Yazan: Kwak Yeon-soo

Çeviri-Özet: Mutlu Binark

#MeToo Hareketi’nden beslenen toplumsal cinsiyet ve feminizm üzerine kamusal tartışmalar, Kore sinemasında kadınların seslerinin yükselişiyle birlikte, sinemada kadınlara ve azınlıklara yönelik ilgiyi arttırdı. Jeon Go-woon’dan “Microhabitat” (2018) Yoon Ga-eun’dan “The House of Us”(2019), Yi Ok-seop’dan “Maggie” (2019) ve Kim Bo-ra’dan “House of Us”(2019) ve “Hummingbird” (2019) gibi örnekler ile Kore sinemasında kadın yönetmenler varlıklarını göstermekte.

2020’de Kore Yönetmenler Birliği, Koreli film yapımcılarını farklı toplumsal cinsiyetlerin seslerini duyuran filmlerin üretilmesini teşvik amacıyla  toplumsal cinsiyet eşitliği ve temsil haftası olan “Bechdel Günü”nü başlattı. Bu yıl Birlik, Bechdel testini geçen 10 film seçti. Bu ne anlama gelmekte: Bechdel testini geçmek için filmde adı geçen en az iki kadın karakterin yer alması ve erkeklerle ilgisi olmayan bir konunun anlatılması gerekmekte.

Seçilen eserler “Moving On,” “An Old Lady,” “I Don’t Fire Myself,” “The Day I Died,” “Diva,” “Black Light”, “Samjin Company English Class,” “Whispering Corridors 6: TheHumming,” “The Call” ve “Aloners” oldu.

Tüm bu etkinlikler kadın yönetmenleri birbirine yakınlaştırdı. Bu yakınlaşma hissi bu yılki Seul Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin (SIWFF) sloganında da görülmekte. SIWFF’nin baş direktörü Park Kwang-soo, COVID-19 salgını nedeniyle sinema endüstrisinin farklı alanlarındaki kadınları birbirleriyle dayanışmaya yönlendirdiğini belirtti: “Geçen yıl, kadın yönetmenlerle bir dizi röportaj gerçekleştirdik ve kendi aralarında bağlantı kurmak için güçlü bir arzuları olduğunu keşfettik…” dedi. Park, yönetmen Jeon Go-woon’un başına gelen bir örneği paylaştı. “Jeon, SIWFF’den kısa filmi “Too Bitter to Love” (2008) filmini festivalin gösteriminde isteyen bir telefon alana kadar film yapımcılığını bırakmak  kararı almak üzereydi. Bir istek onu kurtardığı için gözyaşlarına boğuldu. Birinin çalışmalarına dikkat etmesi onu derinden etkiledi” dedi.

Genç ve yetenekli kadın yönetmenlerin ortaya çıkışı bir günde olmadı. Park, kadın yönetmenlerin son zamanlardaki yüksek profilli ve nitelikli atılımlarını, Bong Joon-ho ve Park Chan-wook gibi dikkat çekici yönetmenlerin öne çıktığı 2000’lerin başlarına benzetmekte. Park, “Nihayet yükselen bir dalga var ve işleri dünyaya yayılmakta olan gelecek vaat eden pek çok kadın film yapımcısı var. Kore sinemasındaki değişikliklere tanık olmuş bir endüstri uzmanı olarak, bu gerçekten heyecan verici” demekte.

Park, Kore’nin kadın yönetmenlerin ön planda olacağı yeni bir dalganın eşiğinde olabileceğini söyledi. Kore Film Konseyi’ne (KOFIC) göre, geçen yıl vizyona giren filmlerin yüzde 20’sinden fazlası kadınlar tarafından yönetilirken, yüzde 42,1’i kadın başrolleri içeriyordu.

Park, “SIWFF 1997’de kurulduğunda Kore’de sadece yedi kadın film yapımcısı vardı. Şimdi 100’ün üzerinde kadın var. Büyük ilerleme kaydettik” dedi. Park şunları da eklemekte: “Kadın yönetmenlerin önümüzdeki on yıl içinde Cannes Uluslararası Film Festivali ve Akademi Ödülleri’nde dünya çapında büyük bir tanınırlık kazanacağından eminim.”

Park, kadınların bakış açısından anlatılan hikayelerin film endüstrisine önemli katkısı olduğunu ve çeşitlilik getirdiğine inanıyor. “Filmler her zaman erkeklere odaklanmıştır çünkü erkekler sinemanın ilk günlerinden beri film endüstrisinin birçok yönünü kontrol etmişlerdir. Artık daha çeşitli hikayeleri paylaşmanın zamanı geldi” demekte Park.

Festival baş yönetmeni Park ayrıca, SIWFF’nin film festivaline hitap ederken neden “kadınlar” ifadesini kullanmakta ısrar ettiğini de açıklamakta. Kore’deki mevcut anti-feminist tepki nedeniyle, festivalin adında yalnızca kadınlardan söz edilmesi, sözde “ters cinsiyet ayrımcılığı” nedeniyle kınanmakta. Birkaç muhalif, KOFIC’inprodüksiyon yardımı hibe programında kadın film yapımcılarına ekstra puan verme kararını da eleştirerek ve pozitif destekleme görevinin ters ayrımcılık üretimi şeklinde yanlış yorumlamaktalar.

Park, şöyle demektedir: “Tarih hakkında düşünürsek, dilimizin birçok yönünü göz önüne alırsak, belirli sosyal yapının bir parçası olarak her şey cinsiyetlendirilmiştir. Örneğin, ‘insan’ kelimesinin içinde ‘insan’ın eril anlamı vardır. Kadınlar dışlanmaktadır.Aynı şekilde genel olarak film festivallerinde eril kimlik üretilmektedir. Ancak eleştirmenlerin ne demek istediğini anlıyorum.Bu yüzden kapsayıcılığımızı arttırmaya çalışmanın önemli olduğuna inanıyoruz ki herkes gelebilsin”.

Bağımsız film yapımcıları için pandemi, zaten mevcut olan finansal destek eksikliğini ve izleyicilerle buluşma zorluklarına yeni bir engel ekledi.

Park, kadınlara dayalı hikayeler anlatmanın ne kadar önemli olduğunu vurguladı ve aldıklarından daha fazla övgü ve takdiri hak eden çok sayıda kadın yönetmen olduğunu da dikkat çekti. “Kadınların başarılarını küçümseme olasılığı daha yüksek. Geçen yıl, SIWFF’nin bir kısa film prodüksiyon yardım programı vardı ve biz de 20 milyon won (17.000 $) hibe teklif ettik. Ama tahmin edin ne oldu? Başvuran film yapımcılarının çoğu sadece 9.5 milyon won talep etti. Çünkü bütçelerinin yarıdan fazlasını kesmenin hibe alma şanslarını artıracağını düşündüler”.

Park, son olarak şunları eklemekte:  “Geçen yıl daha geniş bir ağ kurmak için Berlin Film Festivali’ne gittim. Birçok kadın film festivalinin kadın aktivizmi ve eşitlik forumlarına odaklandığını öğrendiğimde şaşırdım. O film festivalleriyle karşılaştırıldığında bizimki genel bir izleyici kitlesi için daha popüler. SIWFF’de her yıl 100’den fazla film gösteriliyor ve 50.000’den fazla izleyici çekiyor”.

23. SIWFF 26 Ağustos’da başladı ve 1 Eylül’e kadar devam edecek.

Kaynak:https://m.koreatimes.co.kr/pages/article.asp?newsIdx=314161