Çin sinemasının sektörel, kültürel ve “yumuşak güç” unsuru olarak bugünü ve geleceğini Hong Kong Şehir Üniversitesi Medya ve İletişim bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Bruno Lovric, SineBlog’a anlattı. Dr. Lovric “sansür ve oto-sansürün Çin’in yumuşak güç kapasitesini etkisizleştiriyor” vurgusu yapıyor.
Dr. Bruno Lovric Kimdir?
Bruno Lovric, Hong Kong Şehir Üniversitesi Medya ve İletişim bölümünde öğretim görevlisidir. Medya ve İletişim alanında doktorasının yanı sıra, Ohio State Üniversitesi’nden Oyunculuk alanında da yüksek lisans derecesi var. Araştırma alanları arasında Sahne Sanatları, Doğu Asya Popüler Kültürü ve Milliyetçilik sayılabilir. Hakemli dergilerde yumuşak güç, ulus-ötesi pop kültür ve eğlence konularını içeren ortak makaleleri yayımlandı. “Balkanlar’da Milliyetçilik ve Tatil Televizyonu”yla ilgili bir kitabı tamamlama sürecinde.
– Çin sinema endüstrisi sektörel boyut açısından dünyada ikinci sırada. Çin sinemasının Hollywod ve/veya Bollywood’u rakip olarak gördüğünü söyleyebilir miyiz?
Çin Halk Cumhuriyeti dünyanın en büyük ikinci film pazarı ve Çin filmleri kesinlikle Hollywood ve Bollywood yapımlarından ilham alıyor. Ancak onları rakip olarak adlandırmak, hakimiyet ve / veya boyun eğdirmeye dayalı çekişmeli bir ilişki anlamına geliyor. Çoğu Çinli gişe rekoru kıran filmler sadece yerel izleyicilere hitap ediyor ve yurtdışındaki izleyicilerle etkileşime girmiyorlar. Mandarin dilini, kültürel olarak özel referansları ve Çin mitlerini, ulus-ötesi pazarları gerçekten heyecanlandırmaya çalışmadan kullanıyorlar. Öte yandan Hollywood gişe filmleri prodüksiyonun ilk konseptinin oluşturulmasından başlayarak uluslararası kabul görmeyi düşünür ve genellikle filmin içeriğini kültürel çekiciliğini ve denizaşırı karlarını en üst düzeye çıkarmak için ayarlarlar. Hollywood bu çabanın bir parçası olarak, Çinli film şirketleri ile ortak yapımlar gerçekleştiriyor (Holywood filmlerinin Çin pazarlarına erişebilmesinin bir yolu) ve filmlere Çin’in “daha hoş” görüntülerini ekliyorlar.
-Beşinci nesil yönetmenler, Çin sinemasının uluslararası konumunu yükselterek dünyanın Çin sineması hakkında bilgi edinmesini sağladı. Altıncı nesil yönetmenler, kendi sanatsal özellikleriyle cesur bir şekilde Çin sinemasında dışlanmış temalara dokunarak sıradan insanların yaşamını yansıttılar ve Çin sinemasında yeni alanlar keşfettiler. Sizce, mesela “7. nesil yönetmenler”in tematik ve teknik tercihleri nasıl dönüşecek?
7. nesil yönetmenlerin sıfırdan başlamak için bir yol bulması ve çalışmalarının görülmesi için gerekli yatırımı elde etmesi gerekir. 5. ve 6. nesillerin aksine, teknik üretim araçlarına daha fazla erişime sahipler ve ulusal veya ulusötesi ortakları daha kolay bulabiliyorlar. Ancak gittikçe kısıtlanan bir medya alanında çalışıyorlar. Çin makamları, son zamanlarda artan sansür ve film içeriği üzerindeki ideolojik kontrol durumunu “yeni normal” hale getireceklerini ilan ettiler. Bu durum, filmlerini muhtemel çelişmeyi (devlet çıkarlarına kesinlikle hizmet ederken otantik ve ilginç hikayeler anlatmak) dengelemek zorunda kalacak genç sinemacıların işini zorlaştırdı.
