Hafıza ücra köşelere atmakta iyidir detayları fakat onu bile zorlayan bazı şeyler vardır: “Sevgi neydi?” sorusuna dilin refleksle yanıtı gibi, kırmızı kamyonet gördüğünüzde ya da selvi ağacıyla karşılaştığınızda ettiğiniz tebessüm gibi, Yeşilçam denince hatırınıza gelen ilk filmin “Selvi Boylum Al Yazmalım” olması gibi…
Cengiz Aytmatov’un kaleminden aynı isimli romanı referans alan; Atıf Yılmaz’ın yönetiminde, 1977’de köy yaşamı teması üzerinde işlenen filmde, kalbiniz gibi elleri ısıtan sıcacık ve heyecanlı bir aşk ve emek kokan bir sevgi arasında kalan kadının yaşadıklarını seyre dalıyoruz.
Çalıştığı yerde İstanbullu diye anılan İlyas(Kadir İnanır) kamyonuna aşıktır hatta öyle ki kendi elleriyle işlemiştir kamyonu, ’arkadaş’ diye seslenir ona. Bir gün hiç gitmek istemediği – çünkü kamyonunun canını yakacağını düşündüğü – bir işe gitmek zorunda kalır. Burada eskaza denk gelir Asya’sına(Türkan Şoray). Görür görmez gözleri kalbine selam gönderir ‘aşık oldun’ nidaları eşliğinde. İlk kez annesinin ‘kimseyle konuşma, geç kalma’ sözünü görmezden gelme isteğiyle savaşan Asya’nın durumu ise farklı değildir İstanbullu’dan. Birkaç gün görüşürler,yine bir gün görüşmek üzere sözleştiklerinde İlyas beklemekten bunalır ve ufak bir şaka yapmak için kamyonuna saklanır. Bunu fark eden Asya gülerek konuşur kamyonla, oysa nereden bilebilir kaderinin kurduğu bu cümlelere yansıdığını:
‘Beklemekten usandı, öyle mi? Bizi terk edip gitti, öyle mi? Sevdiğini bu kadar çabuk mu bırakır gider? Sen onun arkadaşısın bilirsin.’
Bir gün Asya hiç görmediği bir adamla nişanlandığını öğrenir eve ulaştığında,bunu duyurur ertesi gün görüşmek üzere sözleştiği İlyas’a. Nereden bilebilir İlyas’ı hemen ertesi gün kapıda göreceğini hemde tam içinden geçirdiği gibi ‘seninim işte,alıp götürsene beni’ cümlesini duyarcasına alıp götüreceğini?
Bundan sonra birdenbire olur her şey. Birdenbire aşkı iliklerini sızlatırcasına hissederler, birdenbire evlenirler ve birdenbire çocuklarının olacağını duyar kulakları. Birdenbire İlyas’a doğumun olduğu gün, şirket için önemli ve çok acil bir uzak yol işi çıkar.Yolda İlyas bozulmuş bir kamyonet ve inatla durması için işaret yapan adam görür. İlyas’ın dilinden de döküldüğü gibi ‘o adamın ileride hayatını değiştireceğini nereden bilebilirdik?’
Adam kamyonetin içinde on bir kişi olduğunu,tepelerine kayaların yağdığını ve yalnızca çekmeleri için İlyas yardım ederse kurtulabileceklerini söyler. İlyas yardımı zor da olsa kabul eder ve bundan şirketin haberi olur. İlyas’ı şoförlükten alıp kamyonet bakımına verirler. İlyas için bu durum ölmekle eş değerdir çünkü arkadaşı, kamyoneti onun her şeyidir. İşi bırakmak ister ancak şirketin sekreteri aynı zamanda da İlyas’a aşık olan Dilek ‘karını düşün,şimdi çocukta var. Onlar olmasa istediğini yapardın’ diyerek İlyas’a onun özgürlüğe,bağımsızlığa karşı düşkünlüğünü hatırlatır ona.
O günden sonra İlyas, ne Asya’ya ne de oğlu Samet’e ilgi gösterir. Asya’nın kamyonu geri vermesi için gidip müdürden özür dilemesi ise ikisi arasındaki sevdayı koparan son makas darbesi ve İlyas’ı Dilek’e iten itici bir güç olmuştur. İlyas zamanla Dilek’te kalmaya,eve hiç uğramamaya başlar. Dilek’in evinde kaldığını duyan Asya gidip gerçek mi diye son bir güçle gider ve gerçekten öyle olduğunu görür hem de en acı şekilde.Günler sonra dilinden dökülen ‘ben kocamı hiç göğsünden öpmedim’ cümlesi anımsatır tekrar gördüklerini bizlere. Ardından küçük bir çanta ve Samet’i alıp başka yere gitmeye karar verir. Düşünmez nereye gideceğini, sadece gitmelidir işte. Şefkatine alışkın olduğu adamın başka bir kadına sığınmasını görmektense göçebe bir dünyaya açılan kapıyı tercih eder.
