Walter Benjamin kendi zevki için yazmakta olduğu “Pasajlar” için Ulusal Kütüphane’de saatler geçirmesine rağmen entelektüel üretimini Berlin ve Paris’teki müdavimi olduğu kafelerde gerçekleştirdiğini söyler. Diğer bir deyişle “Flanör” Benjamin, zamanın ötesinde duruşuyla ‘coffeehouse’larda çalışanların öncüllerinden biri gibi duruyor. Kadıköy’de bir kafenin bahçesinde, ellerinde Paul Klee’nin bir tablosunun isminden esinlenilen “Angelus Novus (Yeni Melek)” dergisinden editör makalesi bulunan iki -genç sayılabilecek- adam, Benjamin’in “bir derginin işi, çağın ruhunu beyan etmektir” diye başlayan yazısını okuduktan sonra, yeni bir fanzin çalışması içine girmeye karar verirler.
Bu iki genç adam, Oğuzhan Bircan ve Hüseyin Serbes’in girişimleri sekteye uğrasa da, fanzinin ismi ve çalışmanın kimlere adanacağı bellidir. O sıralar sanat üreten ikili, yaptıkları sanat disiplinine bir bakıma ‘ucuz sanat’ diye tercüme edilebilecek “Dog Juice” ismini verdiklerinden, fanzinde de aynı ismi kullanacaklarını belirtirler. Fanzin, o sıralar OM Yayınevi’nden çıkmış bir kitabın yazarı olan Hakan Günday‘a ithaf edilir. Günday’ın, hayranı olduğu yazar Louis-Ferdinand Céline‘in en sevdiği kitabından alıntılarla kendi kitabına yamalar yaptığını öne sürerek aynı metodu kendi fanzinlerinde de yapmak istediklerini açıklarlar. Sonraki yıllarda Bircan’ın yaşadığı şehri terk etmesiyle beraber tek kalan Serbes, on dört yıl gecikmeli de olsa fanzini yayınlamaya karar verir ve bu kez öğrenim gördüğü lisansüstü derslerden etkilendiği Duchamp’a da ‘editoryal kaygı’ başlığı altında yer verir.
Çalışma, içeriği ile olduğu kadar görsel tasarımı ile de dikkat çeker. Geleneksel medyada yer bulamayanları konu edinen fanzinler yarattığı kültürle de ana akım medyada yer bulmaya devam ederler. Bu bağlamda, Dog Juice kısa sürede Esquire, Radikal, Hürriyet, Birgün, Gazete Kadıköy gibi ana akım medyada yer bulur.
‘Dog Juice’; sinema, edebiyat, müzik, sosyoloji ve iletişim gibi birçok disiplini bir araya getirerek tasarım anlamında genel estetik pratiklerinden uzaklaşmaya çalışan bir yayın olarak dikkat çekiyor. Herhangi bir ismin ya da editoryal künyenin kullanılmadığı fanzin, alternatif medya dağıtım ağına sadık kalarak yaklaşık bin kopya çoğaltılmış. Fanzin, herhangi bir “tema” kaygısı gütmese de, sinemada farklı yaklaşımlar alt başlığı ile ilk sayısını yayınlamış.
Dahke, Fanila, Cefakar Maraton gibi farklı fanzinlerle yayıncılık hamlesinde bulunan Hüseyin Serbes’in farklı disiplinlerdeki kişisel çalışmasını içeren son çalışması “Dog Juice” fanzini başta olmak üzere alternatif medya pratikleri üzerine, Serbes’in kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdik.
“Tek bir dilenci bile var olduğu sürece
mitler var olmaya devam edecektir.”Walter Benjamin*
Hüseyin Serbes Kimdir?
Kocaeli, Darıca’da İngilizce Öğretmenliği yapan Hüseyin Serbes, “Consumer Behavior in the Age of Social Media (Sosyal Medya Çağında Tüketici Davranışları)” tezi ile Medya ve İletişim Çalışmaları Yüksek Lisansını tamamladı. İletişim Bilimleri doktora çalışmalarını sürdüren Serbes, dijital dergi Prekarya ve aperiyodik fanzin Dog Juice’un editörüdür. Alternatif medya yayıncılığı, sinemada farklı yaklaşımlar ve iletişim tasarımı ile ilgilenmektedir. hserbes.com, twitter: @immoguitti
Fanzinler, ana akım medyaya alternatif yayınlar olarak gözüküyor. Alternatif medyaya yönelik ilk çalışmalar nelerdir?
