1950-70 ve hatta 1980li yılların polisiye filmlerinde bireysel güce ve zekaya dayanan polisiyeler vardı. Mesela önce roman olarak 1940larda yayınlanan detektif Mike Hammer ince zekası ve en ufak delili çözmesiyle epeyce önemli bir karakterdi. Sonraki yıllarda başrolünü Stacy Keach’in oynadığı filme ve diziye çevrilmişti (aşağıdakinde Jim Carrey’in de gençliği var);
Ama 1970 en popüler polis karakteri Komiser Kolombo’ydu. Muhtemelen TV dizisi olduğu ve daha çok sayıda seyredildiği için. Çünkü o yılların çok önemli 2 polis filminden birisi Al Pacino’nun başrolünde oynadığı Serpico ve Clint Eastwood’un başrolünde oynadığı Kirli Harry idi. Serpico gerçek, Kirli Harry kurmaca karakterlerdi. Ama ikisi de, dürüst, rozetinin hakkını veren ve kendi organizasyonlarının kirliliği nedeniyle tek başına savaşan polis tiplemeleriydi.
Komiser Kolombo ise, “bundan bişi olmaz” dediğiniz gayet vasat tipi ve buruşuk pardesüsü ile cinayet mahalline gelir. Katili rahatlatacak düzeyde aptal sualler sorar. Ama tam herşey tamam, adamı kandırdım diye düşündüğü anda “soracağım bir konu daha var” diye kimsenin görmediği incelikte bir detayı sorardı.
Sonunda da ilginç şeyler öğrenirdik. Mesela bir bölümde, seyredilen filmin 24 fps/kare sayısı içindeki 1 kareye konulan resmin gözle farkedilmese de beyin tarafından anlaşıldığını ve bunun bir yönlendirici olabileceğini (mesela su içmeye zorlamak ve bu arada zehir içmek gibi) öğrendik. Bunun bazı reklamlarda kullanıldığı söylenir. Aşağıda Kolombo’dan kısa bir bölüm var.
Katil Profillemesi
Ama son yıllarda analitik çalışan polislere dair filmler izliyoruz. Bunların içinde en önemlisi ise “profilleme”. Yani yarattığı katliamlardaki ipuçlarına bakarsak, o kişinin kimliğini tahmin etme ve bu yolla da aramaları belli kitlelere odaklamak.
İlgi çeksin diye olsa gerek. Bu dizilerin çoğunda tuhaf bilgisayarcılar var. Bunlar olmazsa olmaz çünkü ne bulunacaksa hemen buluveriyorlar. Ya hackleyerek ya da çeşitli veri tabanlarında aramalar yaparak. Birkaç örnek verelim; Criminal Minds (Suçlu Akıllar), NCIS, Bones ve bir sürü diğer benzer dizi.
Bunların başlangıcı ise Netflix’de yer alan bir dizide yatıyor : MindHunter (Akıl Avcısı)
Dizi, John E. Douglas ve Mark Olshaker tarafından 1995’de yazılan gerçek bir hikayeye dayanıyor; Mindhunter: Inside the FBI’s Elite Serial Crime Unit. Bu profilleme çalışmalarının başlangıcını gösteriyor. ABD’de FBI içinde seri katilleri yakalamak için kurulan bir bölümün nasıl oluştuğu anlatılıyor.
Dizideki kişilerin ne kadar gerçek olduğunu burayı tıklayarak görebilirsiniz.
Sonuç olarak, başlangıçta diğer polisler ve bölümler tarafından alaya alınan bu bölüm, günümüzde polis teşkilatlarının önemli bir temeli haline gelmiş gözüküyor. Örneğin yine Netflix’den bir başka film verelim; Kore’nin 2000’lerin başında yaşadığı trajik katliamların çözümünde de profilleme ile ilgilenildiği görülüyor. “Raincoat Killer” ya da Türkçe adıyla “Yağmurluklu Katil” isimli 4 bölümlük dizide, 2000’li yıllarında başında Kore ekonomisi sorun yaşadığında insanların düştüğü zor durumdan sonra zenginlerden ve (belki kendisini terkeden annesinden) sokak kadınlarından intikam alan bir katilin nasıl ele geçtiği anlatılıyor.
Aynı profillemenin bir başka cinsini –yazıdan profilleme yapmayı– ise yine bir gerçek hayat canlandırmasında görüyoruz; ManHunt : Unabomber.
Bu dizi bize, çok üzücü bir hikaye anlatıyor.Theodore Kaczynski isimli bir dahinin, Harvard’da katılmak zorunda kaldığı bir araştırmada (II.dünya savaşı sonrasının beyin yıkama araştırmaları) ruhsal sorunlar yaşadığını anlıyoruz. Kaczynski, önemli bir teknoloji düşmanı haline geldi. 1971’den sonra Dağ başında ıssız bir kulübede yaşarken, 1978 ile 1995 yılları arasında, üç kişinin ölümüne ve 23 kişinin yaralanmasına neden olan bombaları postaladı veya elden gönderdi. Toplamda 16 bomba Kaczynski’ye atfedildi.
Bütün bu süreçte bombaları çok karmaşık yöntemlerle gönderdiği ve elektronik herhangi bir iz bırakmadığı için hakkında ipucu bulmak çok zordu. Bu ipucunu ise, dilbilimsel analiz (profilleme) yapan bir detektif yakaladı. İlk başta bombaların ilkelliği nedeniyle “hurdacı” olarak tanımlanan bombacının aslında akademik bir geçmişi olabileceğini tanımladı. Ama asıl ipucu bombacının kardeşinden geldi.
Netflix’de Unambomber’ın kendi anlattıklarını gösteren bir dökümanter de yer alıyor. Bunu başka bir yazıda daha detaylı anlatalım.
Bu arada bu tür profilleme ya da polisin başka şekilde yakaladığı (mesela “Yorkshire Canavarı” ya da “Bir Katilin Anıları: Dennis Nilsen”) zaman hemen suçlarını anlatmaya başladıkları ve aslında övündükleri görülüyor. Koreli katil Yağmurluklu Adam’ın bunu ileriye götürmeye çalıştığı, kendisinin dünyada en çok cinayet işleyen seri katiller arasındaki sıralamasını bildiğini ve yukarıya çıkarmaya çalıştığı belirtiliyor.
Son olarak da tuhaf 2 polis olayını anlatan 2 farklı diziye değinelim. Birisi “Confession Killer”. Polisi hayli meşgul etmiş ama annesi dahil 3 kişiyi öldüren bu katil polise 600 kişiyi öldürdüğünü iddia etmiş. 3 cinayet olmasa komik ya da trajikomik bir durum denebilir.
Diğeri (cinayetler düşünülmese) trajikomik bir olay; “Monsters Inside: The 24 Faces of Billy Milligan”. 1970’lerin “çift kişilikli insan” düşüncesine dayanıyor. Ama bir farkla bu adamın 24 kişiliği var (mııııı?).
Bu filmde bütün bir dünyayı kandırabileceğinizi görüyorsunuz. Hayli ilginç.