Film başladığında otomobil dağı yarar ve ağaçsız tepelere doğru ilerler. Ağaçlar yitip gitmişler, onların yerini dik kayalıklar almış. Kamera yola bakacağına taşa dönüşmüş dağa bakıyor. Bir kız çocuğu arkada oturmuş ağlıyor sessizce. Adının Havva (Helin Kandemir) olduğunu öğreniyoruz çok sonra. Düşük ısı ağaçların büyümesini engelliyor, yeni hücreler oluşmuyor o soğukta. Taşların arasından yol bulan birkaç ağaç var. Orman, ormanın kuytulukları, dinginliği yok. Taşlar geçit verdiğinde kamera bir açık alan görüyor ve seviniyor, açık alandaki taş evlerden birisinin kapısına dayanıyor.
Böylece mahrem olan alana giriyor seyirci. Kentlilerin deyişi ile “salon” burası. Kamera ocak, sedir derken pencereye uzanıyor. Seyirci daha sonra o pencereden Reyhan’ın (Cemre Ebuzziya) Necati Bey’in (Kubilay Tuncer) geliş ve gidişini gözetleyeceğini bilmiyor henüz. Çocuğunun babası olan erkekle kurduğu tek ilişki bu artık. Pencerenin dışında Reyhan süt kokan oğlu Gökhan’ı kokluyor. Az sonra yer sofrasında Şevket Baba (Müfit Kayacan), Reyhan’ın eşi Veysel (Kayhan Açıkgöz), Reyhan ve Havva yemek yerler. Bu akşam yemeği aslında dağ köyündeki ailenin hayat hikâyesidir. Veysel’in korkak olarak nitelendirilmesi, onun “beni hastaneye götürmediniz” dediğinde aşağılanması, Reyhan’ın kucağındaki bebekle (Gökhan) köye dönmesi, annesizlik, besleme olmanın en iyi seçenek olması aktarılır seyirciye. Baktığı oğlan Metin öldüğü için Havva’nın geri getirildiğini anlarız. Metin’in giysilerini Gökhan için getiren Havva, giysileri Meral Anne’nin verdiğini söylediğinde Veysel tarafından uyarılır. Veysel, Havva’nın anne boşluğunu ikame anne ile doldurmasına izin vermez. “O senin annen mi?” der. Gerçekliği örtmeye çalışan kızlara sezgisel bilgisiyle engel olmaya çalışır. Şevket’in nitelendirmesi ile Veysel meczuptur. Can Bonomo’nun Meczup adlı şarkısı Veysel’de beden bulur:
Yalanların arkasından gitme meczup
Bu kadar mı kolay
Yabanların bahçesinden geçme meczup
Bu seni sen yapar.
Kızların nitelendirmesi ile “yarım akıllı” olan Veysel aslında her şeyi bilendir. Yalan üzerine kurulan dünyanın, yoksulluğun bilincindedir. O kasabada bir iş bulmanın düşünü kurarken “Reyhan Dağlar Kızı” Reyhan olmaktan kurtulmanın, Ankara’daki teyzenin yanına gitmenin düşünü kurar. Komşu kızı Hatice (Başak Kıvılcım) ise düş kurmanın da boş olduğunu anlamıştır, döngüsel bir devinim olan takla atmayı seçmiştir. Düz alanda durmaksızın takla atar. Taşın vazgeçilmez öğesi olan, taş altı akrep de evin içindedir ve türünün en tehlikelisidir. Ölü akrebi canlıymışçasına birbirlerine attıklarında, önce korkar sonra gülerler. Akrep varlığı ile neşe kaynağı olur, şakalaşmanın nesnesine dönüşür. Necati Bey baktığı çocukları terbiye de etmeye kalkan ortanca kız Nurhan’ı (Ece Yüksel) getirdiğinde taş evin kızlar için yuva olmadığını kızlar için bir “kabuk ev” olduğunu anlarız. Taştan bir “kabuk”. Kabuk canlıyı içinde barındırır, o küçücük kabuktan dev canlılar da çıkabilir. Bachelard’dan esinlenerek sürdürelim yorumlarımızı: Ama kabuğun içinden çıkan varlıkta her şey diyalektiktir. Dışarı bütünüyle çıkamadığı için dışarı çıkan içeride kalanla çelişir. Dışarı çıktığında ne Meral Anne’nin evi ne de Neriman Anne’nin (Necati Bey’in eşi) evi yaşam veren yuvadır. Kabuğundan çıkan varlık “yarı ölü, yarı diridir”. Bachelard daha da ileri gider ve onların “yarı taş yarı insan” olduklarını söyler: Tıpkı yarı insan yarı balık kadınlar gibi. “Yarı insan yarı taş” kız kardeşlere uyan bir imge. Nurhan bu imgeyi güçlendirmek istercesine taşın tozunu yer. Yediği aslında kendi kabuğudur. Reyhan onun evi yiyip bitirmesinden korkar. Oysa kabuk terk edilmesi gereken bir kılıftır ama sonraki yaşam da sürekli olarak önceki yaşamı hiçleştirir ve kızlar Necati Bey’in evine dönme konusunda “kavga” ederler. Birbirlerini kıskanırlar. Kız kardeş dayanışması bir süre için de olsa bu hiçleşme yüzünden yitip gider.
