The Brand New Testament (Le tout nouveau testament) ya da çevirisiyle “Yeni Ahit”, Jaco Van Dormael tarafından yazılıp, yönetilen bir kara mizah filmidir. Güldürürken düşündürme yetisine katkıda bulunan bu filmde din ve mizahın hem birbiri ile bağdaştırılamayan hem de birbirinden beslenen iki mesele oluşu göz önünde bulundurularak ince bir işçilikle işlenmiştir. Doç. Dr. Emek Çaylı Rahte’nin de dediği gibi “sinema, farklı toplulukların kendilerini ifade etme ya da temsil edilme aracı olduğu kadar aynı zamanda dinin rolünün ve anlamının da tartışılabildiği bir mecra sunar. Komedinin duyguları serbestleştirici, özgürleştirici ve insanı güçlü kılan yanı vardır.” Bu güçlü yan, dinin dogma perspektifine rağmen, “patriyarkal” düzeni eleştirme noktasında başarı sergilemenin üstesinden gelebilmiştir Yeni Ahit ile.

Daha filmin ilk cümlelerinden bellidir kadının hegemonik düzene baş eğişinin ezelden geldiği, yaratılışın önce erkekten (Adem) başladığı, erkeğin tanındığı, kadının mahrem alanla sınırlı olduğu…

Film, Tanrı’nın kızı olan Ea’nın sesiyle başlar. Ea’nın başlangıç sözleri şöyle olur: “Tanrı var, Brüksel’de yaşıyor. Pisliğin tekidir, karısına ve kızına berbat davranır. Oğlunu herkes tanır ama kızı pek bilinmez.” Bu esnada Tanrı’nın kendine ve ailesine saygısı olmayan, kaba, öfkeli, takıntıları olan hasta ruhlu bir adam olduğunu görürüz. Sıkıldığı için dünya ve insanları vaktini geçireceği oyuncaklar gibi yaratır. Onların başına felaketler sarar hatta öyle ki bir süre sonra felaketlerini kanun haline getirir: Reçelli ekmek düştüğünde yere hep reçelli yüzü gelecek, duştayken telefon çalacak, sıradaysanız yandaki hep daha hızlı akacak gibi onlarca hayat akışını olumsuz etkileyecek kanun…

Ea, babasının bilgisayarından kurduğu bu insanlığın dünyasının gördüğünde babasına karşı çıkar ve babasının kendini kemerle dövmesi son radde olur. O da artık abisi İsa’nın  “gölgesinde” kalmayacak, 6 havari bulacak ve babasının kurduğu düzeni yıkacaktır. Evet, 6 havari bulacaktır çünkü abisinin daha önce bulduğu 12 havari ancak 6 ile birleştirildiği taktirde, anneleri Tanrıça’nın en sevdiği sayı olan 18’e tekabül edebilecektir. Dünya’ya adım attığı an sokağa çıkar Ea ve yağmur yağmaya başlar onun adım atışıyla, kadının bereket habercisi olduğunu belli eder gibi. Bu esnada Tanrı, kızının onun odasına girdiği, bilgilerine ulaştığı ve insanlara onların ‘ölüm tarihlerini’ atarak hayatlarını nasıl yönlendirmesi gerektiğini kendileri karar vermesini sağladığını üstelik insanları yönettiği bilgisayarı şifrelediğini görür ve kızını yakalamak gitmek üzere dünyaya iner.

İşte asıl film burada başlamaktadır: Tanrı, dünyaya adım atar atmaz yazdığı kanunlar kendi başına gelmeye başlar. Üstelik Tanrı olduğunu bir türlü kanıtlayamaz, insanlarla anlaşamaz hatta kendi yarattığı insanlar ona zarar verir, onun Tanrı olabilecek son insan olduğunu düşünürler çünkü onların tahayyülündeki Tanrı böyle görünmemeli, böyle davranmamalıdır.

Bu esnada Ea, evsiz bir adamı “Yeni Ahit”ini yazması için ikna eder ve diğer 6 havarisini bulmaya başlar. Toplumun her kesiminden olan bu havariler: kolsuz bir kadın, sekskolik bir adam, depresif bir iş adamı, zengin kocası tarafından ihmal edilen bir kadın ve kanser hastası küçük bir çocuktan oluşmaktadır. Ea, tüm bu sıradan insanlara minik mucizeler gösterir, onlara hayatlarının şarkılarını dinletir ve ölüm vakitlerini öğrendikten sonra hayatlarında değiştirmeleri gereken detaylar konusunda yol gösterir.

