Sinema sektörünün büyüklerinden Insignia Yapım’ın Kurucu-Yönetici Ortağı Dorukhan Acar “Covid-19 Süreci ve Sinema Sektörü” dosyamıza konuk oldu: “Sinema işletmecilerini zor günler bekliyor. Çıkış için sosyal-kapitalizm şart” dedi.
Dorukhan Acar Kimdir?
Halen yerel ve küresel eğlence içerikleri üreten Insignia Yapım’ın kurucu yönetici ortağıdır. Insignia Yapım bünyesinde, 2016’nın en çok gişe yapan Türk film Dağ II başta olmak üzere 9 film ve bir dizinin yapımcılığını üstlenmiştir. Insignia Yapım’ın ürettiği içerikler arasında dünyanın ilk lisanlı espor odaklı filmi İyi Oyun, Türkiye’nin ilk sonu sinemada biten mini-serisi Börü, Sundance Film Festivali’nde açılış yapan Sarmaşık ve Venedik Film Festivali’nde açılış yapan Abluka gibi eserler bulunmaktadır.
Yapımcılık kariyeri öncesinde ve bir süre de paralel olarak küresel firmalarda yönetim danışmanlığı kariyeri bulunan Acar, 18 senelik danışmanlık kariyerinde The Boston Consulting Group (BCG) Istanbul, Amsterdam ve Milano ofislerinde finansal hizmetler, hızlı tüketim mamülleri, private equity, endüstriyel ürünler ve spor endüstrilerinde görev yapmıştır. Acar, BCG sonrası, Roland Berger Strategy Consultants Ortadoğu-Afrika-Türkiye bölgesi finansal hizmetler sektör eş-lideri ve Türkiye ülke direktörü olarak yönetim danışmanlığı yapmıştır.
Danışmanlık kariyerinde spor endüstrisinde gelir çeşitlendirme, re-finansman, stadyum finansmanı, organizasyon ve yeniden yapılandırma temalı projelerde görev yapan Acar, geçmişte Galatasaray Pazarlama A.Ş. yönetim kurulu üyeliği yapmış; tüzük tadil komisyonu ve UEFA FFP komitesinde görev almıştır. Acar, hali hazırda Galatasaray Spor Kulübü Derneği Yönetim Kurulu muhasip üyesidir. Aynı zamanda Galatasaray Mağazacılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili, Galatasaray Dijital A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi, Galatasaray Espor branşından sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi ve Galarasay ticari komite başkanıdır. Kendisi Bahçeşehir Üniversitesi Yapımcılık Akademisi kurucularından olup, başta Bahçeşehir Üniversitesi ve Kadir Has Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerde eğlence ekonomisi dersleri vermektedir. Türkiye Kurumsal Yönetim Dernegi üyesi olan Acar, aynı dernek bünyesindeki Futbol Endüstrisi çalışma grubu başkanlığını da yürütmüştür. Futbol Endüstrisi çalışma grubu çatısı altında “Futbol Kulüpleri Yönetim Rehberi” yayınını hazırlayan grupta yer alan Acar’ın NTV Spor, CNBC-E dergisi ve akademik mecralarda spor ekonomisi alanında makaleleri yayınlanmıştır.
Acar, Clark Üniversitesi (MA) işletme ve ekonomi çift anadal lisansına ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Hukuku yüksek lisansına sahiptir; ileri derecede İngilizce ve orta derecede İtalyanca bilmektedir.
– Netflix, BluTV gibi online platformlar ve sinema sektörü tartışması yeni değil. Ama içinde bulunduğumuz süreçte mesele sinema sektörünün varlık sorununa evrildi. Başka Sinema’nın BluTV ile anlaşmasının yasal ve etik olmayan yönleri SİSAY-Sinema Salonu Yatırımcıları Derneği tarafından dile getiriliyor. Bunları saklı tutarak sormak istiyoruz; endüstride çalışan sinema emekçisi için bu gelişmenin etkisi nasıl olabilir?
Sinema emekçileri özelinde önemli olan sektörlerinin devamı – yani içerik üretiminin, platformların ve TV kanallarının ve sinema işletmelerinin devamı. Bunun olabilmesi için de sektör içinde paydaşların birlikte iş yapabilmeyi öğrenmesi ve özümsemesi gerekiyor. Günümüzde üretilen içeriğin maliyetini bir mecra tek başına karşılayamadığından dijital platformlar, ana akım kanallar ve dağıtım şirketlerinin birlikte üretim yapmaları doğal. Burada işbirliklerine haksız rekabet yaratmadıkları, içerik özgürlüğüne ve serbest piyasaya engel olmadıkları takdirde olumlu yaklaşmak lazım. Sonuç itibariyle önemli olan her paydaşın hakkını alabilmesi ve değer zincirinde bir kırılma yaşanmaması. Sonuç itibariyle masanın ayaklarından biri kırıldığında masanın ayakta durma şansı yok.
– Covid19 sürecinden sinema sektörünün de salon gösterimi anlamında oldukça ağır etkilendiğini biliyoruz. Diğer ülkelerde sinema sektörü için kamunun destek politikaları geliştirdiğini görüyoruz. Sizce hükümet nasıl bir destek paketi sunmalı ki, sinema endüstrisi pandemi sürecinde yaşadığı olumsuzluğun üstesinden gelebilsin?
