Jordan Peele’ın beklenen filmi Nope, yaz mevsiminin ortalarında seyircisiyle buluştu. Peele’ın yaratıcı bir yönetmen olarak filmografisini, farklı anlatım yollarını araştırarak, deneyerek, sinemasal olanaklarını ve sinema üretim araçlarını zorlayarak,  öncüllerine kendi yorumunu katarak, sinemanın geleceği için daha doğrusu Jordan Peele sineması için sürekli değişecek anlam ve tercümelere alan açması sebebiyle önemsiyorum.

Bir seyirci refleksi olarak yönetmen sinemasına bakışımız –kaçınılmaz biçimde- onun önceki film arşiviyle bir karşılaştırma/kıyaslama üzerinden gidebiliyor. Nope ile ilgili bu yazımı kaleme almadan evvel, seyirci izleniminin/algısının ne olabileceğine dair sosyal medyada bulabildiğim yorum ve fikirlere göz attım. En iyi filminin Get Out olduğuna ya da Nope’un daha klişe bir anlatım rotasını takip ettiği için(kolaya kaçmak veya önceden tahmin edilebilir) önceki filmlerinden ayrıldığına dair şeylerdi okuduklarım. Aslında bu yorumların doğru ya da yanlış olmasının, beğenilerimizin kişiselliğinin film okumalarına fazlaca bir yararı yok. Bir yerden sonra filmle aramızdaki tutarlı mesafe, duygularımızın(dolayısıyla beklentimizin/yatırımımızın) yaratacağı coşkun hâli regüle etmemizi ve saf anlama çabamızla baş başa kalmamızı sağlıyor diyeyim ve Nope ile ilgili izlenimlerimi okuma deneyimi dediğim yazıma devam edeyim.

İlk izleme deneyimimde bir karmaşa yaşadım Nope ile ilgili. Yoğun imge dünyasıyla inşa edilen bir anlatıyı zihin arşivimde hemen kategorik bir raflamaya tabii tutamadığımı fark ettim. Evet, film pek çok film eleştirmeninin ve sinefilin sınıflandırdığı biçimde bir neo western science fiction horror. (Horror kısmına itirazlar yükseliyor gibi) Ancak bana öyle geliyor ki tüm hikâye, bu türlerin kombosundan daha fazlası. Bir hafta sonra tekrar izledim filmi, bu süre zarfında üstünde düşünmeye devam ederek. Spoiler vererek devam edeceğim yazımda hikâyenin ne olduğuna kısaca bir göz atalım.

Nope, Amerika’nın batısında ücra bir bölgede/Aqua Dulce,Holywood filmleri için at eğiticiliği yapan Haywood (Haywood/Hollywood ses kardeşliğine dikkat) ailesinin çiftliği etrafında gelişen bazı sıra dışı şeyler üzerinden devam ediyor. Filmin açılış sekansında Gordy’s Home adlı bir televizyon sitcom yapımının replikleriyle ilerleyen ses sahneleri var. Anlaşılan Gordy adlı şempanzenin doğum günü ve birlikte yaşadığı kişiler/aile ona aldıkları sürpriz hediyenin heyecanı içindeler. Sonra sette bir katliam yaşanıyor. Şempanze yani Gordy bu katliamı gerçekleştiriyor. Bir çıldırma ânı sonrası. Ardından Haywoodların çiftliğine geçiyoruz.  Kısa bir an içinde anlaşılmaz bir saldırı oluyor, gökyüzünden nikel yağmuru başlıyor ve bu yağmur baba Otis Haywood’un gözünde açtığı gedikle ölümüne sebep oluyor. Nope tam bu anda başlıyor. Ekranda oyuncu isimlerini gördüğümüz anda bir başka şeye/şeyin içine baktığımızın henüz farkında değiliz. Ve siyah beyaz foto karelerle at üstünde siyahi bir  jokeye bakmaya devam ediyoruz. Eklektik sahnelerle ilerleyen ve senkronik bir dili olmayan anlatının bu ilk çeyreğinde O.J ve Emerald Haywood kardeşlerle tanışıyoruz. Bir film setindeyiz; Emerald, sinemanın siyah Amerikalıların tecrübeleriyle karşılaşmasını, Eadweard Muybridge’in Animal Locomotion adlı eserinden bir sinema filmi oluşturmak için kullanılan ilk foto montajını referans göstererek, at üstünde görülen siyahi jokeyin büyük büyük büyükbabası AlistairHaywood olduğunu söylüyor ve “Fotoğraflar hareket edebildiğinden beri çorbada tuzumuz var demeyi severiz.” diyerek beyaz perdede görünmez olanların sinematik tarihi hakkında eğlenceli bir ders veriyor. O esnada çiftlikten getirdikleri Lucky adlı at, ilk sahne çekimi için gözüne tutulan aynada kendi temsili ile karşılaşıyor ve bu atın çıldırmasına sebep oluyor.

