“Efendimiz Yehova’nın yapıtları muazzam,

Hepsini arayıp buldum, keyif kaynıyordu.

Yarattıkları güzel ve muhteşem,

 Doğruluğu ebedi kalacak.”

Robert Eggers’in 2015 yapımı, doğaüstü korku ve gerilim türlerinde verdiği ürün, ilk film olma özelliğini taşımaktadır. Bulundukları köyden alışılmışın dışında yaşadıkları inançları yüzünden kovulan bu 7 kişilik aile, gittikleri yerde lanetlenmenin tehdidi altında yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar. Yaşanan doğaüstü olayların etkisinde karakterlerin deneyimleri ve birbirleri ile olan ilişkileri anlama kavuşturulmaya çalışılırken bir oranda metaforlardan ve psikanalist kuramdan faydalanılacaktır.

Olayların geçtiği zaman dilimi dini tutuculuk, köy konseylerinin olması, kıyafetler ve dil referans alındığında Yeni Çağ sonu-Yakın Çağ başı olarak bir aralığı işaret etmektedir.Mekan olarak ise bahsi geçtiği üzere New England yani Amerika Birleşik Devletleri’nde toplumdan izole edilmiş bir arazidir. Olayların merkezindekiler, mısır hasadıyla geçimlerini sağlamaya çalışan baba William, anne Katherine, çocuklar Thomasin, Caleb, Mercy, Jonas ve Samuel olmak üzere 7 kişilik bir çekirdek ailedir. Filmin evreni, tam adından da anlaşılacağı gibi, eski halk hikayeleri ve ezgilerin derlenip toparlanmasıyla kurulmuştur.

Filme panoramik bir bakışla yaklaştığımızda olay örgüsünde kırılmalara yol açan 3 kilit nokta vardır denebilir: İlki, ailenin köyden kovulduğu sahnedir; karakterler konfor alanının dışına çıkarak güvensizlik duygusuyla sarmalanacaklardır bu da olaylara verecekleri tepkilerde önemli rol oynamaktadır. İkincisi Sam’in kaybolmasıyla başlar;taşınmalarından bu olaya kadar denebilir ki ailenin, film bütününde, en huzurlu olduğu sahneleri izleriz. Sam’in kayboluşu evin içindeki huzuru bozmuş,  anne-kız arasındaki savaşı başlatmış ve Thomasin’in evdeki itibarını sarsmıştır. Bu itibarsızlık Thomasin’in evlat olarak algılanmasına hasar vermiş ve varlığı, yalnızca ev işlerine yardım etmesi yönünde fayda sağlanacak bir insana indirgenmiştir. Filmde geçen zamanı düşündüğümüzde toplumun kadına olan bakışı da bu olayda olağan görülse de yalnızca “hizmetçi” olarak belirmesinde en etkili durum Sam’i, Thomasin’in kaybetmesidir.Üçüncü olay ise Caleb ve Thomasin’in ormana gitmeleridir. Ailenin lanetlenmekten duyduğu paranoyak korkuları bu olayların devamında gerçekleşmektedir.

Ailenin saf Hıristiyanlığa erişme amacı taşıyan ve bu anlayışta yaşadığı dini, toplum tarafından alışıldık değildir. Ancak olayları incelediğimizde karakterlerin dini yaşayışları çatlaklar ile doludur. Kardeşler arasında ensest ilişki imaları vardır. Baba ve anne de söyledikleri yalanlar ve yiten inançları ile tanrı ile kul arasında oluşması beklenen samimi duygulardan yoksundurlar. Anne ve babanın dinle ilişkisini bir anlamda persona olarak değerlendirebiliriz. Ayrıca her karakterin bir sırrı vardır, bu sırlar aile içindeki iletişime zarar vermekte ve bütünlüklerini tehdit etmektedir.

