Lacanyen psikanalize göre tanınma, öznenin hem kendisiyle hem de toplumla ilişkilenme biçiminde bir bağ yaratır. Bu bağ, öznenin Öteki’nin mahalline dahil olmasıyla ve fedakârlık edimini gerçekleştirmesiyle oluşur. Fedakârlık edimi, öznenin kendi zevkinin(jouissance’ının) bir parçasını, Öteki’nin alanında var olmak için onun mahallinde, onun için vermesini gerekli kılar. Bu tanınma arayışı içerisine girecek olan öznenin, Öteki’nin mahallinde varolabilmesinin ve kendine yabancılaşmasının koşuludur.

Öznenin tanınma mücadelesi, kırılgan bir yapıda olan Simgesel bir kimliğe bürünmesine neden olur. Bu kimlik, öznenin hakikatini ıskalar, onu Simgesel’in kaotikliği içerisinde sürekli değişime zorlar. Bu nedenle öznenin kimlik tasavvuru, bir fantazm(düşlem) olarak işlevsellik kazanır; bir gün kavuşacağı, eşsiz, kimsede olmayan, tanınan bir kimlik…

Özne, içinde bulunduğu yapının içerisinde tanınma ve bunun sonucunda ona bahşedileceğini düşündüğü kimlik uğruna Öteki’ne kendini adar. Ancak bu yolda özne, hep düş kırıklığıyla ilerler. Çünkü onu tanıyacak ve ona kimliğini verecek bir Öteki’yle hiçbir zaman karşılaşmaz, ama bu yolda ona da muhtaç durumdadır. Bu paradoksal durum, yani tanınma mücadelesi içerisinde özne-Öteki ilişkilenmesi, öznenin ‘Öteki’nin arzusu’ sorusu etrafında dönmesine ve dolayımlı olarak onun zevkini, öznenin yaşantısında katlanılır hale getirilmesine imkan sağlar. Çünkü öznenin hakikatine içkin varlığı, zevki, tanınması ve kimliği, gerçek ötekiyle karşılaşmasıyla mevcut hale gelir. Psikanaliz de bu noktada devreye girer. Çünkü bu noktada analist, öznenin tanınma ve kimlik uğruna kendi zevkini feda etmesiyle ve Öteki’nin arzusuyla ilişkilenmesiyle ilgili, öznenin bilinçdışı işleyişinini kavrar ve öznenin kendi arzusuna yönelik kıvılcımları yakalayarak analizde işler.

Öteki ile Zevk Arasında Sanal Kimlik

Peki yukarıda yazılanları günümüzde nasıl değerlendirmek gerekir? Yeni iletişim teknolojileri, öznenin yalnız günlük yaşam pratiklerini değiştirmemiş, onun tanınma ve kimlik üzerine olan eylemlerini de dönüştürmüştür. Günümüzün öznesi, eksiğini telafi etme çabasıyla kendine kimlik yaratmak isteyen ve bu duruma uygun olarak da, zevkini Öteki’ne sunan bir mahalde yer alır, yani sosyal medya uygulamalarında… Sosyal medyayla öznenin eksik olanı tamamlama arzusu ve uygulamaların da özneye onda eksik olan verme vaadi, bu kimliğin yaratılmasına imkân sağlayan durumların başında gelir. Kaybın ve zevkin kaynağına atıf yapan bu durum, gelecekte bir gün arzuya ulaşacağı düşüncesiyle öznelleşmeyi ve haz kaynağı olarak kimlikleşmeyi oluşturan durumdur. Bu süreç, özneyi ayrıcalıklı konuma götüreceği düşünülen kimliğin değer kaynağıdır. Dijital iletişim ortamlarında bu değer kaynağı, kaybın üretken bir boyutta ele alındığının göstergesidir. Kimliklerin Öteki’nin mahalline göre değiştirilebilir olması, kaybın üretken olduğuna örnek teşkil etmektedir.