Filmin ilk yarısında O.J ve Emerald’ın çiftlik işlerini halletmek üzere bir araya geldikleri esnada görme/görülme üzerine konuşmalarına tanık oluyoruz. AquaDulce’deHaywood çiftliğinin yanısıra, filmin açılış sekansında tanık olduğumuz Gordy’s Home adlı sitcom vahşetinden kurtulan çocuk oyuncu Ricky ‘Jupe’Park’ın(Steve Yeun) Jupiter’sClaim adlı tema parkı da var. Ve işler, AquaDulce’deki bu sıradan işleyişi takip eden gelişmelerle değişmeye başlıyor.

Genel olarak bazı izleyici ve eleştirmenler tarafından Nope, hikâye, anlatı dili ve türlerin kombosu ile ilgili Peele’ın önceki filmleri GetOut ve Us ile karşılaştırıldığında zayıf olduğu, uzun ve dağınık/parçalı anlatı biçiminin, filmin çıtasını ortalama bir yerde tuttuğuna dair görüşleri mevcut. Ancak ben, Jordan Peele’ın tekrarlanmış bir film/hikâye fikriyle karşımıza çıkmayı düşünmediğini görüyorum. Türler arasındaki geçişleri seviyor bunu yaparken de anlamı belli bir film dilinin sırtlandığı biçim inşasını önemsemiyor. Bir parça iddialı görüneceğini tahmin ediyorum ancak önceki filmlerine göre Peele, sinemasal bakışın sorumluluğunu bu filmde daha fazla taşıyor kanımca. Ve bunu yaparken eğlenmeyi de göz ardı etmiyor. Bu sinematik tarihe bakışı macera sosuyla da tatlandırmayı başarıyor.

Filmin açılış sekansındaki 1996 tarihli kurgusal sitcom Gordy’s Home’un varlığı önemli. Bu parçalı sinema anlatımının çekirdeğinde Gordy adlı şempanze var. Film stüdyosunu kan gölüne çevirip, rol arkadaşlarının ölümüne sebep olan bu şempanze hem gösterinin, hem kameranın, hem de rol arkadaşlarının bakışının merkezinde. Zaten Gordy’nin saldırısı, doğum gününün çekimlerinin yapıldığı bir anda gerçekleşiyor. Keza filmin ilk çeyreğinde O.J ve Emerald, Lucky adlı çiftlik atıyla stüdyo çekimindeyken at, aynada kendi bakışıyla karşılaştığında da benzer bir saldırganlık sergiliyor. Tüm bunlar, filmin adının da taşıdığı karşı koyuşun/reddedişin birer temsiliyeti gibi. Peki Nope, bakışa dair neyin temsiliyeti? Jordan Peele, özellikle O.J ve Emerald’ın film boyunca sık sık tekrarlayacağı ‘nope’ yanıtını, bakışın nesnesine indirgenen tüm öznelerin çalınmış/çalınmakta olan iradesinin silkelenmiş/ayağa kalkmış  güç kalkanı gibi konumluyor. Yine filmin ilk yarısında, Gordy’nin katliamından sağ kurtulan ve artık bir yetişkin olan Ricky ‘Jupe’, çiftlik atlarıyla ilgili görüşmek üzere ofisine gelen O.J ve Emerald’a, hayatta kaldığı bu saldırının artıklarıyla oluşturduğu ofis-müzesini gezdirir. Hikâyeyi Haywood kardeşlere anlatırken, bu dehşet olayın izlerini görselleştirdiği müzesinin hatırı sayılır ziyaretçisi olduğunu hatta Avrupalı bir çiftin birkaç gece için yüksek bir ücretle bu müzeyi kiralamak istediğinden bahseder. Tam bu noktada Ricky, travmatik geçmişini bastırmakla birlikte onu şehvetli bir tüketim gösterisine dönüştürür. Hem bir söyleme hem de bir sermayeye…Kötü mucize olarak nitelendirdiği bu olay,  kendisini cazibeli bir şov adamı olarak inşa etmesine olanak veren küstah bir nesneye dönüşür. Jordan Peele, Gordy’s Home sitcom’u için kurgusal bir video fragmanı hazırlamış,   https://www.youtube.com/watch?v=6aycrzzsqt4adresinden göz atılabilir.

