Türk sineması ve TV dizilerinde uzmanlaşmış ilk bağımsız Fransız film dağıtım şirketi MaviJaan’ın Başkanı Sarah Beauvery Joguet, şirketin tarihini ve hedeflerini, pandeminin etkilerini ve iki ülke arasındaki kültürel etkileşimi SineBlog’a anlattı.

Sarah Beauvery Joguet Kimdir?

Sarah Beauvery Joguet, 12 Ağustos 1977’de Fransa’da, La Roche Sur Yon’da doğdu. Edebiyat ve Plastik Sanatlar üzerine lisans eğitimi alırken, 1999 yılında okulu terk etmek zorunda kaldı. Yaratıcı yetenekleriyle uyuşmayan birçok işte çalıştı. Başarısızlık içeren zor bir dönem yaşadı ve yıllarca güvencesiz bir şekilde yaşamak zorunda kaldı. Müzik ve sinema tutkusundan asla vazgeçmedi ve 2009’da Hint sinemasını keşfetti. İki tutkusunu birleştiren bu sanat -sinema- onu büyüledi ve Hint sineması, zorlu gerçekliğe kaçmanın bir yolu haline geldi. 

2012’de Hintli aktör Salman Khan ile anlaştı. Bu anlaşma onu Hint sineması adına somut adımlar atmaya teşvik etti ve hayatını yepyeni bir yöne taşıdı. Paris dışındaki sinemalarda Hint filmlerine ulaşamadığı için hayal kırıklığına uğrayan Lydie Vessella ile 2012 yılında Bollycine Fransa’yı kurdu. Amaç, sinema salonlarının güvenini kazanmak ve Fransız dağıtımcı AANNA FILMS ile ortaklaşa Hint filmlerini yayınlamaktı. BOLLYCINE, Fransa’nın her yerinden tutkulu gönüllü ekipler sayesinde bu tanıtıma destek verdi.

2013 yılında eş zamanlı biçimde web tasarımcısı olarak çalışmaya başladı ve Fransa’da Salman Khan’ın etik markası olan Human Clothing Europe’un halkla ilişkiler faaliyetlerini yürüttü. 2018 yılında freelance olarak sosyal medya ve iletişim uzmanlığı yapmaya başladı.  

Hint Sineması ile yıllarca uğraştıktan sonra Türk filmlerini ve dizi endüstrisini keşfetti. Yapımların kalitesinden ve yetkinliklerinden etkilendi. Şimdi bu film endüstrisini Fransa’da desteklemek ve sunmak için kendi film dağıtım şirketi MAVİJAAN’ı yönetiyor. Tamamen kendi kendini eğitti, kalbi ile hareket ediyor. Tutkusu ve içgüdüleri, hayallerini gerçekleştirmesi ve bu kültürel çeşitliliği tanıtması için tek itici gücü.

– Mavijaan fikri nereden geldi? Neden Türk Sineması?  Türk sineması büyük ölçekli bir endüstri değil, çok kârlı olabilecek bir seçenek gibi görünmüyor(!)?

2012’den beri Fransız sinemalarında Hint filmlerinin gösterilmesini destekleyen ‘Bollycine France’ı yönetiyorum. Bollycine, Fransız film gösterimcilerini tüm Fransa’da programlarına Hint filmleri koymaya / bu filmleri desteklemeye teşvik etti ve biz de kendi ağımızı ve farklı pazarlama yollarımızı geliştirdik. Bollycine, Hint sinemasında uzmanlaşmış Fransız dağıtımcılar ile ortaklaşarak birçok Hint filmini destekledi. Fransa’nın her yerinde, topraklarımızda Hint sinemasına bir yol açma kararlılığımızla yönlendirilen gönüllülerdik.

Ancak 2017’den beri bu sinemaya olan tutkumu ve ilgimi kaybettim. Boşuna çabaladım ve birçok noktada hayal kırıklığına uğradım:

-Fransız pazarında Hintli yapımcıların Fransız pazarı hakkındaki  yanlış algıları. Fransız pazarının çok özel bir pazar olduğunu ve topluluk dışındaki Fransız kitleye ulaşmak için farklı şekilde çalışılması gerektiğini anlatmak çok zordu. Asla dinlemediler.

– Eşzamanlı vizyon yöntemiyle çalışıyorduk, bu yüzden yayınlanmadan önce film izlemek mümkün değildi.

