“Geçmiş kendimize anlatıp durduğumuz hikayelerden ibaret.”
Her/Aşk, Spike Jonze’nin 5 dalda Oscar adayı olan ve En İyi Özgün Senaryo ödülü alan 2013 yapımı bir aşk filmi. Film her ne kadar bir aşk hikâyesi anlatsa da, bu aşk hikâyesinin temelinde sanallaşan insan hayatı dikkate değer unsur olarak öne çıkıyor. Her, bir aşk filminden çok öteye geçerek kendisini varoluşçuluk felsefesini anlatan bir film olarak ifade ediyor.
Film için sadece, 14 Şubat Sevgililer gününde vizyona girmiş klasik bir aşk filmi demek çok eksik olur. Filmin yönetmeni Spike Jonze, kendine has üslubunu bu filme de aktarmıştır.
Işığın büyülü kullanımı, geniş açı yakın planları en iyi şekilde kullanarak büyülü bir atmosfer yaratmıştır.
Her’de işi başkaları için mektup yazmak olan Theodore’un sanal bir karakterle yaşadığı aşk anlatılır. Eşiyle boşanmaya hazırlanan Theodore, bir gün yolda yürürken gördüğü bir reklamda dünyanın ilk yapay zekaya sahip işletim sisteminin tanıtıldığını görür ve yalnızlığını biraz da olsa azaltması umuduyla bilgisayarına bu sistemi kurar. Samantha isimli yapay zeka Theodore’un hayal ettiğinden çok daha fazlası çıkar. Öyle ki genç adam, asla dokunamayacağı bu sanal karaktere sırılsıklam aşık olur.
Platon’un Şölen kitabındaki Sokrates ve Agathon arasındaki kurgusal diyaloglarda, bugün platonik (yani Platoncu) aşk dediğimiz şeyin temel unsurlarına dair belirleyici tespitler yer alır. O diyalogda Sokrates, aşkın esas belirleyicisinin insandaki yoksunluk, bu yoksunluğun ortaya çıkardığı arzu ve arzunun tetiklediği sevgi olduğunu söyler. (Platon, 2015: 79)
Aşk; karşı bilim örneğidir. Ve Theodore bunu zıt bir biçimde bir teknoloji sayesinde yaşar. Nasıl bir resme aşık olanların filmlerini gördüysek orada yaşanılan idealize etme duygusu bu filmde de var. O yanılgıya burada da düşülüyor.
Filmde, duyguları aktarmak için yazılan mektupların artık profesyonel mektup yazarları tarafından yazılması, büyük iletişim sorunlarına işaret eder. İnsanların iletişim sorunları yaşamalarının kökeninde duygularını nasıl ifade edeceklerini bilmemelerinde yatar. İnsanlar, kendi duygularına bile yabancılaşmıştır.
Filmde çok fazla sembolik anlatım mevcut; hayat ağacı metaforu, şarkıların sözleri, kullanılan renkler, yazılımın sembolünün sonsuzluğa benzemesi gibi..
Filmde, erkek karakterlerin giydiği yüksek bel pantolonlar ve yakasız gömlekler tarzında kostümler kullanılması ilginç bir detay. Filmin kostüm tasarımcısı Casey Storm seçilen kostümlerle alakalı olarak “İnsanlara garip şekillerdeki şapkalar veya apoletler taktırarak olayların gelecekte geçtiğini göstermek istemedik. Yarattığımız dünyanın kurallarını oluştururken, bu tip şeyleri eklememenin daha iyi olacağına karar verdik.” demiş. Kesinlikle inanılmaz güzel olmuş.
Spike Jonze’yi farklı kılan şeylerin başında The Chemical Brothers, Björk ve Fatboy Slim, gibi sanatçıların klip yönetmenliğini yapması gelir. Bu video kliplerde sadece şarkıların hikayesini anlatmaz, çok daha derinine ışık tutar. Sinema da hem gerçekliği temsil eder hem de gösterir. Edgar Morin’e göre insan ruhuna paralel olan sinema; gerçeği, gerçek dışı olanı, bugünü, hafızayı ve rüyayı aynı zihinsel düzeyde birleştirir. Sinema ve felsefe arasında da aynı bağlantı söz konusudur. 90’lı yıllardan itibaren Hollywood sineması, varoluşçu izler taşıyan filmler üretmeye başlamıştır. Bunun nedeni varoluşçu felsefenin çok önceden dile getirdiği sorunların, modern dünyada daha fazla hissedilir olmasıdır.
Filmin temel dayanağı varoluşçuluk felsefesidir. Varoluşçuluk; “yaşamın anlamı nedir, ölümden sonra bir gerçeklik var mıdır?” soruları üzerine düşünür. Örneğin Varoluşçuluk; Banfi’ye göre kötümserlik,Weil’e göre bunalım, Mounier’ye göre umutsuzluk, Hamelin’e göre bunaltı, Marcel’e göre özgürlüktür. Sartre’a göre varoluşçuluk, insan varlığı ile öteki nesnelerin varlığı arasındaki farklılığın incelenmesidir. Sartre, insan varoluşunu mutsuz, boş bir varoluş olarak değerlendirir. Filmde, insanın evrendeki yeri ve var olmanın nitelikleri Samantha ile Theodore arasındaki iletişim üzerinden sorgulanmaktadır.
Böyle bir film çekme fikri Spike Jonze’un aklına 2000’lerin başında İnternet’te okuduğu yapay zekâya sahip bir programla anlık sohbet edilebilen bir web sitesi hakkındaki makale sonrasında gelmiş. “Verdiğim selama aynı şekilde karşılık verdi ve nasıl olduğumu sordu. Buna oldukça şaşırmıştım […] Ancak 20 saniye sonra sistemin nasıl işlediğini anlıyorsunuz ve artık o kadar da etkileyici gözükmüyor. Yine de 20 saniye için gerçekten heyecan vericiydi.” demiş.
Filmin soundtracki herhangi bir dijital veya fiziksel ortamda yayınlanmadı.Film için, Arcade Fire grubunun üyelerinden Will Butler ve Owen Pallett tarafından bestelenen ve grup tarafından icra edilen 13 enstrümantal parça üretildi. Her bir parça etkileyici sözlere sahip.
Duygusal açıdan bakıldığında, insanların nasıl zamanla değiştiği, birbirinden uzaklaştığı ve duygusal olarak gerçek olan nedir gibi sorular üzerinde oldukça yoğun durulan bir film olarak oldukça derin sayılabilir.
Ben de bu film sebebiyle 14 Şubat Sevgililer Gününüzü kutlarım.
Herkesin sevmeyi öğrenmesi dileğiyle..
“Ama kalp içini doldurabileceğin bir kutu değildir. Sevdikçe büyümeye devam eder.”