Öznenin kimlikleşmesini sağlayan şey, ayrıcalıklı nesnenin kaybını tekrar deneyimlemeye dönük bir dürtüdür (McGowan, 2019). Çünkü burada dürtü olarak bahsettiğimiz ölüm dürtüsü, öznenin kayıp nesnesiyle kurduğu ilişkiyi bozarak onun parçalı bir yapıda bulunmasına neden olmaktadır. Arzusunu sürdürmek isteyen, tanınmak isteyen, kimliğini konumlandırmak isteyen günümüz öznesi, yalnızca arzulayan bir özne değildir, kendi içinde kayıp ve zevkle birlikte ölüm dürtüsünün işlerliğini de taşımaktadır. Bu nedenle özne, sosyal medya uygulamalarında kendi varlığını gösterisini sunarak bir yandan arzusunu döngüsünü daim kılmaktadır, bir yandan da kayıp nesnenin verdiği durum neticesinde, ölüm dürtüsüyle birlikte kendine ait bir dünyanın tam olarak varolmamasını istemektedir. Günümüz öznesinin zevk biçimlerinin önemli noktalarından birisi de bu durumdur. Özneye zevk veren şey, tam olmamaklıktır. Bu durumun neticesinde de özne, zevkin tezahürlerini ifşa etmektedir.

Yukarıdaki aktardığım durumlar, Bauman’ın “Kimlik doğduğun bir şey olmaktan çıktı ve bir göreve dönüştü: Kendi cemaatini kendin oluşturmak zorundasın” sözlerini hatırlattı bana. Bu sözle birlikte durumu psikanalitik açıdan ele alırsak şöyle bir şey diyebiliriz: Sosyal medyadaki kimlikler, benlik gibi kırılgan bir yapıdadır, çünkü tanınma Öteki’nin mahallindedir. Sosyal medyada yaptığımız her paylaşım, Bauman’ın da ifade ettiği üzere uygulama içerisindeki bir görevdir ve bir kimlik talebidir. Sonuç olarak sosyal medyada yeni bir kimlik yaratan özne, toplumsal ideallerle özdeşleşerek kimliğini oluşturur. Bu kimlik, yapı içindeki otoritede/toplum genelinde kendisinin nasıl algılanmak istediğine göre, kendi zevk ve kayıp edimine göre kimliğini şekillenir.

Kamera: İnternette benmişim gibi yapıyor!

Netflix’te geçtiğimiz yıl yayınlanan “Kamera” filmi, internette tanınma mücadelesi ve kimlik inşa süreciyle ilgili korkunç bir olayı izleyiciye aktarıyor. Yapımcılığını Blumhouse Productions’ın, senaryosunu Isa Mazzei’ın, yönetmenliğini ise Daniel Goldhaber’in üstlendiği psikolojik gerilim türündeki film, internette seksi şovlar yaparak para kazanan Alice Ackerman’in hikayesini anlatıyor. Alice karakterini ise, ‘The Handmaid’s Tale’ dizisindeki Janine rolüyle karşımıza Madeline Brewer canlandırıyor.

Filmde izleyicileri ilk olarak, şovlar yaparak kullanıcıları kendine çekmek ve onlardan ‘Token’ almak isteyen ‘Lola’ kullanıcı isimli Alice karşılar. Alice’in bu işten elde etmek istediği en büyük şey, şov kızları listesinde ilk 50’ye girmektir. Bir gösteri sırasında Alice, izleyici yorumlarının onu yönlendirmesiyle ‘Token’ kazanır. Token arttıkça, Alice de şovun dozunu artırır. Görülen ilk şovda, Tokenlerin artımasıyla ve bir kullanıcının “Kaybedecek neyin var, yap şunu” yazmasıyla Alice, kamera karşısında boğazını keserek intihar eder. Ardından bir anda kamerada belirerek, “Kandırdım” diyerek şovu sonlandırır. Şovun ardından markete giren Alice, markette şov sırasında en çok Token’i atan ‘Tinkerboy’ kullanıcı isimli Arnold’la karşılaşır ve kaygıya kapılır.