Son yıllarda kötü filmleri destekledik. Bir projeye tüm enerjinizi verdiğinizde ve çabalarınızın yok edildiğini gördüğünüzde tutkunuzu kaybedersiniz. Yapımcılarla iş yaptığınızda oyunu güvenilirliğiniz üzerinden oynarsınız, kural budur ve bu noktada onları kaybedebilirsiniz. Hint sinemasıyla ilgili hayallerimi gerçekleştiremediğimin farkına varmam gerçekten zor oldu… Kabullenmem aylar sürdü. Farklı, daha gerçek, daha derin bir şeye ihtiyacım vardı.

Aradığımı Netflix sayesinde Türk film endüstrisinde buldum. Bir gece bana ‘Sadece Sen’ önerildi… Ve o andan itibaren Türk sineması benim için gerçek bir merak oldu… Anlatım yöntemini sevdim: güzel, basit ve şiirsel… Bu yorum çok gerçek, çok yakın, bu arka plan (müzik) başlı başına bir karakter gibi, bu duygular, bu ışık, bu dil neredeyse bazı yönlerden Hint sinemasına benzerdi. O filmi çok beğendim…

Aylar sonra ‘Kurt Seyit Ve Şura’ dizisini izlemeye karar verdim…  İlgimi çekti. Ve bundan sonra, her şey değişti! Vay be Türkiye böyle bir yapım ortaya çıkarabiliyor muydu? Birçok Fransız gibi benim de Türkiye’ye karşı ön yargılarım vardı ve tüm dünyaya yayılmış ‘Türk dizi endüstrisi’nin ününü bilmiyordum… Ama bu yapım beni çok etkiledi… Yöntem, yorum, tarihi mekanlar, diyaloglar… Hepsi benim için olağanüstüydü… Bağımlı olmuştum… Maalesef Fransız Netflix’teki Türk yapımları kataloğu -bugün bile öyle- çok sınırlıydı…

Bir şeyler daha izlemek için internette arama yaptım.  İngilizce hayran gruplarına rastladım ve buralarda İngilizce’ye çevrilmiş ‘dizi’ler buldum. Onları izledim. Bazen altyazılı, bazen altyazısız, ama hep aynı ilgiyle… Bir yıl boyunca pek çok Türk dizisi ve filmi izledim.

Bu endüstrinin içeriği beni derinden etkiledi. Klişelerden ve fikirlerden çok, yapımların inanılmaz kalitesinden, hem sergilenenlerin düzeyinden, hem de yönlendirme yeteneğinden ve olağanüstü oyunculuk performanslarından etkilendim. Aklımda tek bir soru vardı: “Fransa ve Batı Avrupa’daki diğer ülkeler bu sektöre nasıl bu kadar kapalıydı?”

Arkadaşım Lydie’yi bu konuyla ilgilenmeye ve dizileri birlikte izlemeye ikna ettim ve birlikte aylar boyunca Fransız pazarındaki zihniyetleri ve ilgi odaklarını değiştirebilecek yeni bir konsept geliştirmenin yolunu düşündük. Bu endüstrinin potansiyeli konusunda ikna olmuştuk. Son 3 yıldır, Fransız hayranlarının her geçen gün daha güçlü bir kitleye ulaşan sosyal ağlara olan ilgisini de fark ettim.Bu yüzden kendi özel film dağıtım şirketimizi kurmaya karar verdik. O nedenle, bu sektörü hem Fransız Türk toplumu hem de film severler için, ‘meraklı ve yeni deneyimlere açık’ sloganıyla öne çıkarmak istedik.

Uzun aylar boyunca süren güçlü bir konsept hazırlığından ve Türk profesyonellerle tanışmak için İstanbul’a 2 yolculuk yaptıktan sonra MAVIJAAN, Haziran 2019’da doğdu.

Evet, bir seçim yaptık. Daha kolay bir yol olmadığını biliyorum ama kararlı, tutkulu biriyim ve zorlukları seviyorum. Tutkulu olduğunuzda kalbinizle hareket edersiniz. Böyle bir sektörü desteklemekten gurur duyuyorum. Ayrıca MAVIJAAN, Türk ve Doğu sineması ve görsel-işitsel içerikle ilgili zengin bir içerik sunuyor. Sadece film dağıtımı da değil, birçok projemiz var.

– Mavijaan’ın kitle fonlamasıyla kurulmuş olmasına büyük önem veriyorum. Bu, Türk sinemasını merak eden ve sinemalarda veya dijital medyada izlemek isteyen Fransızca konuşan bir kitlenin varlığını gösteriyor. Peki sen neden böyle bir yöntem tercih ettin?