Bunlar olup biterken İlyas’ın aklına düşer al yazmalısı;koca gözleri,uzun kirpikleri… Evine gittiğinde bulamaz Asya’yı. Yalnızca, gecenin sessiz şarkısıyla dans eden kahkahaları hatırlatan sedirin üzerinde, al yazmasını bulur Asya’sının.
Asya ise yol kenarında durdurduğu aracın gittiği yere götürmesini ister kendini. İşte yolları o an kesişir Cemşitle(Ahmet Mekin).
Cemşit,Asya’ya evini açar, gün gelir yüreğini açar, Asya’nın oğluna şefkatini, yıllarını açar… Asya zamanla güvenir Cemşit’e ancak hiç koyamaz onu İstanbullusunun yerine,hatta öyle ki hep yol kenarlarında kırmızı kamyon gözlerken bulur kendini. Cemşit der ki kocaman yüreğinden akan,diline bir türlü düşmeyen mahcup sevgisiyle bizlere: ‘Hala onu beklediğini,onu sevdiğini seziyordum hem de bekliyordum; beni seveceği günü bekliyordum. Her iş dönüşü beni beklesin istiyordum.’
Yine bir gün Cemşit işten döndüğü sırada Asya’yı yolun kenarında beklerken bulur. Yüreği sızlar,hala onu bekliyor der içinden ama yine de tebessümle yanına gider Asya’nın, Asya der ki:
-Seni bekliyordum. Geç kaldın, merak ettik.
Asya vermiştir kararını, Cemşitle kalacaktır.
İşte kendimize ‘sevgi neydi?’ sorusuna yanıtlar aramaya başlatan, aynı zamanda gözlerimizi buğulu bir cam kenarına dönüştüren Yeşilçam devinin aslolan sahnelerini bu dakikadan itibaren seyretmeye başlıyoruz.
İlyas her yerde aradığı Asya’ya dair ümitlerini hiç tüketmemişti ancak işine de devam ediyordu. Yine çok içtiği bir gün kaza yapar ve bu defa imdadına koşan Cemşit olur. Evine getirir yıllar önce can borcu olduğu adamı. Asya’nın yaşlı gözlerinden fark eder aslında eve en gelmemesi kişiyi getirdiğini ancak filmin en güzel repliğini dile getirir yine de:
‘İlk kocası olduğun bilseydim getirir miydim buraya? Getirirdim,yaralıydı…’
Asya hem ağlıyor hem Cemşit’e baba diye haykıran Samet’e asıl baban karşında yavrum dememek için savaş veriyordur. İlyas ise bir zamanlar ‘ziyanı yok,gülüşü yeter’ dediği kadının başka adama güldüğü dakikalarda keşke yaralı kalmasaydım kaza da diye konuşuyordu kendiyle. Cemşit’e ya giderse? Tutmam onu, mutlu olacaksa madem…’ diye kendini avutur.
Kamyoneti tamir ederler ve İlyas gider ancak Samet’e sana bir kamyon getireceğim sözünü de beraberinde götürür. Nitekim tutar da sözünü ve Samet’e oyuncak kamyonet getirir.
Samet büyük kamyon diye tutturduğu için gizlice oğlunu kamyona bindirir ve gezintiye çıkarır.
Oğlunun kaçırıldığını düşünen Asya ağlayarak kamyonun peşinden koşar. Bu sırada Samet yolda Cemşit’i görüp ‘babama gitmek istiyorum’ diye ağlar. İlyas’ın yüreği yanıyordur bu sıra çünkü ‘Samet beni isterse Asya’ma kavuşurum’ diye düşünüyordur. Sonunda kamyonu durdurur ve Samet koşarak annesine sarılır.
Zamanı gelmiştir artık seçimin Asya için; ya oğlunun baba diye bildiğini, bellediğini seçecektir ya da ihaneti tercih eden asıl babayı.
‘Mutluluk bu muydu? Mutluluk neydi ben bilmezdim. O vardı bir zamanlar, onu sevmiştim. Sevgi o muydu? Sevgi neydi? Coşkun akan dere, sonbahar rüzgarıyla ürperen yapraklar, cama vurup dağılan yağmur damlaları… Bir yürek çarpıntısı… Sonunda coşkun dere durulur,yapraklar kuruyup dökülür,yağmur diner güneş çıkardı. Sevgi neydi? Sevgi sahip çıkan dost, sıcak insan eli; insan emeğiydi. Sevgi iyilikti, sevgi emekti’ diye konuşarak bizlerle Cemşit’e doğru yürür.
Bir yürüyüşe dair kelimelere yüklenen tüm anlamları bir araya getirsek yine tasvir edilemez.
Jehan Barbur’un Selvi Boylum Al Yazmalım şarkısı eşliğinde filmle ilgili son olarak ise; Yeşilçam’ın sunduğu en değerli eser Selvi Boylu Al Yazmalım olmalı, Cengiz Aytmatov kelimelerle dans etmeyi en güzel haliyle yapıyor olmalı, Cahit Berkay gözlerin gördüğü en kıymetli müzisyenlerden olmalı ve onurlu bir sevgi, ihanetten nemalanmış bir aşkı daima yenmeli.