Tüm bunlar olup biterken filmimizin en sessiz ama en güçlü karakteri olan Tanrıça ‘sonunda’ evde yalnız kalmıştır. Dilediği gibi temizlik yapabiliyor, şarkı dinleyebiliyor, şarkı söyleyebiliyor ve en önemlisi “özgür” hissedip gülümseyebiliyordur. Tanrı’nın evdeyken ona dediği gibi ‘hiç düşünmeyen, hiçbir şeyden anlamayan kadın’ değildir o aslında, hep Tanrı kızacak düşüncesiyle kendini bastırmış, ona tabi olan ve egemenliğine baş eğmiş olandır. Tüm bunlara boyun eğme nedeni tatsızlık çıkmaması ve huzurlu aile ortamı fikrini tek başına omuzlamış olmasıdır. Bu nedenle şimdi kendini hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyordur. Temizlik yapmak için Tanrı’nın çalışma odasına girer ve bilgisayar yeniden başlatır. Bilgisayar onu bekliyormuş gibi ‘Merhaba Tanrıça, seni görmek güzel. Yeniden başlatılıyor’ der.

Ea sayesinde tamamlanan 18 havari, Tanrıça’nın yeni bir dünya düzeni kurmasına neden olmuştur. Dünya’ya “bir kadın eli” değecektir. Ölümler yok olur, gökyüzü farklı renk ve desene bürünür, bitkiler insanlara itaat eder, felaketler ve tüm kurallar yok olur. Haberlerde verilecek kötü haber bulunamıyordur. Erkek hamile kalıp, cilt bakımına önem gösteriyordur. Güzellik algısı kadına atfedilmemiş, kadıncı edilgenleştirilmemiştir. Her egemenin yaptığı gibi Tanrıça’da kendine benzeyenin daha rahat olduğu yani daha “kadınsı” bir dünya düzeni kurgulamıştır.  Yalnız güzellik, iyilik vardır. Üstünlük değil beraber hareket etme eğilimi vardır. Didek Madak’ın dediği gibi; “dünyaya bir kadın eli değmiş, dünya ağır bir halı gibi çırpılmış ve tozlar havalanmıştır”…

Film hakkında fikirlerimden şöyle bir söz etmek gerekirse; “Yeni Ahit” dinsel perspektiften bakarken, esprili diliyle ele aldığı konuyu, vermek istediği mesajı en iyi biçimde sunuyor. Erkeğin mutlak tahakküm kurma isteğiyle Tanrının bir erkek oluşu ve insanları yaratması; eril şiddetin öğrenilmiş olmasıyla Tanrının korkuyla kendini sevdirip saygı duyulmasını sağlama biçimi; kadının “ikinci cins” diye nitelendirilişi ile Tanrıça’nın yalnızca temizlik yapan, söz hakkı tanınmayan, tanınsa bile ciddiye alınmayan bir karakterde sunulması; kamusal alanda var olan cinsin erkekler olması ve kadına yer verilmemesiyle halk arasında yalnızca İsa’nın bilinmesi, Ea’nın tanınmaması; “kadınsılığa” biçilen kaftanın ‘güzellik, çiçek, canlı renkler’ üzerinden ilerleyişiyle Tanrıça’nın dünyayı böyle kurgulaması; kadının “annelik” duygusuyla pekiştirilen şefkat ve sevgi dolu bir varlık olmasıyla dünyanın sadece iyilik, adalet, barış dolu, ölüm yoksunu bir akışa sahip oluşu birebir uyuşmuştur.

Kadının yok sayılmadığı, kısıtlanmadığı, birey olarak kabul görülüp toplumun her alanında sesinin duyurulmasına izin verildiği taktirde dünyaya getirisini seyrettirdiği kadar tüm bu bahsettiğim haksız infazlar yapıldığı taktirde dahi bileğinin gücüyle yine dünyayı dize getirebileceğinin bir göstergesidir Yeni Ahit.

Tüm bunlar göz önüne alındığında “The Brand New Testament”: bize erkeğin hegemonik güç sahibi olmasının getirdiği “bedelini” sevgisizlikle ödemesi ve bunun getirisi olarak gücünü ataerkil şiddetle koruması, korku salışıyla örtbas etmesi; kadının ise becerilerini sergileme, kendileri ortaya koyma noktasında baskıcı tutumla karşı karşıya olmaması durumunda tebessüm ve adaletle harmanlanmış barış ortamının sunulacağını ve daha yaşanılır bir dünya getireceğini bize Tanrı-insan ilişkisi üzerinden leziz biçimde sunan bir yapıttır.