Lydie ve benim kişisel mali olanaklarımız sınırlıydı. O yüzden kitle fonlamasından finanse etme yolu, ilk filmimiz olan “Aşk Tesadüfleri Sever 2″yi başlatmak için gerekli parayı toplamanın en iyi yoluydu. (Mavijaan, Şubat 2020’de Paris’te Aşk Tesadüfleri Sever 2’nin galasını düzenledi. Bazı videoları buradan izleyebilirsiniz https://www.youtube.com/mavijaan)

Maalesef Fransa’da filmin vizyona girmesi Coronavirus krizi ve sinema salonlarının kapatılmasıyla tehlikeye girdi. Ayrıca Lydie geçen Şubat ayında Mavijaan’dan istifa etti ama benim açımdan hiçbir şey değişmedi. Bu proje sadece bizim değil, Fransızca konuşan hayranların da projesiydi. O hayranları ve bizi Bollycine Fransa ile takip eden tüm insanları bir araya getirmemiz önemliydi. Hint sinemasının Fransız hayranları ile Türk sineması ve dizisi arasında ilginç bir bağlantı var. Hemen hemen aynı kitle, bu bir akım gibi. Ayrıca insanlar, ciddi olduğumuzu ve bir zorluğu başardığımızı biliyorlardı. Bu kampanyanın başarısından memnunum. Bu yaz dijital platformun tanıtımı için ikinci bir kampanya başlatmayı düşünüyorum.

MaviJaan’ın Fransa dağıtımını üstlendiği “Aşk Tesadüfleri Sever 2″nin Fransızca afişi.

– Türk sinemasını içerik ve biçim açısından kısaca nasıl tanımlarsın? Peki neden Türk sineması sana göre “mavi”?

Hem daha önceki Hint sineması deneyimimizi hem de Türkiye ile olan bu yeni macerayı birbirine bağlayan bir isim istiyorduk. MAVI, Türkçe mavi anlamında. JAAN Hintçe hayat anlamına gelir, ancak aynı telaffuz ile Türkçe Can olarak da yazılabilir. Mavi hayat!

Genellikle ‘pembe hayat’ deriz, çünkü pembeyle bütün kusurlar silinir. Pembe ideal olandan, gerçeklikten uzaktır. Türk filmlerini ve dizilerini keşfettiğimizde yüzümüze çarpan şey, tüm zorluklarıyla gündelik gerçekliğin en büyük yansımasıydı. Karakterlerin ayrıntılı psikolojisi bize onların kusurlarını, hatalarını ve mücadelelerini, deneyimleriyle büyümelerini ve değişmelerini gösterir. Türk sineması ve özellikle dizileri, tüm güzelliği ve karmaşıklığı ile hayata bir övgüdür ve klişelerden ve yüzeysel tiplemelerden uzak, gerçekçi bir insan ilişkileri portresi çizerler.

Bilimsel  incelemelere göre hayattaki yaralarımız davranışlarımızı şekillendiriyor. Hayatın bizi mecbur ettiği  engeller olmadan şimdi olduğumuz kişi olamazdık. Bu bize insan davranışı ve dolayısıyla kendimiz hakkında daha iyi bir anlama yetisi getiriyor. Herkesin özdeşleşebileceği bu hikayelerden nasıl etkilenmeyiz? Hayat pembe olmaktan uzaktır, ancak bu onu siyah görmek için bir bahane de değildir.

Öyleyse, her zor olayı olumlu bir şekilde aşmak ve ilerlemelerini kabul etmek için hayatı mavi olarak alalım… Gerçeğin, anlayışın ve yatışmanın mavisi. Logomuzdaki MAVİ ALAKARGA amblemi, korumayı ve güveni birleştirerek bu netliği somutlaştırıyor. MAVIJAAN, Türk film ve dizi endüstrisinin kalbine eşsiz bir yolculuk yaparak dünyaya karşı bu yeni perspektife ilham verecek: “HAYATI MAVİDE GÖR…”

– İlgi alanınız olarak sadece sinema filmlerini değil, aynı zamanda Türk kısa filmlerini, belgesellerini ve hatta dizilerini de sayıyorsunuz. Ayrıca bir VOD projeniz var, değil mi? Bu proje hangi aşamada?

Evet, VOD projesi gelişme aşamasında. Tanıtımının Ekim ayında yapılması planlanıyor. Türkiye ve Doğu üzerine (filmler, belgeseller, kısa filmler, animasyonlar ve daha sonra diziler) uzmanlaşmış ilk Fransız dijital platform VOD (Mavijaan Digital) olacak. Buna paralel olarak, özel ve geniş bir kısmında, Türk endüstrisinden profesyonelleri Fransız izleyicilere tanıtmak için ek bir içerik sunulacak. Platform başlangıç olarak Fransa, Belçika, İsviçre ve Lüksemburg’ta açılacak.

– Sizce pandemi dijital platformların yükselişini nasıl etkiledi? Bu platformlar zaten hayatımızın büyük bir parçası değil miydi? Film izleme alışkanlıklarının kalıcı olarak değiştiğini söyleyebilir miyiz, yoksa sinema salonları dirilecek mi?

