“Matbaa gibi televizyon da her şeyden önce bir retorik felsefesidir” diyordu iletişim kuramcısı Postman (1994: 28), epistemolojik olarak medya eleştirisinde… Günümüz yeni iletişim teknolojileri, Postman’ın televizyon göndermesine paralel bir şekilde, kendisini önemli kültürel konuşmaların taşıyıcısı olarak sunduğu zaman tehlikeli bir hale bürünür. Özellikle McLuhan’ın küresel köy olarak gördüğü evrenin başat aktörü, ağlarla örülmüş bir sistemden oluşur. Bu sistem, medyanın dijitalleşme süreciyle beraber, bireylerin algılama ve kavrama biçimlerinde önemli bir rol oynar. Bu noktada, Bauman (2017), kültürün küreselleşmesinden bahsederek iki farklı dünyanın ortaya çıktığını savunur: Birinci dünyada mekânın kısıtlayıcılığı ötelenerek küresel çapta hareket edilirken ikinci dünya sakinleri için katı yasalar ve politikalar üretilmeye devam edilir.

Performans Toplumunda Dijital Emek: Netflix Evreni

Bireylerin küresel ve dijital vatandaş haline geldiği bu çağda, kültürel etmenlerin yayılımı medya teknolojileri aracılığıyla gerçekleştirilir. Kültürel emperyalizm göstergesi olarak, empoze edilen bu kültürlerin özümsenmesi ya da küresel ve yerel kültürün sentezlenmesinin birer sonucu olarak bireyler, melez kültürler oluştururlar (Sarı ve Sancaklı; 2019: 247). Bu kültürlerin temel taşıyıcılarından olan Netflix,  konvansiyonel yayıncılıktan dijital yöntemlere geçerek küresel kültürün egemen göstergesini oluşturmaktadır.

Habermas’ın bir zamanlar işaret ettiği kıraathanelerin yerini neredeyse ele geçiren sosyal medya kamusunda bireylerin içerikleriyle sürekli gündemini oluşturan Netflix evreni, serbest zamanlarda bile karşısındaki izleyiciyi birer meta olarak görür. Smythe (1977), izleyici metası tezinde izleyicilerin karşılık almadan bir emek ürettiğini ve medya şirketlerinin de sermayeyi çekebilmek adına kitlesel yayınlar ürettiklerini savunur. Bu doğrultuda, Kaliforniya’da DVD kiralama ve satışı ile pazara giren bu popüler içerik üretim ve dağıtım platformu, küresel çapta içerikler sunarak bireyleri dijital bağlamda sömürür. Fuchs (2015), yeni medyanın nesne boyutunu temsil eden dijital özelliği ile öne çıkardığı medyayı var etmek, kullanmak ve yeniden üretmek için bir faaliyet üretimi olarak, dijital emek kavramını öne sürer.Bu tür platformlar, toplumsallığı disiplinize ederek sömüren dijital panoptikonlar görevini üstlenir. Koreli filozof Han’ın öne sürdüğü gibi, disiplin toplumları yerini çoktan performans toplumuna bırakmıştır. Hapishane ve tımarhane gibi disiplin parametreleri gökdelen, büro, fitness salonları imgeleri ile yer değiştirerek performans toplumunu oluşturur. Birey, sergilediği performansıyla neoliberal bir aygıta dönüşerek enformasyon ve kariyer deposu haline gelebilmek uğruna her şeyin içine girer.Bunun farkında olan geç kapitalizm mantığı, kitlesel beğeniler üretebilmek için yarışır.

Karnavalesk kültürden şiddetin tarihine: Ultras Kültürü

Çeşitli algoritmalar doğrultusunda bireylerin etkileşim ve geribildirimini göz önünde bulundurarak, her türlü kitleye uygun içerikler üreten Netflix’in sunduğu ‘Ultras‘filmi (2020), İtalya ekseninde tribün kültürünü ele alır. Ultra toplantılarında ortaya çıkan ultras fenomeni, genel anlamda, politik yönelimden bağımsız olarak dilbilim, bedensel uyum ve nihayetinde norm olarak kabul edilen davranışları ortaya çıkaran 16-40 yaş arasındaki İtalyan hardcore taraftarlarını sembolize eder. Brunel Üniversitesinde çalışmalarını sürdüren Testa’ya göre (2009: 55), kelime etimolojisini Fransız politik söyleminde bulur: Ultrá-royaliste, Restorasyon döneminde (1815-1830) Mutlak Monarşiye partizan sadakatini göstererek mülk sahiplerinin, soyluların ve din adamlarının çıkarlarını savunmuşlardır. Aydınlanma izleyicileri tarafından ön plana çıkarılan insan hakları ve bireysel özgürlüklerin felsefelerine aykırı olarak otorite ve kraliyet geleneğini desteklemişlerdir. Ultras kavramı, 1950’lerde İtalyan futbolunun informal bağlamda bir hayran kültürü karakterize edilmesiyle taraftar ofisleri, bilet ofislerinin ve devlet radyosunda yayınlanan deplasman maçlarının dinlenmesi için benzer düşüncede yer alan insanların toplanma yerini oluşturmaktaydı.