Bununla birlikte, Çin sürekli olarak genç yeteneklere daha fazla fırsat sunmaya ve onları geliştirmeye çalışıyor. Örneğin Radyo-Film ve Televizyon Devlet İdaresi (SARFT) 2015 yılında, Jia Zhangke, Zhang Yimou, Feng Xiaogang, Tian Zhuangzhuang ve diğerlerinin beş genç yönetmeni seçmelerini ve onlara danışmanlık yapmalarını öngören multi-milyon bir bütçeye sahip CFDG Genç Yönetmen Destekleme Programı’nı yürürlüğe koydu.
Aynı şekilde, 2016 yılında Ning Hao’nun Dirty Monkeys Studio şirketi genç yönetmenleri desteklemek için “72 Dönüşüm Film Planı”nı başlattı ve bazı büyük teknoloji şirketleri de onu takip etti. Alibaba Pictures’ın “Plan A Senaryo Geliştirme Fonu” Zhou Ziyang’ın “Old Beast”ini ve Baidu’nun sahibi olduğu iQIYI de “Plan 17” kapsamında Zhang Dalei’nin “The Summer Gone”ını finanse etti. Son olarak da, Çin’in en büyük iki festivali olan Pekin Uluslararası Film Festivali ve Şangay Uluslararası Film ve TV Festivali, asıl amacı genç yetenekleri sinemaya teşvik etmek ve yetiştirmek olan Project Pitches ve PROJECT Lab’ı kurdular.
Saydıklarım 7. nesil yönetmenlerin emrinde olan kaynakların sadece bir kısmı. Bu tür girişimlerin “olağanüstü nesil” genç sinemacılar ortaya çıkarabileceği garantisi olmasa da, öncekilerden daha fazla teşvik ve fırsatlara sahip olacakları açık. Günümüzde daha fazla sayıda genç yönetmenin, istedikleri filmi çekmek için harika araçlara sahip olmasının önümüzdeki yıllarda Çin sinemasında bir fark yaratacağı kesin.
-Çin film endüstrisinin ülke içindeki sosyolojik ve kültürel misyonu hakkında ne düşünüyorsunuz ?
Çin film endüstrisinin sosyolojik ve kültürel misyonu, zaman zaman sinemacıların ilgi çekici hikayeler anlatma yeteneğini zorlayan engeller getiriyor. Örneğin SARFT (diğer şeylerin yanı sıra) Batı yaşam tarzlarının keşfedilmesine, LGBTQ konularına, zaman yolculuğuna; hip hop, dövme, piercing ve batıl inanç tasvirlerine izin vermez. Bunlar, Çinli sinemacıların “etrafından dolaşması” gereken sınırlamaların bir fraktalı. Sürekli kısıtlayıcılık Çinli sinemacıların yaratıcılığına kaçınılmaz olarak müdahale ediyor.
Ulusal sinemayı etkilemek ve onu yumuşak bir güç kaynağı olarak kullanmak için doğrudan bir olanağa (SARFT) sahip bir ülkenin yine bu olanak yüzünden yeteneğini tam olarak kullanamaması bir paradoks sayılabilir. İfade özgürlüğü kısıtlamaları ve sansür sadece Çinli sinemacıların yaratıcı çıktılarını azaltmakla kalmaz, aynı zamanda sinematik gerçeği siyasi gerçeklikle karıştırmaktan kaçınan yabancılar için güvenilirlik sorunlarını da gündeme getirir. İzleyicilere birkaç saat boyunca ön yargılarını askıya alabilme ve Çin filminin tadını çıkarabilme olanağı sunulmalı. Ancak iki alan (sinematik gerçek / siyasi gerçek) arasında bir çelişki olduğu sürece, o filmin yumuşak güç kapasitesinin etkisiz kalması muhtemeldir.
