Usta Yunan yönetmen Theodoros Angelopoulos’un Altın Palmiyeli filmi, Eternity And A Day bir yolculuk filmi. Angelopoulos’un filmleri hep birer yolculuk içerir ama onu diğer yol filmlerinden ayıran nokta, yolculukların bir şeyi aramak için, bir amaç doğrultusunda yapılıyor olmasıdır. Alexander’ın yolculuğu dünyadaki varoluşuna bir anlam bulmak içindir. Kendini arar, yollarda, insanlarda..

‘… O, hayatın ne olduğuna ilişkin bilinçlenme anını, diğer bir ifadeyle farkındalık sürecini yaşamaya başlar. Bu süreçte insan, Martin Heidegger’in iki farklı varoluş biçimi olarak tanımladığı; “var olmayı unutma” durumundan “var olmayı düşünme” (Hühnerfeld, 2002, s.62) durumuna geçer’(Tüzer, 2013).

Alexander, ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenir. Son gününü geçmişiyle bugünü arasında anılarını anımsarken, karşısına çıkan küçük bir çocuk ile bir gün bile olsa sonsuzluk yaşadığı güne giriş yapıyor. Alexander artık yıllardır peşinde koştuğu şeylerin, kendini oyalamaktan ibaret olduğunu ve aslında ölümden kaçmak için oluşturduğu rutinin bir parçası olduğunu anlıyor.

Kendine yürüdüğü bu yolculukta insan, içsel bir derinliğe sahip olur. Geçmişin keşkeleri, geleceğin endişeleri ile elimizden kayıp gider bugün.Yaşamanın acı taraflarını tattıkça git gide uzaklaşıyoruz bugünden.

Yer yer tanık olduğumuz geçmişten anların film ile uyumu, yönetmenin kendine has çekim tekniği ve otobüs içinde geçen müthiş finali ile film, Elenie Karaindro’nun müzikleri ile beraber unutulmayacak bir hale geliyor. Varoluş kavramını sorgularken gündelik olaylar üzerine tartışan Ulis’in Bakışı(1995) filminden sonra filmografisindeki en kaliteli işidir Sonsuzluk ve Bir Gün(1998). Angelopoulos çoğu filminde olduğu gibi bu filminin senaryosunu da Petros Markaris ile birlikte yazmıştır.

Sadece son bir gününüz olduğunu bilseydiniz ne yapardınız? Kişi kendine bu soruyu sormadan yapamıyor filmi izlerken. Tam olma halinin, yapılacak işlerimizi tamamlamakla gelmeyeceğini  biliyorum artık.

Belki de hayatımız, her zaman hatırlayacağımız, bizi derinden etkileyen, en güzel günümüze indirgenebilir; belki de hayatın anlamı o bir tek günde saklıdır bizim için. Sınırlı hayat kuşatılmış olduğumuzun kanıtı ama zihnimizdeki sonsuzluk kavramı özgür olduğumuz anlamına geliyor, tıpkı Solomos’un “Kuşatılmış Özgür” adlı şiirinde olduğu gibi.

Nasıl ki bir film bütün bir ömrü temsil edebiliyor, on dakikalık bir bölüm de filmin tümünü özetleyebiliyor. İşte “Sonsuzluk ve Bir Gün”deki otobüs sahnesi de hem filmin, hem de Alexander’ın ömrünün bir özeti gibi. Son yolcu Solomos’tur, bitmemiş şiiri Lampros’un son bölümünü okur, son sözü ise “Tatlı olan yaşamdır.” olur.

Alexander, kendisini bekleyen ölümü karşısında kaygılıdır. Varlığını zaman üzerinden anlamlandırma çabası, nihayetinde bir kaygı olarak belirir, çünkü artık çok geçtir. Ölüm çok yakındır. Yönetmenin zaman algısı biraz anakronistiktir.

Yitip giden şeyleri tekrar yakalayamamanın üzüntüsü, yarının yok oluşunu bilmenin dayanılmaz acısı.. Alexander’ın ömrü yazarak, yazdığı şeylerle beraber anlam bulmaya çalışarak geçmiştir. Tesadüfen tanıştığı göçmen çocuktan tamamlamak istediği Yunan şair Konstantinos Kavafis‘in İthaka’sı için kelimeler toplamasını ister.

Argathini, küçük çocuktan öğrendiği son sözcüktür. Bu sözcüğü öğrenmesinin ardından vedalaşırlar birbirleriyle. Vedalaşmadan önceki son sahne ise, anlatının odaklandığı yaşam- ölüm kavramlarına dair oldukça simgesel bir sahnedir. Alexander ayrılmadan önce biraz daha kalmasını ister küçük çocuktan ve otobüse binerler. Otobüsün arkasından gelen, yağan bisikletleri ile ilerleyen üç adam görülür. Film üzerine yapılan bir değerlendirme yazısında bu üç bisikletli adam, kader tanrıçaları olarak yorumlanmıştır (Silsüpür: 2017). Kader kişileştirilerek Homerosun “Ilyada ve Odysseia”sında bolca yer almıştır. Yunan mitolojisinde Zeus’un kızları olan ve “Moiralar” -İngilizcede Fate’ler olarak bilinir- olarak da bilinen Klotho, Lakhesis ve Atropos, insanların yaşam sürelerinden sorumlu kader tanrıçalarıdır. Herhalde içlerinde en zor işi üstlenen Atropos olsa gerek. Klotho yaşam ipini eğirmekte yani zamanı sarmakta, Lakhesis ölçmekte, Atropos da zamanı gelince ipi kesmekte, yani kaçınılmaz ve geri dönüşü olmayan ölümü temsil etmektedir(Graves: 2010). Kaderin değişmez yapısı, Atropos adıyla adeta taçlandırılmış görünüyor zira kelime anlamıyla atropos, eğilip, bükülmeyen ve inatçı anlamlarına gelmektedir.

Otobüs yolculuğu sona erdiğinde çocuktan öğrendiği son sözcük olan “argathini”nin, bu sahneden hemen sonra dile gelmesi de tesadüf değildir. Argathini, en karanlığıdır gecenin. Her şey için çok geç kalınmış olmasını anlatmak için kullanılan bir sözcüktür. Heraklitos’un, “Zaman, sahilde çakıl taşlarıyla oynayan bir çocuktur”, sözleriyle başlayan filmin son sahnesinden geriye, “argathini” kelimesi kalır.

Shakespeare’ın “As You Like It” isimli oyununda;

Rosalind, Orlando’ya “Beni ne kadar seveceksin?” diye sorduğunda; Orlando şu yanıtı verir; “Sonsuzluk ve bir gün..”