Anne-baba-kız çocuk olarak baktığımızda Elektra Kompleksi’ne göndermeler saptanabilir.Thomasin ile anne arasındaki çatışmalar Sam’in kayboluşuyla başlasa da öncesinde de aralarında herhangi bir sıcaklık gözlenememektedir. Thomasin’in anne ile ilişki kurmaya çalıştığı izlenebilir ancak Katherine bu çabalara karşılık vermemektedir. Bu bağlamda annenin çocuğuna ilgisizliği ve nefreti Elektra’ya(Sofokles) gönderme yapar. Thomasin ise ev işlerine yardım etmesiyle anne ile özdeşleşime geçerek babayı elde etmeye çabalar. Thomasin’in bilinçaltındaki bu öykü, kendisini farklı şekillerde açığa vurur: Babasının kirli kıyafetlerini çıkardığı sahne, içinde erotizmi barındırır. Bu erotizm, babanın kayıtsızlığı fark edildiğinden yalnızca Thomasin’e atfedilebilir. Freudyen okumada, babanın kız çocuk için anlamı bir ölçüde penis hasedinden kaynaklandığından, Thomasin’in Caleb ile ilişkisi ve ensestliğe olan ima, babadan yanıt alamadığı için kardeşi üzerinden amacına erişmeye çalışması olarak okunabilir. Thomasin’in annesini öldürmesi yaşam içgüdüsüyle perdelense de bilinçaltında babaya dolayısıyla kaybedilen iktidara\itibara ulaşma çabası bir motivasyon oluşturmuştur. Dark Philip için Thomasin’in gölge benliğidir diyebiliriz. Babaya sahip olamayış kız çocuğunu öfke ve kıskançlık çukuruna atmıştır.Ayrıca bir yorum olarak, William’ın Dark Philip tarafından öldürülmesi yüzeysel okumayla tanrıdan bir reddediş olarak da algılanabilir. William’ın filmde düzenli olarak yaptığı iki şey, dua etmek ve odun kırmaktır. İkinci okumayı referans alarak kırılan odunlar, birikmiş görüntüsüyle, William’ın inancını simgeliyor diyebiliriz, William’ın bu odunların altında ölmesi terk edilmişliğine atfedilebilir.

Filmde kuyu arketibi olarak ahır bir metafordur. Thomasin, annesinin ölümü ardından ahıra gittiğinde şeytan ile anlaşma yaparak ‘yeniden doğar’.

Cadı’nın ahırda açığa çıkmasından sonra yerde ölü olarak yatan kuzular masumiyetin yitimine gönderme yapmaktadır. Ayrıca “femme fatale” kadınlar masalsı bir erotizmle tasvir edilmiştir. Klasik özelliklerinden ayrılarak siyah saçlı ve vampiri andıran “kırmızı başlıklı kız” ormanın tekinsizliğiyle birleştirilerek gerilime katkı sağlamıştır. Diğer bir tekinsizlik tasviri olarak elma, ilk günaha atıf yapmasıyla pekiştirici öğelerdir. Tavşan, karga ve cenin yumurtası da bahsi geçen tekinsizliğin ve gerilimin tasvirini sağlamaktadır.

Senaryo göz önüne alındığında film bir Klasik Sinema örneğidir. Serim- düğüm-çatışma süreçleri lineer sırasını takip etmiş ve kendi içindeki tutarlılığını korumuştur. Ayrıca diyebiliriz ki sinematografi çoğu kadrajda şiirselliği yakalamış bu bağlamda da görsel olarak haz duyulan bir iş ortaya çıkmıştır.

Bütün bu olaylar bir kaba konduğunda ailenin baştan bu yana verdiği yararsız savunma ötekiden sakınma çabasıdır. Bu öteki tam olarak aile tarafından tecrübe edilmemiş ve ailenin ormana duyduğu korkunun nedeni tam olarak aktarılmamıştır. Bu belirsizlik gerilim öğesi olarak hikayeye yarar sağlamışsa da olayların bütünü, aile için, bir paranoyayı da işaret etmektedir diyebiliriz.