Federico Fellini Sineması

Orijinal Adı: The Cinema of Federico Fellini

Çev. Nilgün Şarman

Payel Yayınevi, İstanbul 2016, 551 s.

Ben dürüst bir yalancıyım. Aynı öyküyü aynı biçimde anlatmadığım için insanlar beni hep kınamıştır. Oysa bunun nedeni bütün öyküyü tepeden tırnağa benim uydurmuş olmamdır; ayrıca kendimi yineleyip durmak bana sıkıcı geliyor ve başkalarına kabalık ettiğimi düşündürüyor” —Federico Fellini[1]

Federico Fellini’nin görsel evreni, Calvino’nun görüşü uyarınca, karşılığını “başka” bir dünyanın bebeksi, ana gövdeden ayrılmış, sinema öncesi döneme özgü bir biçimde canlandırmasında bulur.

 

1992 yılında orijinal basımı yapılan ve Türkçe’ye 2016 yılında Nilgün Şarman çevirisiyle kazandırılan ‘Federico Fellini Sineması’, İtalyan yönetmenin sanatsal yolculuğunu konu edinen geniş kapsamlı bir eserdir. Walter Benjamin’in ünlü tezi, ‘Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı’nda sözünü ettiği gibi, sanat yapıtının teknik aracılığıyla yeniden-üretilmesi bir olgudur; bu olgu tarihsel süreç içerisinde zaman zaman kesintiye uğrayan, atılımları uzun aralıklarla gerçekleşen, ama gittikçe yoğunlaşan bir gelişme sergiler[2]. Peter Bondanella’nın hazırladığı çalışma, yırtılıp sağa sola saçılmış bir kitabın sayfalarını sokaktan toplayıp birleştiren birinden farksız olarak bir sanat yapıtının parçalarını yeniden yapılandırması olarak ele alınabilir. Fellini’ye göre, Bondanella’nın çabası, bütünüyle bambaşka bir çağdan kalma bir düş gibi görünür.

Kitaba bir ‘önsöz’ yazılması istendiğinde Fellini utancını gizleyemez ve “filmlerinin irdelemesinin, içindeki rahatsızlık ve utangaçlık duygularının bir kez daha uyanmasına yol açtığını” belirtir.Yeşerip ortaya çıkması yıllarca süren ‘Federico Fellini Sineması’, Fellini’nin özgün filmlerini, düşünsel ve estetik bağlamlarını büyük bir özveriyle irdeleyen bir yazarın ürünü olarak göze çarpmaktadır.İtalyan Edebiyatı profesörü olan Bondanella, Fellini’ye göre, yazınsal klasiklerin çevirmeni, tarihin dikkatli bir yorumcusu, siyasal ve toplumsal davranışların gözlemcisi ve en önemlisi sanatsal anlatıların irdeleyicisidir[3]. Kendini İtalyan sinemasına adayan yazar, eleştirel yapıtını hazırlarken güçlü bir inançla çalışmalarını sürdürmüştür.

Kundera, Fellini’nin özel düşlem dünyasına dikkat çekerek, yönetmenin düşlerinin kitle iletişim araçlarıyla yoz beğenilerin egemen olduğu bir çağda, kendine rahat bir yer bulamadığını savunmaktadır. Fellini sineması, bu bağlamda, iki diyalektik Marksist düşünür, TheodorAdorno ve MaxHorkheimer’in “Kültür Endüstrisi: Kitlelerin Aldatılışı Olarak Aydınlanma” (1944) başlıklı, çok etkili olmuş popüler kültür ve tüketim kültürü eleştirisinden çıkan ve izleyicileri büyüleyen “kültür endüstrisi” kavramının gizemini çözmeyi amaçlar. Faşist dönemdeki İtalyan halk kültürünün yaratıcı düş gücünden etkilenen Fellini, estetik seçimlerinin birçoğunu bu çalışmalardan almıştır. Bu sayede, Fellini filmleri, yönetmenle beraber izleyicisine içlerinde gizlenen çocuğun merakıyla yarattığı dünyaya bakma olanağı sunar.