Günümüzde çok konuşulan sosyal kapitalizm ve Keynes. Buradan yola çıkarak devletlerin rolü ve piyasa ekonomisindeki eli konusunda bir artış beklemek mümkün. Mümkünden öte şart bile denebilir. Sonuçta özel sektördeki bayrak taşıyıcı havayollarından, liman ve havalimanlarına, hastanelerden eğitim kurumlarına, telekomünikasyon şirketlerinden enerji üretim ve dağıtım firmalarına, eğlence sektöründen spor sektörüne bütün kuruluşlar ciddi zorluklar yaşıyorlar. Bunların tamamının batması ve ortadan kalkması beklenemez. Sonuçta pandemi sonrasında da dünya devam edecek; insanlar seyahat edecek, maç seyredecek, yemek yiyecek, kültür ve sanat hayatında olacaklar.
Öncelikle Maslow hiyerarşisindeki ana ihtiyaçlardan başlayarak, bütün kilit sektörler bir şekilde kamu kaynakları ile ayakta kalacaklardır. Bu kapsam dahilinde de sadece sinema işletmeleri için değil eğlence sektöründeki yapımcılardan, oyunculara, senaristlerden yönetmenlere, müzisyenlerden set emekçilerine destek verilmesi şart. Bu desteği de belli bir strateji dahilinde ve Kurumsal yönetişim ilkelerine bağlı kalarak yapmak doğru olacaktır. Burada Türkiye Varlık Fonu, Kültür Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, TRT ve sektör paydaşlarından oluşacak bir ortak akıl ile bir yol haritası belirlenmeli. Bu yol haritası için belli bir kaynak aktarılmalı ve bu kaynak da adil bir şekilde kullanılarak süreci minimum hasarla atlatabilmek sağlanmalı.
Bu vesile ile şunu da not etmek lazım; sektör geçmiş dönemlerinde sarf ile israfı ayırt edemeyen bir noktaya gelmişti. Mevcut ekosistem bunu düzeltebilmek için bir fırsat aynı zamanda; son yıllarda israfa kaçan tüketimler görüldü sektörde. Yani sarf ayrı, israf ayrı. Söylediğimden devletin israfı fonlaması lazım gibi bir sonuç çıkmasın yani – demek istediğim sarfı sürdürebilmeyi sağlamak ve sektörün bu büyük şoku atlatabilmesi için sektöre can suyu sağlamak.
– Covid19 engelini elbet bir gün aşacağız, o dönem sinema sektörünün nasıl şekilleneceğini ve sinema salonlarına ilginin nasıl olacağını öngörüyorsunuz?
Aşı bulunana kadar tam olarak sorun ortadan kalkmayacak. Tekil filmlerdeki performanslardan bağımsız olarak Türk sinema sektörü, pik yaptığı bilet satış rakamları olan yaklaşık 70 Milyon bilet satış rakamlarına ancak 2022’de ulaşabilir. Bu da diğer bütün faktörlerin normal çalıştığı durumda. Yani içerik üretiminin bir şekilde sürebildiği, sinemaların açık olabildiği, fiziki altyapının çalışabildiği bir ortamda. Yani tek değişkenin pandemi olduğu bir senaryoda 2022 yılı sonunda 5 yıl öncesinin rakamlarını görmek mümkün olabilir. Ancak şahsi beklentim önümüzde 3 yıl, pandemi sonrası “yeni normal”de 50-60 Milyon biletlik bir pazarda yaşayacağımız. Maalesef sinema salonlarını zor günler bekliyor.
– Covid-19 sürecinden bağımsız olarak, şunu görüyoruz, sinema filmlerinin giderek daha fazla çevrimiçi akışım ile gösterime girdiği bir süreçten geçiyoruz. Bu durumda sinema salonları nasıl bir ortama/kamusal izleme pratiğine evrilecek?
Uzun yıllardır Amerika gibi “mature” pazarlarda sinema gişeleri yerinde sayıyor. 2000’lerin başından beri Amerika box office’leri 10-11 Milyar USD bandındaydı. Yani pandemiden bağımsız olarak, ülkedeki harcanabilir gelir belli bir düzeyde olan, fiziki sinema yatırımını tamamlamış, salonlarını dijitalleştirmiş ve genel etkinlik alanlarına çevirmiş pazarlarda bir doyum zaten oluşmuştu. Türkiye’nin de içinde olduğu gelişmekte olan pazarlardaki büyüme açıkçası harcanabilir gelir artışından, salon ve perde sayılarının artmasından ve bu salonların kalitesinin artmasından kaynaklıydı. Bu gelişme evresi bitiminde oralarda da bir doyum olacaktı. Pandemi bu büyümeye kesin zarar verecek, orası ayrı ancak pandemi sonrası yeni normalde zaten doymuş pazarlarda durağanlaşmış sinema salonları gelişmekte olan pazarlarda da bir büyüme motoru olmayacaktır.
Uzun lafın kısası sinema işletmecilerini zor günler bekliyor. Ancak şunu da not etmek lazım, sinema salonları TV’nin evlere girdiği ve kitleselleştiği 60-80 arasını, stüdyo sistemi artı dağıtım penceleri ve sinemalarda geçirilen zamanı sosyal bir etkinlik olarak konumlayarak aştı. Bugün de benzer bir tehdidi dijitalden görüyorlar. En azından, geçmişte yaşadıkları ve başarı ile atlattıkları bir süreç yani. Aynı testi hiç yaşamayan yazılı basın ve kitlesel televizyonculuk için bunu söyleyemiyoruz mesela.