“İnsanlar beni burada sever ben de bunu önemserim…”

İtalyan yönetmen Matteo Garrone’nin 2018 çıkışlı Dogman’ı, kendi halindeliği ele alan yalın bir film: Toplum içinde, rutinleriyle var olmaya çabalayan bir küçük adam hikayesi. İtalyan yeni-gerçekçilik akımının yeni ürünü olan filmin başkarakterinin oyunculuk ve sinemaya dair eğitimi bulunmamaktadır.

Film, konusunu, İtalya’da 1980’lerde yaşanan bir olaydan almaktadır: İtalyan, eski boksör Giancarlo Ricci hapisten çıktıktan sonra köpek bakıcısı Pietro de Negri’yi öldürür. Garrone ise bu olayı kendi evreninde filmine taşımış.

Marcello, mütevazi ve utangaç halleriyle dikkat çeken, sessiz sakin, konformist bir yönü de bulunan ‘kendi halinde’ bir adamdır. İtalya’nın ücra bir mahallesinde, gündüzleri kendinden büyük köpeklere bakım sağlayarak geçinmektedir. Geceleri ise Simone adındaki zorbaya karşı gelemediğinden O’nun yasadışı işlerine yardım ederek kendisine ek gelir sağlar. Bu gelirle küçük kızı Alida’ya mahallenin dışında bir hayat sunmaya çalışır. Çevresindeki esnafla sıcak arkadaşlık ilişkileri vardır.

Filme ismini de veren süper kahramanlık vasfı, Marcello’nun çevresine yardımseverliğini sunmasıyla yüklenir. Marcello, filmin ilk yarısında bu süper kahraman havası sunan saçının şekli ve efendi görünüşüyle Clark Kent’i hatırlatarak metaforu güçlendirmektedir. Ancak süper kahramanların aksine gündüzleri iyi yönünü gösteren karakter, geceleri yasadışı işlere saparak çarpık bir süper kahraman temsiliyeti sunmaktadır.

Simone ise gittiği yere bela götüren bir profile sahiptir. Marcello’nun uyumlu yaklaşımından yararlanır ancak yeri geldiğinde O’na alkol, kokain, kadın sunarak bir nevi ağabeylik/dayılık yapmaktadır. İki kişinin katline neden olduğunda dahi eğlenceye çıkan Simone, tek başına filmin kötü adamıdır.

Marcello’nun, Simone için hapis yattığı vuku ise filmin hafif inişli çıkışlı ritmini bozarak olayların kırılma noktası haline gelir. Bu yüzden filmi ikiye ayırabiliriz. Marcello artık tam anlamıyla bir anti-protagonist profil çizecektir: İtibarını kaybetmiş, çevresinden dışlanan beş parasız bir kimsedir. Eskisi gibi var olma isteğini hapiste geliştirdiği pasif agresif davranış çeşidiyle savunma mekanizmasına dönüştürür. Simone tarafından aşağılanması ise Marcello’yu ikinci bir çıkmaza sürükleyecektir. Marcello, Simone ile başa çıkmada en iyi bildiği şeyden yardım alır: Simone’yi kafese kapatarak ehlileştirmeye çalışır. Çevresinden yitirdiği sevgi, saygı duygularını yıkımına neden olan kişiden ister. Köpek ile bir kefeye koyduğu Simone ise Marcello için kolay lokma değildir ne var ki Simone’yi öldürecek, lokması boğazında kalacaktır.

Filmde bulutlar ile Marcello’nun duygu durumları arasında paralellik gözlemlenmektedir. İlk yarısı diyebileceğimiz kısımda dış çekimlerde gökyüzü açık ve güneş göze çarparken olayların değiştiği kırılmadan sonra gökyüzü kapanacak, dış çekimlerin gün yükselirken yapıldığı fark edilecektir. Marcello hapisten çıktıktan sonra yapılan güneşli çekimler ise kızı Alida’yla birlikte olduğu zamanlardır.

Yönetmenin göze çarpan sinematografisi, mekanı seyirciye geniş planda tanıttıktan sonra karakterlerin mimiklerini/duygularını yakalayabilmemiz adına çoğunlukla göğüs plandan açı-karşı açı şeklindedir. Geniş planların fotoğrafik pozlanması görselliğe katkı sağlamıştır.

Dogman, ince bir süzüşle intikam filmi olmaktan uzaktır. Garrone’nin yaptığı, “Film, bir intikam öyküsü veya iyi veya kötünün savaşı değil. Günlük hayatımızda hayatta kalmak için yapmak zorunda olduğumuz tercihlerden bahsetmek istedim. Marcello’nun kötü kaderi masumiyetini yitirmesine yol açıyor. Ahlak dersi vermek gibi bir iddiam yok. Dogman, evrensel bir konuyu işliyor.” açıklaması, filmi, kin gibi duygulardan harici değerlendirmeye çağırıyor. Bana kalsa bu film, var olma çabasını anlatan bir üründür. Marcello, yanında kızı, sakin bir hayat yaşamak isteyen, küçük çevresinde günlük hayatın endişesiyle sadece zamanın içinde süzülmek isteyen biri. Kendini aşan hırsları olmayan bu adam, etliye sütlüye karışmadan, gözlerden uzak mahallesinde yaşama gayesinde yalnızca.

Kim bilir, çoraklığın hakim olduğu görülen bu ücralıkta Marcello içinin eskiliğine eş olanı bulmuş ve cılızca korumak istemiştir belki de.