Bir sonraki şovunda Alice, sıralamada gerilere düşer. Sıralamada birinci olan şov kızının, “Soyunmamı istiyorsanız Lola’yı düşürün” sözleri bu durumun nedenidir. Olayın ardından Alice, ‘Kamera Kızları Kulüp Evi’nde bir kadınla ortak şov yapar ve sıralamada 47’ye yükselir. Filmde asıl mesele bu olaydan sonra başlar. Alice bir sabah uyanıp şov yaptığı siteye girdiğinde, kendini çevrimiçi olarak görür. İnternet sitesinin arasa da durumla ilgili bir şey yapamaz. Çevrimiçi olarak görülen hesabında sürekli kendi profilinde bir kızın şov yaptığını gören Alice, hesabı takip altına alır. Ekrandaki Alice, kendine ne kadar zarar verirse o kadar çok Token kazanır. Bir şovunda, 100 bin Token’e karşılık silahla intihar bile eder. Bu şovun ardından Alice, 20. sıraya kadar yükselir. Ancak kendi şovunu izleyen gerçek Alice, dehşete kapılır, olay sonrası polisi çağırır ve polislere “İnternette benmişim gibi yapıyor” diyerek olayı anlatır. Polisin yanıtı ise “Böyle şeyler görmek istemiyorsanız, internete girmeyin” olur.

‘Bebek’ kullanıcı adıyla yeni bir profil oluşturan Alice, Lola’nın canlı yayınına girerek diğer kullanıcıları uyarır. Onun için durum kötüye gitmektedir; Lola kütüphanede, Token’e karşılık soyunmaktadır ve bu yasa dışıdır. Araştırmalarını sürdüren Alice, ortak arkadaş, ölen şov kızları gibi önemli detaylar yakalar. Ardından Alice, sahte Lola ile listede birinci sırada olan şov kızının ortak yayın yaptığını görür. Alice, bir plan yapar ve sahte Lola’yı kamera konuşmasına davet eder. Gerçek Lola yani Alice ile sahte Lola karşı karşıyadır. Bir anlaşma yaparlar: Karşılıklı hareketler yapacaklardır, kullanıcılardan en çok yorumu alan kazanacaktır ve Alice kazanırsa hesabının şifresini alacaktır. Ardından Alice soyunur, karşısındaki sahte Lola’da soyunur. Ardından Alice beklenmedik bir şekilde kafasını masaya vurur ve burnu kanamaya başlar. Sahte Lola’ya baktığında ise, masaya kafasını vurmadan burnundan kan gelmektedir. Alice tekrar kafasını masaya vurduğunda burnu parçalanır ve aynı şey, hiçbir şey yapmayan sahte Lola’da da yaşanır. Alice kazanır ve sahte Lola’nın algoritmayla oluşturulan bir program olduğu ortaya çıkar. Alice şifreyi alır, ‘Lola’ hesabını siler ve gerçekliğini kurtarır. Filmin sonunda Alice, farklı bir kimlikle ve yeni haliyle siteye yeniden üye olur. 167 bininci sıradan farklı bir kişi olarak Alice, yeniden aynı mücadelesini başlatır.

Filme Dair Psikanalitik Bir Deneme

Filmde ilk sahnelere geri dönelim. Alice’in ilk şovu, “Kaybedecek neyin var, yap şunu” sözüyle biter. Yani burada Öteki’nin arzusunun dile gelmesi, Alice’in son anıdır. Alice kurnazlık yapar, Öteki’ye “Kandırdım” yanıtını verir ve filmin en başında Öteki’nin gediğini, zevk üzerinden yakalar. Alice’in bu durumu misliyle ödediği an ise, markette ‘Tinkerboy’ ile karşılaşma anıdır. Çünkü sanal da olsa, ‘Efendi’ konumundaki kişi karşısındadır, Alice’i gösteren vurur ve kaygıya kapılır. Çünkü bir önceki sahnede, histeriğin hakikatine dair fantazmı ortadadır yani Efendi’nin kastrasyona uğradığının farkındadır Alice, bu yüzden kamera karşısında rahattır. Ancak markette Tinkerboy’la karşılaşması fantazmının sarsılmasını ve rahatlığını kaybetmesini sağlamıştır, o artık bakışın utancı altındadır.