Yazarın, Gianfranco ve Sergio’ya adadığı kitap, sekiz bölümden oluşur. Birinci ve ikinci bölüm, Fellini’ni filmlerindeki konuların, sanatsal ve entelektüel kaygılarının kökenine indiği alandır. Bu bölümlerde, sanatçının film çekmeye başlamadan önce on yılı aşkın bir süreyle çizer, güldürü yazarı, gazeteci ve senaryo yazarı olarak çalıştığı günlere ayrılmıştır. Fellini, filmlerinde geçmişi bir dayanak olarak kabul ederek sürekli aynı konular etrafında çalışmalarını sürdürmüştür. Düşlem gücüyle, sanatsal anlatım bulduğu sinemada bir devrim yapan sanatçı, film tasarılarını destekleme konusunda yapımcıların gönülsüz davranışlarıyla karşılaşmıştır. Fellini, yapımcıların bir önceki filminin devamını çekmesi önerisine şiddetle karşı çıkmış, filmleri gişe rekorları kırmasına rağmen, zaman ve enerjisini yapımcı arayışları içerisinde geçirmiştir (s. 20). Baudrillard’ın deyimiyle “tüketim toplumu”nun canavara dönüşmesini iki tanıtım filmi çekmeye karar vererek eleştirmiştir. Bu reklam filmlerinin, kendi filmlerinin yayını sırasında kullanımına öfkeyle karşı çıkması çelişki gibi görünse de, Fellini, İtalyan sinemasının en büyük yeteneklerinin sanatsal bütünlükten ödün vermeden tanıtım filmi çekebileceklerine inandırmayı arzulamıştır. Sanatçı, İtalya’daki ticari amaçlı televizyonların yaygınlaşmasının ardından insanların eleştirel beğeni düzeyinin yozlaştırıldığına inanmaktadır.

Üçüncü bölümde, “Yeni Gerçekçilik Sonrası” Fellini’nin ilk özellikleri ve anlatım biçimlerine değinen yazar, bir sonraki bölümde ise sanatçının düşler ve film içinde film sunmasını irdeler. Beşinci bölüm, edebiyat ve sinemaya ayrılmıştır. Fellini, çeşitli tasarılarla film ve edebiyatı düşlenmiş ya da akıldan geçirilmiş bir yolculukla birleştirmiştir. Altıncı bölümde, Fellini ve siyaset tartışılmıştır. Fellini sineması, ideolojik görüşlerden yola çıkarak film çeken diğer İtalyan yönetmenlerin aksine, yönetmenin ben merkezli özel düşlem dünyasını göstermeyi amaçladığını öne süren basmakalıp eleştirilere maruz kalmıştır. Fellini ise “Romalıdan çok tam bir Eskimo gibiyim. Siyaset ve spora ilgi duymam” diyerek[4] bu söylenenleri umursadığını ortaya koyar. Faldini ve Fofi (1960), Fellini’nin siyasetle uğraşmadığını söylemesine rağmen, yakın tarihin en anlamlı izlerini ve duvar yazılarını verdiğini öne sürer.

Fellini sineması, coşkusal çekiciliğinin yanı sıra günümüzde kimi çevrelerce hoşnutsuzluk yaratan kadın kahramanlara yer vermiştir. Yedinci bölümde, Fellini’nin filmlerindeki kadın imgeleri tartışılmaktadır. Fellini’nin düş defterlerinde yer alan kadın imajları, her ne kadar sanatsal bir ürünün parçaları gibi gözükse de, kadın hakları savunucularının övgüyle karşılamayacağı açık olan çalışmalardır. Şiir sinemasına ayrılan son bölümde, Fellini’nin çağdaş yaşamın gümbürtülü karışıklığına dayanamadığı gözler önüne serilir.

Savaşın yerle bir ettiği ülkede İtalyan yönetmenlerin kameraları ile sokaklarda oldukları “yeni gerçekçi” dönemin doruklarda olduğu sırada, Fellini senaryo yazarı olarak başladığı kariyerine kırk yılı aşkın bir süre sinemacı olarak devam etmiştir. Fellini, anlatılabilecek tek gerçekliğin ise hepimizin içinde barındırdığı şey olduğuna inanmıştır (s. 492). Fellini’nin dile getirmekten çok hoşlandığı gibi, “tek sahici gerçekçi, kendisini sanatıyla açığa vurmayı en iyi başarmış olan kişi, yani düş kuran, yaratıcı sanatçıdır”[5].

____________________________

DİPNOTLAR

1.Federico Fellini, Fellini on Fellini, s. 49.

2.Walter Benjamin, Pasajlar, s. 52.

3.Peter Bondanella (1943–2017).

4.Fellini, Comments on Film, s. 15.

5.Fellini, Fellini on Fellini, s. 120.