Prömiyerini Cannes Film Festivali “Belirli Bir Bakış” seçkisinde yapan Kurak Günler filmi daha sonrasında da Türkiye’deki ilk gösterimini Antalya Altın Portakal Festivali’nde gerçekleştirdi. 9 Aralık’ta vizyona giren Kurak Günler, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın fonu faiziyle istemesiyle birlikte büyük bir sansasyon yarattı. Hal böyleyken seyirciler de beklentiyi yukarıya taşıdı. Bakalım bu “Kurak Günler”in derdi ne? Emin Alper bize ne anlatmaya çalışıyor?

“Domuz Avı” Metaforu Neyi Simgeliyordu?

Film bir domuz avı sekansıyla açılır. Filmin bu sekansla açılması bize bir gerçekliği de yansıtmaktadır. Bu gerçeklik bizden olan bir şeydir, yani Türkiye gerçekliğidir. Film boyunca da o av ve avcı arasındaki gerilim izleyiciye ilmek ilmek işlenmektedir. Yine avcı metaforu Türkiye’de olağan bir linç kültürünü de temsil etmektedir.

Savcı Emre İyi miydi Kötü müydü?

Savcı Emre (Selahattin Paşalı) idealleri olan yeni atanmış bir Cumhuriyet Savcısıdır. Göreve başladığı Yanıklar Kasabası’nda iklim gereği su sıkıntısı çekilmektedir. İktidarda olan parti bu su sorunuyla ilgili “kendilerince” bir çözüm yolu bulmuşlardır. Buldukları çözüm yolunun etkin bir şekilde uygulanması için Belediye Başkanı’nın oğlu ve arkadaşı Emre’yi kendi saflarına çekmek için bir gün onu rakı sofrasına davet ederler. Rakı sofrasında birtakım olaylar olduktan sonra filmin asıl hikayesi burada başlar. Filmdeki tüm olan şeyler muğlak olduğu gibi o gece yaşanan olaylar da muğlaktır. O gecenin sabahından sonra kendi evinde uyanan Emre geceye dair hiçbir şey hatırlamaz. Filmin ilerleyen sekanslarında da öğreniyoruz ki o gece aslında korkunç bir olay yaşanmıştır. Savcı Emre o olay içinde miydi yoksa bir kurban mıydı? Bütün bu yaşananlara rağmen Savcı Emre soruşturmayı yürütmeye çalışmıştır. İşte burada Savcı Emre’nin erdemini görürüz.

Gazeteci Murat “Kurak Günler”de Nasıl Konumlanıyor?

Kasabanın muhalif gazetecisi olarak karşımıza çıkan Murat (Ekin Koç), Savcı Emre’nin su projesi hakkında belediyenin aleyhine karar vermesi için onu ikna etmeye çalışmaktadır. Filmin devamında öğreniyoruz ki Gazeteci Murat aslında küçükken eski belediye başkanının himaye altına aldığı bir çocuktur. Hal böyleyken Gazeteci Murat Savcı Emre’yi manipüle etmeye mi çalışıyor yoksa gerçekten kasaba halkını mı düşünüyor bilmiyoruz. Film muğlaklıklar üzerine kurulu adeta. Yine o korkunç olayın yaşandığı gece Murat, Emre’nin geceyi onunla geçirdiğini söylüyor ama seyirci bunu bilmiyor. Savcı Emre geceye dair yaşadıklarını belli belirsiz sanılarla hatırlamaya çalışıyor ama film bitimine kadar da aslında bu yaşanan şeylerin tam olarak cevabını bilmiyoruz. Eğer Emre geceyi Murat’la geçirdiyse bu onun için çok farklı bir son hazırlardı ya da o gece Murat’la değil de yaşanan olayın faillerinden biri olduysa yine Emre için sonuçları farklı olan bir son olurdu.

“Kurak Günler”in Politik Bir Karşılığı Var mıydı?

“Anadolu irfanı” denen mefhumun aslında saçmalıktan ibaret olduğunu, taşra yozlaşmasının, linç kültürünü, bütün bunları alt bir metin olarak homofobiyle çok başarılı şekilde yansıtan Kurak Günler son zamanlarda ülkede yaşanan olaylar da düşünüldüğünde seyircide büyük bir karşılık buldu. Film, küçük bir kasabada bile iktidarın mücadelesinin ne denli kanlı olduğunu ve güç erklerinin o “gücü” elinden kaybetmemek için her tür yola başvurabileceklerini bir kez daha hatırlattı bizlere. Tabii iktidar kendi meşruiyetini sağlamak için halkın rızasını kazanmak zorundaydı. Bunu da o kasabadaki önemli bir sorunu öne çıkararak yaptılar. O sorun neydi? Tabii ki de su sorunuydu. Savcı Emre’nin kasabada yapılacak olan su projesiyle ilgili sorun çıkartacağı algısını yaratan belediye başkanı ve onun çevresindekiler, yerel gazetelerde yalan haberler aracılığıyla halkın Savcı Emre’nin karşısında olmaları için kışkırtmışlardır. Bu da filmin sonunda yaşanan eylemlere sebep olmuştur.

Obruk Metaforu Önemli miydi?