David Armstrong (1981) ve John Downing (1984) tarafından ele alınan çalışmalar, azami ölçüde zor anlaşıldığı açık olan “alternatif medya” dünyasını anlamaya yönelik yapılan ilk incelemelerdir (Atkinson, 2015, s. 41).Berkley Barb’ın editörü olan Armstrong, alternatif medyanın toplumsal hareketlerdeki rolünü inceleyerek, “bağımsız muhalif basın”ın toplumsal hareketler için bir tür megafon olma rolünü kronik olarak kaydetmiştir. Downing ise alternatif medyanın içerik profilini oluşturduğu “Radikal Medya” (1984) kitabını 2001 yılında iktidar ve hegemonya teorilerini birleştirerek genişletmiştir. İlk araştırmalar, ana akım medyaya bir alternatif sunan bağımsız yayınların sabit bir resmini ortaya koyarken medya araştırmacıları sık sık konuya geri dönerek ek faktörler ortaya koymuşlardır. Bu araştırmacılardan Atton (2002), alternatif medyanın, Jurgen Habermas’ın (1974; 1989) ortaya koyduğu kamusal ve özel alan olarak nitelendirdiği yerlerde üretilmediğine dikkat çekmektedir.
“Fanzin” ne demektir? Türkiye’deki ilk örnekleri nasıl ortaya çıkmıştır?”
Alternatif medyaya has bir duruşla “medya yapma” eylemini gerçekleştiren “fanzinler,” İngilizce ‘fanatic’ ve ‘magazine’ kelimelerinin kısaltmasıyla oluşan, profesyonel baskı ve yayın tekniklerine alternatif olarak fotokopi makineleri ile çoğaltılan baskı materyaldir. 1991 yılının Mayıs ayında, Esat C. Başak’ın öncülüğüyle Yeniköy’de hayata geçen MondoTrasho; Naki Tez, Yahya Madra, 2/5 BZ (Serhat Köksal) ve Murat Ertel’li kadrosuyla o dönem Türkiye’de bir ilke imza atarak fanzin furyasını başlatarak kendinden sonra birçok fanzine de ilham kaynağı olmuştur.
Sosyal ağlar hızla yükselirken fanzinlerin varlığı nasıl açıklanabilir?
İletişim teknolojilerinin hızlı gelişimi, yeni sanat formlarını yükselişe geçirirken, sosyal ağların da yaygın kullanımı yeni kitlesel medya pratiklerini doğurmaktadır. Sosyal medya platformlarının bir yönüyle kısa, dinamik ve etkileşimi artırıcı paylaşımlara yön verici özelliği ile uzun okuma alışkanlarını yıkıma uğrattığı bir çağda, fanzinlerin varlığını talihsizlik ve melankoliyle özdeşleştirmek, ortaya konulan sanatsal çaba ile uyumlu olmayacaktır.
Farklı fanzinlerden etkilendiğinizi belirtiyorsunuz. Buna örnekler verebilir misiniz?
MondoTrasho’nun kapağında birinci sayısında yer verilen David Lynch’in kendi babalık korkularından ilham alarak çektiğini dile getirdiği Eraserhead filminden bir sahne, Dog Juice’un ilerleyen sayfalarında da kendine yer buldu. Deforme olmuş şekilde doğmuş çocuğuna bakmayı reddeden bir adamın hikâyesini anlatan film, Amerika’nın endüstriyel binaları arasında sıkışan bireyin korkusunu da konu edinir. Foucault terminolojisinde ‘heterotopya’ olarak adlandırılan, bir tek gerçek mekânda birden fazla zaman ve mekân barındıran sahneler, “MondoTrasho’ya saygı duruşu” bağlamında sayfada kendine has bir üslupla incelendi. Görsel tasarımdaki detayları ve metinlerde kullanılan font seçimleri MondoTrasho, Eblek Hardcore, Dahke ve Spastik Eroll gibi Türkiye’nin ilk dönem fanzinleri ile benzerlik gösteriyor.
Okurlar Dog Juice fanzinin yayınlanan sayısında ne bulabilirler?
Danimarka sinemasının Dogma 95 ruhu ile tanışmasının, ülkeye verdiği ilhamla başlıyor fanzin. Altmışların mutlu New York’unda “değerlere toptan saldırı” gibi laflara yayılan ünleriyle Velvet Underground grubuna LouReed görseli eşlik ediyor. Fanzinin sonraki sayfasında doksanlı yıllardaki fanzin sayfalarında görülebilecek ender bir röportaj yer alıyor. İstismar sinemasının adından söz ettiren yönetmeni Abel Ferrara, ‘İstancool’ kapsamında İstanbul’a gelir ve tuvalete gittiği sırada karşısına dikilen adamın elindeki fanzini görünce “underground” bir söyleşi gerçekleşir.Amerika’da punk rock yapan Pakistan menşeili bir oluşum ‘TheKominas’ ayrıntılı bir şekilde mercek altına alınıyor ayrıca. İmajlar, fotokopinin de verdiği incelikle sayfalarda yer alıyor. Beat kuşağının önemli şairlerinden Gary Snyder‘in bir şiiri Türkçe’ye tercüme edilmeye çalışıldı. Tarkovski’nin ‘Nostalji’ filminde geçen “şiir tercüme edilemez, bütün sanat gibi…” sözleri bu seferlik rafa kaldırıldı yani. Fanzinin ilerleyen sayfalarında Irvine Welsh‘e rastlanabilir. Türkçe’de ilk kez okunabilecek bu metinde Welsh, dijital dünya ve yaratıcılık bağlamında bir metinle fanzine katkıda bulunuyor. “Cutup” yöntemine benzer bir tasarımla Bad Religion’a ait True North albümünü tanıtan bir yazı, okurla buluşuyor. Dr. Gregory Walter Graffin’in güçlü felsefesini ve gürültü estetiğini birleştiren hikâye, fanzinde görsel bir şölenle anlatılıyor.Güney Londra’da “Alien Kulture” adıyla punk yapmaya çalışan göçmen ailelerin çocuklarının tanıtıldığı yazı, alternatif müzik ortamının küresel bir tanıtımı niteliği taşıyor. Punk afişleri arşivi, Bryan Ray Turcotte’un satırları ile buluşuyor.
