KAYGI

Günümüzde günceli yorumlamak, akıp giden zamanla ilgili konuları resmetmek ve ondan ders çıkarmak zordur. Üstelik içinde yaşadığımız zaman bize huzursuzluk ve öfke veriyorsa, ondan kaçmak yerine ona karşı direnmek büyük bir cesaret ister. Ceylan Özçelik de ilk uzun metrajı olan Kaygı (2017) filmi ile bu cesareti göstermiş ve bunu bir sanat eseri içinde bizlere aktarmayı başarmıştır.

Filmde dikkat çeken birçok ayrıntı mevcut. Bunlar kendi içinde toplumsal mesajlar içeren ve toplumsal hafızanın kusurlarını ortaya çıkaran detaylar. Medya sektörü olsun, toplumsal hafıza konusu olsun, kirli politika eylemleri olsun, psikolojik travmalar olsun filmde hepsinin işlendiğini görüyoruz ve bunların toplumda ne kadar yanlış üretildiğini de görüyoruz. Siyasetin ve politikanın ve bunların elinde olan medyanın çarpık yönlerini işleyen ve karakterin tüm bunlar içinde yaşarken yaşadığı psikolojik ve kişisel çalkantılarını konu eden filme şöyle bir bakalım.

Kaygı, günümüz Türkiye’sine dair bir perspektif çizerken kendine has oldukça hassas bir karakter seçiyor. İsminin Madımak’ta katledilen müzisyen Hasret Gültekin’e referansla verildiği düşündüğümüz Hasret karakterimiz, bir televizyon kanalında çalışıyor ve kanalının belgesel bölümünde kurgu yapıyor. Hasret’in çalıştığı kanal günümüz tabiriyle ‘yandaş’ tanımlamasına uygun bir kanal. Ancak kanalda çalıştığı halde ‘yandaş’ tavrından rahatsız olan Hasret, kendince kanalın politik yayınlarından uzak durmaya çalışıyor. Daha sonra ani bir kararla kendisine artık haber bülteni kurguları verilince, zaten pamuk ipliğine bağlı duran akıl sağlığını kaybetmeye başlıyor. Hasret, bir yandan ailesin hatırlayamadığı şüpheli ölümü üzerinden karartılmaya çalışılan toplumsal hafızanın izini sürerken, devamlı büyüme vaatleriyle yaşanılmaz kılınan şehrin kendi kabuğuna çekiliyor.

 

Hasret, üzerindeki baskıya ve gördüğü adaletsizliklere daha fazla dayanamayıp işten ayrılınca, kendini tamamen evine kapatmaya başlıyor. Ona geçmişi hatırlatan sesler ve görüntüler ve rüyalar görmeye başlıyor. Evinden çıkıp gerçeklerle yüzleşmek zorunda olduğunu bilse de her seferinde evin bir odasının kapısını kilitliyor. Yani aslında gördüğünde kötü hissedeceği duygularla yüzleşmek yerine onları kilitlemek istiyor. Ailesine ne olduğunu öğrenmek için o dönemde yaşayan insanlarla görüşüyor. Kayıtları tarıyor ama hiçbir şey bulamıyor. Çünkü dışarıdaki dünya gerçeklerin üzerini çoktan örtmüş. Yanılsamalarla dolu bir dünya yaratılmış ve Hasret o dünyaya dahil olmadıkça deliriyor. Yalanlarla inşa edilmiş bir dünyaya uyum sağlayamayan Hasreti çareyi kendi dünyasına saklanmakta buluyor. Dışarıda onun için bir hayat yok. Hasret’in her şeyiyle gerçek bedeni ve ruhu orada kabul görüyor.

Politik bir film olan Kaygı’nın dikkat çekici özelliklerinden birisi de içinde psikolojik öğeleri de barındırması. Hayatımızın içinden ayrı bir yere, kurumsal bir sahneye koyamaya çabaladığımız ve bizi ilgilendirmeyen bir mesele olduğuna inandığımız siyasetin, aslında hem bireysel hem toplumsal olarak içimizde yaşadığını görebiliyoruz. Durum böyle olunca, Hasret kendini hapsettiği odadan dışarı çıkmadıkça, ne dünyayı değiştirmeye yönelik bir hamle yapabiliyor ne de kendini. Ama önce kendi güvenli alanını yerle bir edip oradan çıkması gerekiyor ki dışarıdaki korkunç dünyaya kafa tutabilsin.

Odasında nefes alacak yer kalmayıp, her şey dayanılmaz hale geldiğinde daha fazla kaçamayan Hasret, kendini dışarıdaki dünyaya atıveriyor. En az içerisi kadar boğucu olan o dünyada, gerçeğe dokunmayı başarmış bir olarak Hasret, ayağa kalkıp yürüyor. Onun yürüyüşü de yeni bir umut oluyor biz izleyenler için. Film, sesimizi kesmeye çalışan kalın duvarlarla örülü dünyada bir yer edinebilmenin ve o yerde ölümün değil özgürlüğün olduğunu hatırlatıyor bize.

Tüm bu bağlamlarıyla Kaygı filmi izleyiciye siyasetin, politikanın, toplumsal hafızanın, medyanın ve psikolojinin bir arada işlendiği başarılı bir yapıt olmuş. İçinde toplumsal mesajlar gördüğümüz, bizi üzerinde düşündürmeye iten ve unutulmaya yüz tutmuş problemleri tekrar gün yüzüne çıkarmada başarılı olan Kaygı filmi aynı zamanda belli bir karakterin psikolojik kaygılarıyla izleyiciye daha anlaşılır ve özgürlükçü bir bakış açısı sunuyor.