Suç ve Gerilim türünün en başarılı örneklerinden olan Bonnie and Clyde, yönetmeni Arthur Penn’in gerçek bir hayat hikayesinden kurguladığı bu film Hollywood için bir dönüm noktası sayılmaktadır. Usta yönetmen QuentinTarantino’nun deyimiyle 70’ler Hollywood’unun Altın Çağı esas anlamı ile 1967’de başladı. O film de Arthur Penn imzalı Bonnie and Clyde filmiydi.

Film konusundan bahsetmek gerekirse: 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı‘nın 1930’larda ABD’de yaşanan etkileri sırasında Clyde’ın bir araba çalmasıyla başlayan maceralar dizisi arabanın sahibinin kızı Bonnie’nin, Clyde’aaşık olmasıyla sürecektir. Bu basit tanışma ve aşk, ABD tarihinin en ünlü soyguncularının doğmasına yol açar. İkili eyaletler arasında gezerek sürekli banka soygunları yapmakta, acımasız davranışlarıyla cinayetler işelemekte ama bütün bunların yanı sıra halkın gözünde kahramanlaşmaktadırlar. Çağdaş RobinHood‘lar olarak kabul edilen genç aşıklar giderek daha fazla ABD polisinin gözüne batmaya başlar. Aralarında oluşan amansız takip, kanlı bir şekilde sonuçlanacaktır.

Filmin dönemine göz atacak olursak yazarlar Dawid Newman ve Robert Benton tarafından bir ABD Yeni Dalga filmi olarak tasarlanan bu projeye yapımcı ve yıldız Warner Beatty öncülük etmiştir. Film başrollerinde Bonnie Parker rolünde Faye Dunaway, Clyde Barrow rolünde ise Waren Beatty’i görürüz. Bu isimlerin yanında Gene Hackman, Estelle Parsons ve Micheal J. Pollard gibi yıldızlar da filme renk katmışlardır.

Bonnie and Clyde, klasik Hollywood’un eski stüdyo geleneklerinden bir kopuş niteliği taşıyan daha özgür film çekme tarzları ile yeni bir Amerikalı yönetmenler kuşağının gelişine işaret etmiştir. Filmde klasik anlayışın dışında olan pek çok özellik bulunmaktadır ancak başta yakın plan kullanımı sıklığından ya da pürüzlü kurgu tarzı göze çarpmaktadır. Filmin açılışında Bonnie’nin dudakları yapılan extreme close-up ve kameranın onu takip ederken kurgusal olarak kullanılan jump-cut’lar film için anlam haznesinden yapılacak çıkarımlara kadar birçok ipucu veriyor. Karakterin yakın plan çekimlerine yapılan kesmeler fark edilmez bir şekilde yapılmıyor. Bunun yerine izleyiciye hissettirilerek karakterin gergin ruh hâline dair bir hava hissettiriyor.  Bu hava ayrıca görsel olarak çerçeve içinde çerçeve kullanımı ve mizansende kullanılan prop’lar ile karakterin sıkışmışlık hissine dair birçok bilgiyi kusursuz bir biçimde aktarıyor. Birkaç örnek vermek gerekirse:

Filmin etkisi altında olduğu akımın Fransız Yeni Dalgası olduğunu söylemek gerekir.Filmin janrlarının sınırları ile oynaması, deneysel kurgu biçimleri kullanması bu etkinin bir sonucu. Yönetmen Penn, bu vesile ile yeni dalgayı Hollywood izleyicisi ile tanıştırıyor. Bu da şüphesiz Bonnie and Clyde’ı Amerikan sinema tarihinde öncü bir konuma yerleştiriyor.

Yine gerçek Bonnie ve Clyde’ın da Büyük Buhran döneminde gerçekleşmiş olması filmin ana fikrini desteklemekte yardımcı olmuştur. Filmde sık sık kapitalist düzene karşı bir başkaldırı görürüz bu yanıyla da Fransız Yeni Dalga’nın provokatif tarzını bir Amerikan gangster hikayesi ile harmanlandığını görürüz. İşte o sahnelerden birkaç kesit:

Filmde önemli bulduğum noktalardan bahsetmem gerekirse ilk olarak; Clyde Barrow ve Bonnie Parker’in 1932-1934 yıllarındaki gerçek suç çılgınlığına dayanan seri halde banko soyan genç bir çifti o güne dek perdede görülmemiş gerçekçilikte bir şiddetle sergilemesi geliyor.  Ayrıca filmin kanun kaçağı kahramanlarına sevecen yaklaşarak onlara bir masumiyet ve saflık atfetmesi, kötü hikayeler anlatmanın yeni yolunu temsil ediyor. Buna filmden bir sahneyle örnek vermek gerekirse defalarca kez elindeki silahıyla soygun yapan Clyde’ın yine bir soygun sırasında arkadan elinde satırla yaklaşan adamın kendini öldüreceğini fark etmesiyle kıl payı ölümden kurtulması ve ardından arabaya bindiğindeki şaşkınlığıdır. O sahnede suratındaki şaşkın, korkmuş ve hayal kırıklığıyla bezeli ifade eşliğinde defalarca şunu tekrarladığını görürüz:“Beni öldürmeye çalıştı. Neden beni öldürmeye çalıştı? Ona bir yapmayacaktım. Ona zarar vermeyecektim.”

Beni etkileyen sahnelerden bir diğeri ise soygunları sansasyonelleştiren ve suçları abartan gazetelere dikkat çekilmesi olmuştur. Başlarda Clyde bu ilgiye gülüp geçer hatta basının bu medya oyununa katılarak esprili fotoğraflar çekinirler. Fakat kanun etraflarındaki çemberi daraltıp çiftin durumu giderek çaresiz bir hal aldıkça gazetelerin bu yalanları karakterlerimizi yıpratmaya başlar. Bir makale Clyde’ı, Grand Prairie National Bank’i soymakla itham edince, Clyde o bankayı gerçekten soymaya ant bile içer. Medyanın neler yapabildiğine ve insanların hayatlarına nasıl dokunabildiğine, ön yargıyı nasıl tetiklediğini seyrettiğimiz bu bölümler beni günümüze dair de düşündürmüştür.

Filmin diğerlerinden ayrılan bir yanı ise adeta kendilerini soymalarını dileyen halk oluyor. Bonnie ve Clyde’ın halkın sempatisini üzerine çekmesinden son derece rahatsız olan polisler, Bonnie ve Clyde’ı pusuya düşürüyor ve öldürüyor. Atan bir kalbi durdurmaya isabetli tek bir mermi yetebilecekken tam 130 çelik mermiyle vahşice katlediliyorlar. Filmin sonundaki bu sahnede yaklaşık üç dakika boyunca çiftimizin parçalanmış cesetleri üzerine sıkılan, intikam çığlıkları atan mermileri dinliyoruz. Kanunların arkasına saklanmış kin, nefret, öfke bu çığlıkların içerisinde hayat buluyor adeta. Her şey susuyor ve biz anarşist aşıklarımızın her isabetli mermiyle bir delik daha açıldığı için sarsılan cesetlerine bakarak dinliyoruz bu çığlıkları. Böylece sinema tarihinin en etkileyici final sahnelerinden biri ortaya çıkıyor.

Sonuç itibarıyla Bonnie ve Clyde filmin çekildiği zamana göre şiddet yükü epey yoğun olan bir dram. Kapitalizme meydan okuyan halkın gözünde kahraman olan çiftin hikayesi gençliğin eskimiş kurallardan ve demode ilişki anlayışından bunaldığı dönemde çekilmesi de film için apayrı bir önem taşıyor.