-Bazı Batılı eleştirmenler, Wolf Warrior 2, Operation Red Sea, The Wandering Earth vb. filmleri “ucuz propaganda malzemeleri” veya “uzun metrajlı reklamlar” olarak değerlendirdi. Bu filmlerin Çin’in “yeni süper güç” imajı için üretildiğini düşünüyor musunuz?
Evet, öyle düşünüyorum. Ama diğer ülkelerin Çin’i konu edinen filmleri bu imajı gerçekleştirmede daha etkili oluyorlar. Çin ile iyi ilişkiler kurmayı amaçlayan şirketlerin Çin kültürünün olumlu tasvirlerini sergilemesi gerekiyor ve “Çin yeni süper güç” trendinin Güney Kore, ABD ve diğer ülkelerde yükselişte olmasının nedeni de bu. Sansürü atlatmak ve Çinli yetkilileri memnun etmek için, Amerikan gişe canavarı filmler Çin’i olumlu yansıtma konusunda özellikle hevesliydiler. Transformers: Age of Extinction (2014), X-men: Days of Future Past (2014), The Martian (2015) ve Independence Day: Resurgence (2016) gibi filmler Çin’i teknik ve politik bir süper güç olarak betimlediler.
-Mevcut durumda, Çin’in “sinema üzerinden yumuşak güç” politikasının başarıyla devam ettiğini düşünüyor musunuz?
Çin sineması tartışmalarında kaçınılmaz olarak sansür ve oto-sansür sorunları gündeme geliyor. Bu hal Çin’in yurtdışındaki film tasvirinin güvenilirliğini düşürmesinin yanı sıra, yenilikçi ve heyecan verici film hikayeleri oluşturulmasına da engel oluyor. Uluslararası kent merkezlerindeki izleyiciler, duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak onları heyecanlandıran film temalarını ve hikayelerini tercih etme eğilimindedir. Bu izleyicilere hitap eden, çoğu zaman ahlaki olarak sorgulanabilir seçimler yapan karakterler; hiciv, sosyal tabular, şiddet, suçlular veya hayaletler içeren hikayelerdir – ki sayılanların hepsi Çin’de sansüre tabidir.
Sansür yumuşak güç konusunda son derece problemli sonuçlar yaratıyor. Çünkü 1) çekici ve 2) yabancı izleyiciler için güvenilir olmadıkça, o filmden herhangi bir tür yumuşak güç elde etmek imkansızdır. Çin filmleri çoğunlukla yerli izleyiciler göz önünde bulundurularak yapılır. Daha da endişe verici olan, uluslararası alanda başarılı olabilecek ve Çin sinemasına duyulan denizaşırı ilginin artmasına katkıda bulunabilecek bazı yüksek kaliteli filmler devlet tarafından istenmeyebiliyor, dağıtım / ekonomik destek konularında reddedilebiliyor.
-Çin film endüstrisi, kendi içinde ve dünyada hak ettiği üst sınıra ulaştı mı? Sizce daha yapacak neler var?
Çin’in ve Çinli sinemacıların sunacakları çok şey var ve bunun henüz bir kısmını bile görmediğimize inanıyorum. Uluslararası planda ilgi uyandıran hikayeler anlatma yeteneklerinin hala Hollywood ve Bollywood’un gerisinde kalmasına rağmen, film endüstrisinin şaşırtıcı düzeyde büyümesi, prodüksiyonlara pompalanan muazzam fonlarla birleştiğinde, uzun vadeli iyi sonuçlar doğuracaktır. Mevcut film denetiminin bir noktada rahatlayacağını ve bu bir kez gerçekleştiğinde de hikayelerini anlatma fırsatına atlayacak çok yetenekli sinemacılar olacağını tahmin edebiliyorum. Bu, 1990’ların başında Güney Kore’de oldu ve benzerinin Çin’de de kolayca gerçekleşebileceğini hissediyorum.