“şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
‘yaşadım’ diyebilmen için… “
İki kişilik bir metin, Pelin Esmer ve Barış Bıçakçı’nın, uyumu ile birlikte, farklı bakış açılarıyla zenginleştirdiği bir film bu. 104 dakikayı bir hisle anlatmak gerekseydi eğer; kendinizi çok iyi hissettiğiniz bir anda içinize dolan boşluk duygusu ve ardından gelen bu anın da bir hatıraya dönüşeceğinin acısını duyumsamak derdim. Henüz ilk dakikalarından itibaren izleyicisi ile yakın bir bağ kurmayı başaran film her bir sekansıyla bağı kuvvetlendiriyor.
İşe Yarar Bir Şey’in uzunca bir bölümü trende geçiyor. Ankara’dan İzmir’e sefere çıkan Mavi Tren. Trenin yolcularından Leyla bir şair, aynı zamanda avukat. Trenin camından akıp giden ışık süzmelerini, insan kümelerini izliyor Leyla. Camdaki yansımasıyla göz göze geliyor bazen, gözlerindeki boşluğa dalıyor. Elinde Gülten Akın’ın ‘Kırmızı Karanfil’i, aklında Kjersti Skomvold’un ‘Hızlandıkça Azalıyorum’undan bir şiir.
“Yılgın savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi.”/ Kırmızı Karanfil, Gülten Akın
Biliriz ki, yol filmi denen şey, varılacak noktadan çok çıkılan yolculuğu esas alır. Yol değişimi de getirir beraberinde. Yolun getirdikleri, yolun alıp götürdükleri, bazen de yolun ta kendisi elde kalan.
Yirmi beş yıl sonra, lise arkadaşlarıyla ilk kez buluşmaya gidiyor Leyla. Onlar her yıl düzenli olarak buluşurken Leyla hiç gitmemiş. Etrafı izlerken gözünde hep mesafeli bir duruşu var Leyla’nın.
Filmde yer alan diyalogların her biri, bir kitaptan alıntıymış gibi hissettiriyor. Bence bunda Barış Bıçakçı’nın önemli katkısı var. Diyalogların her bir kelimesi özenle seçilmiş. Bazen diyalogların bitmesini istemedim. Adeta film boyunca görsel bir roman izledim. Yapamadıklarımıza dair, şiirlere dair bir yol filmi.. Leyla’nın monologları sayesinde, kendimizi de arıyoruz bu yolda.
Kabullenmenin filmi olarak görebiliriz bu filmi. Kaçmanın çözümden çok sorunları daha da büyüttüğünü fark ediyoruz. Kendini, yüklerini, kalabalığı kabullenmek..
“Bir Zamanlar Anadolu’da”, “Üç Maymun”,”Issız Adam” ve “Sarmaşık” filmlerinin görüntü yönetmenliğini yapan Gökhan Tiryaki yine inanılmaz bir iş ortaya çıkarmış. Renk paleti hikayenin akışı ile bütünleşiyor ve sinematografik açıdan üst boyutlara taşıyor. Henüz birkaç filmlik bir filmografisi olsa da, Pelin Esmer’in usta yönetmenliğinden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Özellikle trenin içindeki sahneler çok etkili.
İşe Yarar Bir Şey, içerisinden kendime dair, hayatın sorunlarına dair çokça şey bulduğum, düşündüren bir dram filmi. Türk sinemasında önemli bir mihenk taşı demem doğru olur. Film, bazı izleyiciler için kasvetli ve dayanılmaz olabilir. Ama şiiri ve sanatın kendisini sevenler için güzel bir deneyim olacaktır.
Başak Köklükaya, Rus romanlarındaki kadın karakterlere özgü yaşanmışlık duruşuyla çok iyi oynuyor. Filmin dokusuna, hüznüne o kadar güzel uymuş ki.. Öykü Karayel ise çelişkileri hakkıyla yansıtıyor. Kısa rolüyle Yiğit Özşener kilit rolde. Beni en çok filmin detayları etkiledi. Bir çırpıda okunan bittiğine üzüldüğün kitaplar gibi bir film olmuş.
Her şeye rağmen neden yaşamak bu kadar değerli? İşe yarar dediğimiz nedir? İnsanlar ölmemek için çırpınırken biri çıkıp “Artık yaşamak istemiyorum, beni öldürün.” dese ne olur?
“…kelimeler önümüze çıkıyor sevgilim
uykumuzu bölüyor buradan çocukluğumuza kadar
buradan çocukluğumuza kadar bir telaş
içi boş kuşları kovalıyoruz ve bir sebep arıyoruz
herkese küsmek için
hemen o cumartesi buluyoruz hemen o pazar
yaşamak çukur yerlere doluyor diyorlar
bu yüzden yıkıntıya dönüşse de yaşıyormuş insan
ama hep yıkıldığımız yeter sevgilim biraz da kekik toplayalım
kıymetini bilmediğimiz şeyler var
yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda sevgilim
geçen günlere üzüldük tamam yola düşelim
düşünelim: başka günlerin duvarı daha sağlam
düşünelim: başka günlerin sokağı daha neşeli
başka evlerin kadınları erkekleri tam bir kahraman
tül perdeler uçuşurken başka evlerin pencerelerinde
bizi bir kitabın sayfaları arasında kurutuyor zaman
ama baktım sen rüzgarsın sevgilim
kitapları bir başından bir sonundan okuyorsun
başucunda bir bardak su
beni başucumda bir bardak su gibi avutuyorsun.”