Öte yandan AquaDulce’yi tehdit eden belirsiz ve uğursuz bir durum var. Bu uğursuz şeyin bir süredir  varlığından haberdar olan yine Ricky’dir. Bu ‘şey’i evcilleştirerek onu, Yıldız Kement deneyimi adını verdiği şovunun bir parçası hâline getirmeyi ister. Ancak uzayın belirsiz derinliklerinden gelen bu ‘şey’ imkânsız şovu bir facia ile alt üst eder. Filmin açılış sekansında gördüğümüz İncil’in Nahum kitabına ait bölümler, bir kehanet olarak bu deneyimi acımasız bir gösteriye dönüştürür.

Herkesin gösteriyle bir ilişkisi var. Emerald ve O.J de bir kereliğine bu uzaylı ‘şey’in çekimini yaparak gösteriden paylarını almayı isterler. Emerald,O.J’i  bu çekime ikna etmek için,‘Oprah vuruşu’ olarak adlandırdığı Oprah Winfrey şovunu referans verir. Dedim ya herkesin bu büyük gösteriyle bir ilişkisi var. Bu amaçla görüntü yönetmeni Antlers Holst’la anlaşırlar. Holst’un da arzusu Haywood kardeşler gibi, o tek imkânsız çekimdir.

O.J’in, Jean Jacket adını verdiği uzaylı ‘şey’in onca yer arasında Amerika’nın batısına gelişi de bir tesadüf olmasa gerek. O.J, dev bir gözü andıran Jean Jacket’la karşılaştığı ve ona bakmayı reddettiği/nope ânın sonrasında, Emerald ve Angel’a (teknoloji marketinde tanışmışlardı) AquaDulce’nin onun bölgesi olduğunu ve alanını korumaya çalıştığını söyler. Bir anlamda uzaylı yaratığın batı Amerika’ya gelişi, vahşi batı mitolojisinin alegorisine dönüşür. İstenmeyen beyazların/yabancının kıta Amerikasına gelişinin tehlikeli bir temsili gibidir.

Jordan Peele, Nope ile sömürü ve sömürü tarihine sinemasal bakışın sorumluluğunu taşıyan bir anlatı çıkarıyor seyircisinin karşısına. Bunu yaparken, sinema tarihinin Nope ile benzer türlerdeki hit filmlerine referanslar veriyor. Close Encounters of the Third King, Godzilla, Jurassic Park, The Wizard of Oz ve Signs bunlardan bazıları… Filmin ilk çeyreğinde gördüğümüz, yazımın başında da bahsettiğim at üstündeki siyahi jokeyin sinemadaki temsiliyetini Peele, kurgusal bir karakterle açıklıyor;Haywood’ların büyük büyük büyükbabası Alistair Haywood’la. Peki, Amerikan sinemasında, western türünde temsil edilen siyahi kovboylar yok muydu? Taradığım filmler arasında 1966 tarihli, Woody Strode’un oynadığı The Professionals/ Profesyoneller ve 1968 tarihli yine Woody Strode’un oynadığı Once Upon a time in the West /Bir Zamanlar Batıda adlı spagetti westernle, 1972 tarihli Sidney Poitier ve Harry Belafonte’nin birlikte oynadığı Buck and the Preacher/Kızgın ve Sakin adlı filme ulaşabildim. Böylelikle Peele, beyaz bakışın tahakkümü altındaki kamerayı/gösteriyi, yine onun mitolojisinin egzotik bir parçası olan şişme beyaz kovboyla ters köşe yapıyor, uzaylı yabancı/Jean Jacket  tema parkındaki bu dev şişme beyaz kovboyla kendini patlatarak,  sonunu hazırlıyor.