Futbol, dar çevrede gerçekleştirilen karnavalesk bir kasaba eğlencisi görünümü taşırken kültür araştırmacıları için ‘hardcore’ futbol taraftarları sıcak bir tartışma konusu taşır. Leicester Üniversitesi Futbol Araştırmaları Merkezi’nden İngiliz sosyologlar, özellikle 1959’daki Napoli ve Bologna takımları arasındaki maçta gerçekleştirilen saha işgaline dikkati çekerek bu tür olayların modern İtalyanların kökeninden bu yana gerçekleşme eğilimi taşıdığını savunurlar.İtalyan gençliği, 1970’lerin ilk yarısında çeşitli sosyo-politik itaatsizlik eylemleri gerçekleştirirken bu zamansal çerçevede, hardcore ultrá futbol taraftar toplantıları ile otorite biçimine karşı çalkantılıklar geliştirmişlerdir. İlerleyen yıllarda İtalyan toplumunun şehirlere ve bölgelere yansıyan ideolojik bölünmeleri, yerel futbol stadyumunda ortaya çıkan politik sempatilere dönüşür.

Triani (1994), ortaya koyduğu çalışmasında, 1968 ve 1977 protesto hareketinin hayal kırıklığından dönen nesiller arası çatışmayı siyasaldan spora aktarıldığını savunarak genç nesillerin futbol üzerinden oluşturdukları aidiyetin çeşitli heyecan ve çatışmalarla sağlandığını belirtir. Bu çatışmalar, 1979 yılında Roma derbisinde Vincenzo Paparelli adında bir Lazio taraftarının öldürülmesi, aynı gün, Milano ve Brescia kentlerinde futbolsal anlamda şiddet olaylarının görülmesiyle, kamusal olarak taraftar şiddetinin medya söyleminde yer almasına neden olmuştur. Seksenli yıllarda İtalyan hardcore taraftarlarının şiddetli gösterisi, kişisel ve politik anlamda meydan okumalara dönüşerek stadyum militarizasyonu olarak ortaya çıkmaktadır. Şiddetin bir drama olarak sahneye yansıtıldığı ‘Ultras’, üyelerinin nefret, politika ve devasa nesil boşluğu ile körleştikten sonra parçalanmaya başlayan hayat öyküsünü temeline alıyor.

Yazar-yönetmen Francesco Lettieri’nin ilk uzun metrajlı kurgusal dünyası, Napoli kulübünün taraftar grubu Ultras’ı konu edinir. Ana karakter Sandro, Ultras’ın en etkili figürlerinden biridir. Bir yandan yeni bir genç kuşak, şiddet bağımlılığı içerisinde ön plana çıkar. Kulübün ‘Apaçiler’ olarak bilinen kurucu üyeleri, genç kuşağın yıllar boyunca inşa ettikleri mirası sürdürdüklerini hisseder ve iki taraf arasında ağır bir çatışma gerçekleşir. İki anlatının esas alındığı filmde, bir yönüyle genç-yaşlı neslin çekişmesi ön plana çıkarken, diğer yönüyle de Sandro özelinde bir hayat tasviri yer alır.Futbol ve tribün alt kültürüne ilgi gösterenlerin mutlaka içinden bir şeyler bulacağı yapı, bir bakıma şiddet, madde bağımlılığı ve cinselliği, tribün kültürünün parametreleri olarak sunar. Küresel olarak tribünün benzer paradigmalarını içeren anlatı, arada kalmış insan hayatlarını Napoli sokaklarından, ‘ultras felsefesi’ eşliğinde anlatır. Bir insanın ‘onurlandırılma’ tarzının izleyiciye sunulduğu drama, bu yönüyle de tribün altkültürünün izlerini taşır.

Kaynakça:

BAUMAN, Z. (2017). Küreselleşme, Toplumsal Sonuçları (Çev. Abdullah Yılmaz). İstanbul: Ayrıntı Yayınevi.

HAN, B-C. (2017). Şeffaflık Toplumu (Çev. Haluk Barışcan). İstanbul: Metis Kitap.

POSTMAN, N. (1994). Televizyon: Öldüren Eğlence, Gösteri Çağında Kamusal Söylem (Çev. Osman Akınhay). İstanbul: Ayrıntı Yayınevi.

SARI, Ü., SANCAKLI P. (2020). Küyerelleşmenin Dijital Platformların İçerik Tanıtımına Etkisi: Netflix Örneği. Erciyes İletişim Dergisi | Ocak/January 2020 Cilt/Volume 7, Sayı/Number 1, 243-260.

TESTA, A. (2009). TheUltras: An EmergingSocialMovement? Review of EuropeanStudies, Vol. 1, No: 2.

TRIANI, G. (1994). Bar SportItalia.Milano: Eleuthera.