Yazının başında tanınmayı sağlayacak bir bağdan bahsetmiştik. İnternet sitesi içerisinde bir şov kızının, hem de birinci sırada olan şov kızının “Soyunmamı istiyorsanız Lola’yı düşürün” sözleri, Alice’in hem kendisiyle hem de Öteki’yle olan ilişkilenmesindeki bağın kopmasına neden olur. Alice’in Simgesel’in içerisindeki konumu, tanınması ve kimliği tehlike altındadır. Bu tehlikeyi atlatmak için ise, başka bir ötekiyle işbirliği yaparak sistem içerisinde tanınma mücadelesine girmeyi amaçlamıştır. İplerin koptuğu nokta bu andan sonradır. Sahte Lola ve Alice’in karşılaşması, tam da tam bir tanınmanın imkânsız olduğuna gönderme yapmaktadır. Çünkü kimlik aynı kimliktir sanal ortamda, ancak gerçekte kendisi değildir; Tanınma vardır kendisi yoktur, sanal kimliği vardır yine kendisi yoktur. Sahte Lola, gerçek Alice’in hayallerini bir bir gerçekleştirmektedir ancak Alice bu hayal karşısında zevkini Öteki’ne kaptırmıştır, kaygı içerisindedir ve ne yapacağını bilmemektedir. Polis çağırıp “Benmişim gibi yapıyor” demesi de, zevk fazlalığının Öteki’nde olduğunu ve ortaya çıkan kaygı ve kıskançlığın göstergesidir.

Alice birçok durum denemektedir bu mücadele sürecinde. Gerçek Alice’in kendisi olduğunu söylese bile tanınmamaktadır, kimliğini geri alamamaktadır. Alice’in son sahneye yaklaşırken yaptığı kimliğini geri alma planı ise, yapı içerisinde bir hesaplaşmayı barındırmaktadır. Bu hesaplaşma, tam da tanınma mücadelesi dediğimiz noktadır. Alice, mücadeleyi kazanmasıyla kullanıcılar tarafından tanınacak ve kimliği onaylayacaktır; tıpkı Ayna Evresi’yle dile giren, tanınan, kimliği verilmeye başlayan ancak kendine yabancılaşan, feda edimini gerçekleştiren bir bebek gibi… Ayna Evresi, bu sefer kamera karşısındadır. Alice, kafasını masaya vurarak – bu noktada ölüm dürtüsünü düşünmek gerekir- feda edimini tekrar gerçekleştirmektedir. Feda edimi sonrası Alice’in yarasının izi, hakikatinin izidir. Artık Simgesel yapı içerisinde tanınan ve kimliğini oluşturan Alice, hedefine ulaşmıştır. Ancak arzusu artık sönmüştür, hedefine ulaşmıştır. Tam da arzusu sönen bir özne gibi, kimliği de hiçleşmiştir, bunun sonucunda da hesabını silmiştir.

Filmin sonunda Alice’in ömür boyu taşıyacağız bu iz yani yara, ona merhem olacak bir kimlik üzerinden yeniden açılmıştır. Çünkü özne, arzulayan öznedir, arzulaması için yaranın açık kalması gereklidir. Yarayı açık bırakmayı seçen Alice, için kırılgan kimlik meselesi yeniden ortaya çıkmıştır, yeni tanınma mücadelesinin daha en başındadır. Alice yeni bir kimlik yaratarak, Simgesel’in mahallinde yeniden ortaya çıkmıştır: Yeni kullanıcı adı EveBot’tır, adı da Emily E. Ramsay olmuştur.

Kaynakça

* Mcgowan, T., Sahip Olmadığımız Şeyin Keyfini Sürmek – Psikanalizin Politik Projesi, Kemal Güleç (çev.), Ankara: İmge Kitabevi, 2018.

* Zygmunt Bauman: “Social media are a trap, El Pais, 2016.