Semih Kaplanoğlu’nun filmlerinde rüya temasının çokluğu gözlenir. Film karakterlerinin, değişimlerini ve gelişimlerini rüyaların içine yerleştirdiği imgelerle verir. Üçleme’nin zamansal akışı tersine ilerlerken Yusuf’un fiziksel yapısı tersi yönde ilerler. Bu üçlemeyi yorumlarken rüya, hayâl, ölüm gibi temaları es geçemeyiz. Kaplanoğlu sinemasında sahneleri eksik bırakarak boşlukları seyirciye doldurtma oldukça sık görülür. Sineması ile aykırı bir duruş sergilemektedir. Popüler olana karşı direnmiştir, göstergeleri kapalıdır. Seyircinin kendi anlam katmanlarını oluşturması gerekir. Seyirci hayale yaklaştıkça başka türlü bir gerçekliğe yaklaşır.
Üçlemenin son filmi Bal’da Yusuf’un çocukluğu anlatılır. Yusuf ile babası Yakup arasındaki ilişkiye şahit oluruz. Film boyunca Yusuf Peygamber’e göndermeler yapılır: babanın adının Yakup olması gibi… Yusuf’un babası, öğretendir. Modern olan bilginin değil, doğada var olan bilginin peşindedir. Yusuf’un babası dinleyendir. Ağaçları, çiçekleri, Yusuf’un rüyalarını dinler. Aynı zamanda yalnızlıktır, bu dünyaya ait olmayandır. Annesi ise tam tersi: bugünü ve burayı dert eder, bu dünyaya aittir.
Babası, arıcılık yapmaktadır. Bir gün babasının yeni kovanlar için uzaklaşıp geri gelmemesi üzerine kaybetme korkusu Yusuf’u tetikler, rüyalarına girer. Yusuf babasından adım adım kopar, babasının ölümü üzerine sürekli kavgalı olduğu sözcüklerle barışır. Süt’te askerlik, Yumurta’da gelenek Yusuf’a baskı yaparken Bal’da aynı durumu yakasına bir türlü takamadığı küçük kırmızı bir kurdele yaşatır. Çünkü kırmızı kurdele onun için kabul görmek, onaylanmaktır. Alamadıkça daha da içine kapanır, daha da yalnızlaşır.
Üçlemenin ikinci filmi Süt, Yusuf’un ergenlik dönemini anlatır. Yusuf, üniversiteyi kazanamamış ve annesi ile birlikte süt satarak geçinmektedirler. Süt filmi, evden kopuşu temsil eder. Yumurta’da eve dönene kadar Yusuf annesinden ayrı kalır. Annesi, ona göre nefsine yenik düşmüştür. İstasyondaki adamla kaçamaklar yapmaktadır. En özele inildiği zaman “anne ve oğul” arasındaki bir düşmanlık, en önemlisi bir iletişimsizlik halini simgeler. Bal’da sürekli oğluna süt içiren anne artık yoktur. Yusuf belirli bir yöne giderken karşısına dikilen hayvanlar aslında onun kararsızlıkları ve korkularıdır. Bazı insanlar Yusuf gibidir. Hayata daha hassas, daha korunmasız doğarlar. Ondandır başkasının farkına bile varamayacağı bazı şeyler ki diğerinin ruhunda huzursuzluklar yaratır. Ruhu ışığı yeterince göremez. Huzursuzluğu hep oradadır, odalara, evlere, kentlere sığamaz.
Üçlemenin ilk filmi Yumurta, ölüm teması üzerine kurulmuş bir filmdir. Yusuf hayattan beklentisini çoktan yitirmiştir, hayat isteklerini ona hiç vermemiştir. Ölen annesinin cenaze töreni için memleketine döner. Kaybetmek olarak nitelendirdiği taşra onun için hep sıkıntıdır. Bal’da babası, Süt’te ise annesi ona kol kanat germiştir. Tek başına uçmanın zamanı gelince gençliğinin kararsızlıklarına geri döner. Yusuf’un çıraklık mesleği olan kuyu yapımı, içinden çıkamadığı dipsiz bir kör kuyuya evrilir. Belki de ait olduğunu düşündüğün yere hiç kök salamadığını fark etmek en kötüsüdür. Eve gitmek, evde olmak değildir ki her zaman. Nefret etse de kopamaz ait olduğu topraklardan. Hiç var olmadığı bir yerden gitmeyi koymuştu aklına Yusuf. Belki Yusuf’un yolculuğu evde başlamaz; ama o yolculuk bir eve doğrudur.
Yusuf’un tıraş olması, hamama gitmesi, kendisine çeki düzen vermesi; ruhuna vereceği çeki düzen için adeta bir ön çalışmadır. Çünkü Ayla’ya duymaya başladığı aşkla birlikte Yusuf’un hayata bakışı değişmeye başlar. Yusuf, aşık olarak kendinden vazgeçmiştir. Artık Ayla için yaşayacaktır. Çünkü bir şeye inanmak, her şeye inanmak demektir.
Tüm dinlerde karşımıza çıkan kurban özellikle İslam inancında nefsin köreltilmesini temsil eder. Yusuf, çocukluğunda kaybettiği aileyi tekrar kurma fırsatı yakalamıştır. Yumurta filmi köklere dönüşü simgeler.
Üç filmde de tıpkı rüya aleminde olduğu gibi zamanın kayması dikkat çeker. Gerçekler sorgulanmaktadır. Biz kimin filmini izlemişizdir? Görmeyi bilen için, üç filmde de anlatılmayan şeyler anlatılanlardan daha fazladır. Yusuf üçlemesinde ağırlıkta olan renkler soğuk renklerdir. Filmlerde yaşam, kullanılan sabit kameranın etkisiyle, adeta belgesel gibi yansıtılmıştır.
İyi bir şiir ile iyi bir filmin ortak noktası; insanı ansızın keşfedilmeyi bekleyen bir iklimin kıyılarına savuruyor olmalarıdır. Kendilerini ele vermezler. Okundukça ve izlendikçe, sahip oldukları anlam derinliği her okuyana, her izleyene göre ayrı ayrı değişir.