Öte yandan akşam yemeği için köyde kalan Necati, sofraya davetsiz gelen Veysel için “Veysel’e ayıp ettik, suç mu iş istemek, Veysel de insandır”, “Veysel çoban olabilir ama Veysel de insandır” diyerek ve durmadan bu cümleyi yineleyerek ait olduğu sınıfı aklamaya çalışır. Böylece onu insansılaştırdığını, özgürleştirdiğini sanır. Veysel’in yardımcısı Topal Hamdi ise kör alandadır. Ondan söz edilir ama onu görmeyiz. Tıpkı Meral Anne ve Neriman Anne’yi görmediğimiz gibi. Bonitzer kameranın, görsel uzayın bir parçasını taraf tutucu bir biçimde kesip ayırdığını, daha başlarken montajı gerçekleştirdiğini söyler. Yönetmen (Emin Alper) böylece görmeyi üç kız kardeşe kilitler ama kendisini de görünmez kılmaz. (Dağda gezen eşkıya olarak canı sıkıldıkça karşımıza çıkıverir.) Kör alanda kalanların yol açtığı kısmi görme kız kardeşlere odaklanmamızı sağlar. Topal Hamdi de vazgeçilebilir biridir ve kör alandadır. Domatesleri küçük küçük doğrayan Havva, Necati Bey’in gözüne girerse “sonraki yaşama” yeniden dönebilir. Nurhan’a da Topal Hamdi ile “yuva” kurmak düşer.
Kurulan “yuvalar” yuva mıdır? Yuva kendini güvende hissettiğin, içinde sığınaklarının olduğu bir mekân. Dışarıda kar yağarken ateşin başında esenlik içinde oturduğun bir yer. Ateş öfkenin aynasına dönüşürse yuva, yuva olmaktan çıkar. Zaten başlangıçtan bu yana yuva olmadı ki! İki nesildir kızlar kasabaya besleme olarak gidiyorlar. En azından bunu biliyoruz. Kızların annelerinin kardeşleri de besleme olmuşlar. Anne besleme gidemediği için Şevket’le evlenmek zorunda kalmış. Şevket de iç güveysi girmiş bu eve büyük olasılıkla. Sınıfsal konum ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği, örselenmiş erkeklerin de sorunu filmde. Ölen anne Şevket’i aşağılamış, şimdi de Reyhan, Veysel’i aşağılıyor. Coğrafya kader olmuş nesiller boyu. Şevket Baba da Lynne Segal’in sözünü ettiği ilişki biçimini seçmiş. Daha çok söze dayalı bir iletişim kurmuş kızlarıyla. Sözel iletişimin temelini şakalaşma dahası laf cambazlığı oluşturuyor. Sınıfsal baskı altında ezilmiş baba tek ayrıcalığı olan evdeki iktidarını terk etmiş kendi isteğiyle. O da Hatice gibi döngünün çıkışsızlığını anlamış olmalı. Bundan dolayı çıkış olabilecek kasaba da hiç gösterilmez filmde, böylece çıkış somuta dönüşmez. Kasaba yoktur filmde. Yalnızca taş vardır!