Jordan Peele’ın bir anime/manga meraklısı olduğundan daha önce haberdar değildim. Jean Jacket’ı tasarlarken de 1995 tarihli Neon Genesis Evangelion adlı mecha anime serisinden ilham almış. Bu animede adı geçen on altıncı Angel Armiasel’in görünümü ile benzerlikler taşıyor. Jean Jacket’ın dev gözüne uzun süre bakmak bir enerji ortaya çıkmasına sebep oluyor ve bakan kişiyi tüketiyor ve bu haliyle Armiasel’in tasarımıyla neredeyse aynı gibi. Bilgi için benim de faydalandığım https://www.slashfilm.com adresine göz atılabilir.

Öte yandan Nope, karakterlerin nasıl göründüğü ile ilgili de cazibeli tasarımlar karşımıza çıkarıyor. Ve bu tasarımlar hikâyenin gelişiminde de etkin bir şekilde söz sahibi. Gerek O.J’in gerekse Emerald’ın giydiği vintage tişörtler, indierock gruplarına verdikleri referanslarla seyirciye bir mesaj gönderiyorlar. Emerald’ın Jesus Lizard tişörtü ya da O.J’in,Zapata baskılı tişörtü ve Rage Aganist the Machine baskılı tişörtü, dev tabağımsı ufoya karşı verecekleri defansif mücadele konusundaki cesaret ve kararlılıklarının birer göstergesi olarak karşımızda.  Baştan beri Haywood kardeşlerin yanında olan diji-obsesif Angel Torres’in latin-geek karakter olarak kurgulanması da yine O.J’in ‘crew’ sırt baskılı sweatshirtünün anlamını güçlendiren ve mücadeleyi tamamlayan bir unsur olarak önemli. Bu üçlü takıma sonradan katılan ve uzaylının imkânsız çekimini yapacak olan kameraman Antlers Holst’un dasiyah bol kıyafetleri ve eşarbı, Peter O’Toole’un Arabistanlı Lawrencevari, yaptığı şeye odaklanmış hâlini çağrıştırması açısından etkileyici tercihler. Filmin kostüm tasarımlarını hazırlayan Alex Bovaird, Antlers Holst’un, Nope’un gerçek görüntü yönetmeni Hoyte Van Hoytema’nın da stilinden ilham aldığını dile getiriyor. Filmin son çeyreğinde Haywood arazisinde  aniden beliren ve uzaylı yaratığı kaydetmek isteyen  TMZ kameramanının,  bir Daft Punk projesi olan Electroma’daki insanlaşmaya çalışan robotların(hatta Daft Punk’ın ta kendisini) keşif yolculuğunu anımsatan stili de bahsedilmeye değer.

Ricky ‘Jupe’, tema parkındaki Yıldız Kement deneyimi adını verdiği gösterisine başlamadan önce, parktaki izleyicilere “İzleyiciler adını verdiğim bir uzaylı türü tarafından gözetleniyoruz.” diyordu. Bu cümleyle sürekli olarak gözetlemek ancak asla izlenmemek isteyen yırtıcı bir gücü tanımlıyordu Jupe. Nope, herkesin her şeyi görmek/gözetlemek ve göstermek istediği sistem hakkında kaotik bir okuma. Hem Jupe’un, hem Holst’un hatta Haywood kardeşlerin gösteri takıntısı, Haywood at çiftliğinin temsil ettiği emeğin/üretimin karşısına sorunlu bir biçimde dikiliyor. Filmin afişinde gördüğümüz at tam bu noktada vahşi batı mitolojisinin bir simgesi olarak, hem bu mitolojiyi sorunsallaştırıyor hem de bir gösteri nesnesine dönüşerek, Hollywood’un gösterme şehvetinin nasıl sermayeleştiğini de işaretliyor seyirci nezdinde.

Peele’ın yeni projelerini beklerken, senaryosunu Henry Selick, Keegan Michael-Key ve Clay McLeod Chapman ile birlikte yazdığı kara korku komedi türündeki stop motion animasyonu Wendell and Wild’a şans verilebilir.