Fanzinde birkaç kitap alıntısı da tanıtımı ile yer buluyor. Meydanlardaki açık idam günlerinden Viktorya tarzı ucuz korku kitaplarına, savaş öncesi Hollywood westernlerinden mafya ve korku filmlerine kadar, şiddet ve ölümü Debord’un deyimiyle “gösteri”ye dönüştüren bireyin duyduğu heyecanın “cool” bir şekilde sunulduğu “Cool Bir Tavrın Anatomisi”, Cioran’ın yazdığı “Çürümenin Kitabı” ve Romain Gary’nin“Onca Yoksulluk Varken” kitapları okura kendi ekseninde tavsiye ediliyor. Jim Jarmusch ve Bertholt Brecht görselleri, fanzine has bir çalışma ve alıntı ile sunuluyor.
Fanzinden sonra nasıl tepkiler aldınız?
Sanat disiplinlerine duyulan ilginin sunumu, temsil ve anlatılanların yorumlanmasından çok; teknoloji, imge ve beden arasında gerçekleşen çok katmanlı kesişimlerin yarattığı algı sürecinin eleştirel bir gözle analiz edilmesine dayanır. Kang bu kesişimi, Benjamin’in dilinden şöyle özetler: “Yarattığı şok etkisi gereği, alımladığı form, sanatın kendisinden önce gelir. Bu hususun, Yunanların estetik adını verdiği algı teorisi açısından en temel meseleyi oluşturduğunu buradan da anlayabiliriz”. Dolayısıyla, yaratılan şok etkisi sonrası Dog Juice, bir süre “ayak bağı” olmayı becerebilmiştir. Ana akım mecralarda bu çalışmanın gözükmesi bu sonucu doğurmaktadır.
Dog Juice fanzin sonraki sayısı ne zaman çıkacak? Bu çalışma nereye kadar yol alabilir?”
Bir fanzin, en doğal haliyle aperiyodiktir. Bir sonraki sayının ne zaman yayınlanacağı kestirilemese de, 29 Eylül’de Burgazada’da yapılacak olan 1. Bağımsız Yayınlar Festivalinde “yer altından” çıkmaya hazırlanıyor. Şimdilik okurlar bir önceki sayıyla vakit geçirebilirler. Fanzin, fotokopinin inceliklerine sadık kalınarak dogjuice.net adresine yüklenmiştir.
Şu sıralar, başta kendim olmak üzere ilgili lisans, lisansüstü öğrencilerin ya da akademisyenlerin faydalanabileceği “iletişim bilimleri” temelinde, fanzin pratiklerinde dijital bir dergi olan “Prekarya”yı yayın hayatına hazırlıyorum.
“Dog Juice” hamlesine dönersek, fanzin, medya teknolojilerinin böylesine arttığı bir evrede, ana akım medyayı yine geleneksel medya olanaklarıyla yıkıma uğratan; yabancılaşmış ve parçalanmış insan duyularını kendi oluşturduğu algı çerçevesinde geri kazanmaya çalışan bir yayın yapmakta. İletişim teknolojilerinin kendine has bir deneyimle harmanladığı bu “kendi-yapı”, antropolojik bir düşünce yapısıyla birçok disipline ev sahipliği yapıyor. Enformasyon akışının hızla salgılandığı dijital teknoloji çağında, bireyin algı ve yetileri doğrultusunda söylemek istediği sözler, tam da fanzinsel bir metaforla aperiyodik bir şekilde yayınlanan bu eserle zihinleri meşgul edecektir. Zira, Barthes’in “mitler” çalışması örneğinden hareketle, alt-kültür de kendi ideolojisinin oluşturduğu yayınları ‘göstergeler’ aracılığıyla yeniden üretmeyi sürdürecektir.
_______________________________
[*] “Walter Benjamin ve Medya”, JaehoKang. Çev. Deniz Gedizlioğlu, Kafka Yayınları, İstanbul 2015.