Film içerisinde karşımıza çıkan obruklar filmi anlamamız açısında önem teşkil eden bir unsurdu. Hakîm Hanım’la Savcı Emre’yi ilk gördüğümüz sekansta obruğun kenarında olmaları, yine filmin içerisinde birkaç kez daha gördüğümüz obruk sahneleri ve final sekansında obruğun adeta seyircide bir climax yaşatması film açısından sinematografik bir estetik de taşımaktadır. O obrukların filmde temsil ettiği şey şuydu aslında taşra ve kentli arasındaki aşılamayacak olan uçurum.

Kentli – Taşralı Arasındaki Fark filmde Nasıl Yansıtılıyordu?

Hatice Arslan’ın canlandırdığı anne karakteriyle Savcı Emre’nin yaptığı konuşmada aslında Emre’nin orta-üst, görece eğitimli bir aileden geldiğini anlıyoruz. Yine o konuşmada annesinin Emre’ye “oradan kalitesiz nevresimleri alma ben sana kargoyla gönderirim” demesi bile aslında bize bir şeyler anlatıyor: Kentlilerin taşraya üstten bakışı. Savcı Emre’nin de o üstten bakışını bazı sahnelerde görüyoruz. Örneğin, Emre’nin Hakime Hanım’ın evine yemeğe gittiği sırada Hakime Hanım’ın “sana buradan bir kız ayarlayalım” demesi üzerine Emre’nin “yok canım daha neler” gibi bir söylemde bulunması ve sonrasında da Hakime Hanım’ın “Emre Bey, burada rahat bir şekilde yaşamak istiyorsanız bu tavrı bırakın” demesi aslında Emre’nin taşraya bakışını da bir bakıma özetliyor.

Alt Metin Olarak Homofobi’nin İşlenişi Nasıl Oldu?

Film her ne kadar LGBTİ+’lar üzerinden yapılan PR’lar sebebiyle görünürlük kazandıysa da bir Queer Sinema niteliği taşımamaktadır. Tabii bu filmde bir temsil olmadığı anlamına gelmemektedir. Zaten film, Gazeteci Murat’la Savcı Emre arasında olan cinsel gerilim ikilinin homoerotik bir ilişki içerisinde olduğunu hissettiriyor seyirciye. Zaten filmin alt konularından birinin de homofobi olması bundan kaynaklanmaktadır. Kasaba eşrafı Emre’ye kasabada “ahlâka aykırı” davranışlarda bulunduğu için adı çıkan Gazeteci Murat’la fazla samimiyet kurmamasını söyler. Emre’nin bu söze fazla aldırmayıp Murat’la temas kurması filmin son sahnelerinde gördüğümüz eylemlerle birlikte başlatılan linç hareketinin nedenlerinden de biridir. Fakat o eylemin azmettiricilerinden birinin olan Avukat Şahin’in (Erol Babaoğlu) rakı masasında Savcı Emre’ye eğer isterse duş alabilmesini söylemesi ardından yine Emre’ye “senin hakkında söylenenleri boşa çıkartmanın vakti geldi” gibi bir sözü söylemesi o yozlaşmış zihniyetin de iki yüzlülüğünü göstermektedir.

Kurak Günler Bize Ne Hissettirdi?

Filmin bir av sahnesiyle açılıp av sahnesiyle kapanması, Savcı Emre’nin film sonunda kendini yine güç erklerinin kurduğu komplonun içinde bulması ve orada sıkışıp kalması, film içinde muğlaklaşan tüm olaylar bir katarsis yaşatıyor adeta. Bütün bu yaşanan şeyler de aslında bizim Savcı Emre’yle aramızda bir bağ kurmamıza olanak veriyor Onu tüm o yanlışlarıyla birlikte kucaklayabiliyor olsak da filmi izledikten bir süre sonra Savcı Emre’nin aslında iyi biri mi yoksa kötü biri mi olduğunu düşünüyorsunuz. Çünkü Savcı Emre yaşanan olayın faili de olabilir. Film sonunda bunun cevabı tam olarak verilmese de Savcı Emre’nin yargılar konumda olurken yargılanan konuma düşmesiyle aslında verilen cevabın da politik olduğunu yani iktidar erklerinin verdiğini görmekteyiz.

Kurak Günler ve Queerbaiting

Kurak Günler hakkında konuşulması gereken konulardan biri de queerbaiting. Son yıllarda yayınlanan filmlerde ve dizilerde çokça karşımıza çıkan bu olay Kurak Günler’in bu kadar patlamasında da etkili bir rol oynadı. Filmde bir eşcinsellik iması var ama bunu somut olarak bilmiyoruz. Evet film bir Queer filmi değil ama PR’ını böyle bir söylem üzerinden yapıp sonrasında “Biz burada bir temsil sunmuyoruz, ülkeye dair gerçekliği ortaya koyuyoruz. Filmde öteki olarak hisseden herkes kendinden bir parça bulabilir.” minvalinde şeylerin söylenmesi çok da samimi gelmiyor. Filmde homofobi ana konulardan biri ama kimse bunun hakkında yazıp çizmiyor. Hal böyleyken LGBTİ+ camiasının da bu konu hakkında yakınması olağan bir durumdur.