Koronavirüs krizi ile projelerimi yeniden önceliklendirmek zorunda kaldığım ve bu yılın dijital platforma odaklanmam için bir kanıt olduğu açık. Bu yıl sinemalarda bir film gösterimi yapmayı düşünmüyorum.

Salgın farklı bir izleyici kitlesinin ilgisini çekti: yani krizden önce dijital platformla ilgilenmeyen insanların. “7. Koğuştaki Mucize” ile tüm dünyada ve özellikle Fransa’da çok ilginç bir şey oldu. 1 658 399 izleyici ile Fransız dijital platformlarında en çok izlenen filmdi. Bunun Türk filmlerinin potansiyelini sergilemesi açısından olağanüstü bir gösterge olduğunu düşünüyorum. Birçok Fransız ünlü bu film hakkındaki duygularını paylaştı. Fransız medyasında çok fazla makale çıktı… Fransız izleyicilerin tepkilerini görmek gerçekten ilginç oldu… Filmin Fransız izleyiciye ulaşması gerçek bir şanstı.

İşte bu ilk 10:

  1. 7. Kogustaki Mucize (Netflix) – 1.658.839
  2. La Plateforme (Netflix) – 1.370.220
  3. Tyler Rake (Netflix) – 945.389
  4. Mensonges et trahisons (Netflix) – 762.699
  5. Forte (Amazon) – 729.568
  6. Code 8 (Netflix) – 648.708
  7. Spenser Confidential (Netflix) – 644.732
  8. Le Roi Aslanı (myCANAL) – 561.888
  9. Vaiana, la légende du bout du monde (Disney Plus) – 545.622
  10. Lost Girls (Netflix) – 515.440

Evet, dijital platform hayatımızın büyük bir bölümünü aldı. Ama sanırım sinema salonları daha sonra eski yerini kazanacak. Bu zaman alacak. Ama hiçbir şey sinemada film izlemenin, bu özel duygunun yerini tutamaz. Sinema salonları ve dijital platformlar ancak tamamlayıcı olabilir.

Sarah Beauvery Joguet, Türkiye ziyareti sırasında bir dizi setinde.

– Fransızca konuşan halkların Türkiye ve Türk kültürü hakkındaki düşünceleri gerçekten çok olumsuz mu? Mavijaan’ın halklar arasında kültürel köprüler kurmaya ve karşılıklı anlayışı güçlendirmeye nasıl katkıda bulunabileceğini düşünüyorsunuz?

Evet, itiraf etmeliyim ki Türkiye ve Türk kültürü ülkemizde gerçekten yanlış anlaşılıyor ve küçümseniyor. Türkiye’ye ilgi duymadan ve kültürü anlamadan önce benim de ön yargılarım ve kırmızı çizgilerim vardı, bu yüzden başlangıçta kendimi kötü hissettim. Ne yazık ki, medya bu olumsuzluğu yayıyor. Belirli bir merakımız ve açık bir zihnimiz yoksa farklı düşünmek de zor oluyor.

Bu nedenle, anlayış geliştirmek için kültürel değişimi teşvik etmek gerçekten önemlidir. MAVIJAAN’ın iki ülke arasında bir kültürel köprü olmasını diliyorum. Bence kültür sayesinde zihniyet değiştirmek mümkün. MAVIJAAN markasını bu fikir üzerine inşa ettim. Örneğin, içeriğin yanı sıra MAVIJAAN DIGITAL, film ve dizi endüstrisi  yapımcısı Türk profesyonellere de bir kapı açacak. Kendilerini tanıtmanın ve yaklaşımlarını Fransız izleyiciye ve Fransız film endüstrisine de anlatmanın en iyi yolu bu. İki film endüstrisi arasında yaptığımız toplantıları ve şimdi açıklayamadığım diğer birçok şeyi teşvik etmek amacıyla hazırladığım başka projelerim de var.

Ayrıca zihniyetleri değiştirmenin mümkün olduğunu göstermek için ben, kendim mükemmel bir örneğim. Kendi deneyimimi insanların ilgisini çekmek ve Türk kültürü ile ilgili zihniyeti değiştirmek için kullanmayı seviyorum. İşe yarıyor!

Türklerin bize her zaman çok iyi davrandıklarını eklemek isterim.  Türk profesyoneller tarafından hala büyük bir ilgi görüyoruz ve bazıları değerli dostlarımız haline geldi. Bu güveni kazanmak ve destekleniyor olmak büyük bir onur. Yıllardır aradığım şeyi bulduğumu hissediyorum.