Meryem (Sezen Keser) sağ elinde bıçakla ve kanlar içinde sahneye fırladığında “bakıyonuz”diye seslenir salondakilere. “Bakcaksınız, bakın tabii!” der ve günahları temizlensin diye annesinin onun adına kestirdiği kuzuyu anlatmaya başlar. Kale’deki gecekonduda büyütmüş onu, sevmiş de üstelik imam bayram sabahı onu kestiğinde bakmış ona. “Kişi bakışını sevdiğinden ayırır mı?”  diye soruyor izleyiciye Meryem. “Bakış” ve “kurban etme” erken anlatımla tüm oyuna gönderme yapıyor. “İşte izleyeceğim oyunun öyküsü bu!” diyor izleyici.Erken anlatım bir anlatının bütününe gönderme yapan bir söz, şarkı, anı, rüya ya da öykü olarak tanımlanıyor. Kurban etme yalnızca özgürce dans etmeye çalışan Meryem’in günahlarının bağışlanması ile açıklanabilir mi? “Kimin günahı temizlenmeli?” sorusu da sorulabilir. Meryem’in günahı mı yoksa annenin günahı mı? Üstelik annesi kuzucuğu parçalamasını, derisini yüzmesini ister Meryem’den.

René Girard Şiddet ve Kutsal’da (2003) kurban kesmenin sıradan şiddet olmadığını, kurbanın kesileceği yerin, zamanın, kurbanın seçiminin insanlar tarafından belirlendiğini, kurban kesmenin bir tür ayin olduğunu söyler. Ayinin işlevi de akıtılacak kanı kutsamak, bir açıdan şiddeti temizlemek. Girard bize kurban kesmenin hem bir suç işleme edimi hem de kutsal bir eylem olduğunu anımsatır. Şiddetin meşrulaştırılmasıdır kurban kesmek bir bakıma. Genellikle kimin için kurban kesiliyorsa onun alnına bir damla kan sürülür. Meryem’in annesi ise onu kana bular. Ondan kuzuyu parçalamasını ister. Meğer erken anlatımda anne kız ilişkisi de varmış. Ne kadar da çok şey sığdırmış yazar Şamil Yılmaz birkaç dakikaya.

Öykü başlıyor: Bizim dansöz hem dans ediyor hem de anlatıyor. Olayların hem tanığı hem de olayların içinden çıkıp gelmiş biri. Kendi öyküsünü anlatıyor. “Benöyküsel anlatıcı kahramanı olduğu olayları kendisi anlatır” (Ayşe ve Zeynel Kıran, Yazınsal Okuma Süreçleri, 2000). “Bakıyonuz hala! Bakcaksınız tabii! Asıl hikâyeyi anlatmadım, ilk kez anlatacağım, polis gelmeden gidin isterseniz!Tüplü televizyonda üç kadın dans ediyordu. Onları gördüm. Önce evde sonra da mahallede oynadım. Annem teyp ile geldi, OYNA dedi”.

Kurban olayım sana Meryem. Annen geleceği görüyor. Çok iyi bir iş kadını. Meryem dans edecek herkes kazanacak. Meryem kazanmayacak o kurban bu oyunda.  Anne 85 yaşında Mısır’dan gelen Hayfa’yı buluyor, oynadıkça hafifleyen Meryem’e oynamayı öğretsin diye. Meryem elinden bıçağı bırakıyor.Hayfa’nın yanında güvende, Hayfa onu sevgiyle sarmalıyor. Tehdit yok, esenlik var. Ne yapacak bıçağı Meryem. Dansı öğrenmeye çalışıyor. İlk derste Hayfa “Allah’ın nazarı üstünde gibi oyna. Çenen yukarda olsun, aşağıya bakma” diyor. Bunları bize Meryem anlatıyor oyunda. Jean Paul Sartre dünyayı algılamanın yolunun bakmak değil, bakılıyor olmak olduğunu söyler (Varlık ve Hiçlik, 2013) Hayfa ona “bakılıyor” olduğunu ve “Bize bak” (انْظُرْنَا-ünzurnâ) çağrısını anımsatıyor (Bakara, 104. Ayet). Ama Meryem çağrıya uymalı ve ünzurnâ’nın köküne inmelidir. Çünkü orada Nezara’yı bulacaktır. Nezara fiil olarak anlamak, sezmek, idrak etmek, farkına varmak, düşünmek, gözetmek, merhamet etmek, seyretmek demektir (Bayraktar Bayraklı, Kuran Meali, 2. Cilt.). Meryem bunları öğrenir, sonra aradan dört kocaman yıl geçer.

Pavyonda Hayfa’nın öğrettiği gibi oynar, bakmaz erkeklere. Pavyon sahibi İhsan’a da bakmaz. Tekrar bir erken anlatım geldi: Bu kez bir anı anlatacak Meryem.Mahallede çocuklar bir tosbağa buldular, onu kabuğundan çıkarmaya çalıştılar, çıkmadı, yavruyu çuvala koydular vurdular, ölsün diye. Şiddet gören ikinci hayvan oldu tosbağa. Meryem direndi. İhsan: “Müşteriye bakacaksın!” dedi. Bakmadı, bakamadı. Çünkü yemin vermişti. Neyin yeminiydi bu? “Mısır geleneğinde oryantal uysallaştırılmıştı, dansçı onu izleyenden uzaktı, Türk dansçısı başlangıçtan bu yana cinsel çağrı niteliğini edinmişti” (Kemal Özdemir, Oryantal Göbek Dansı, 2000).Meryem de bakışları yukarıda, onu seyreden gözlerden uzak oynuyordu. Hayfa’nın öğrettiği gibi. Çünkü o bilginin sahibiydi. Oynarken ana tanrıçaya, geleneğe bağlanıyor ve arınıyordu. John Berger’a göre “kadın seyredildiğini seyrettiği an, kendisini görsel bir nesneye-özellikle de görsel bir nesneye-seyirlik bir şeye-dönüştürmüş olur” (Görme Biçimleri, 1986). Bir gün Meryem darbukacı Murat’a âşık oldu.Kadın özellikle âşık olduğunda erkeğe nasıl göründüğünü çok merek eder. Çünkü beğenilmek ister. Meryem de darbukacı Murat’a gönlünü kaptırdığında sevdiğine bakarak oynadı. Kendi var oluşunu Murat tarafından beğenilme duygusuna bağladı ve o gece Murat ona geldi. Murat muradına erdi.

Yemin bozulmuştu bir kez artık direnmek daha zordu. Murat da İhsan’ın yönlendirmesiyle “bak müşterilere oynarken iki baksan ne olur, bana oynarken baktın ama” diyordu. “Sensin diye baktım” dese de söz geçiremedi Meryem. Bu arada üçüncü bir hayvan daha girdi tümünün yaşamına. Artık pavyon değil, Night Club olan işyerinin kapısına bağlandı.  Beyaz bir köpek. Adı da Ghost. Üçleme tamamlanıyor. Artık son erken anlatıma geldik. Ghostölüler diyarından gelmiş, oraya dönecek, belki de yanında başka ölüleri de götürür yer altına. İhsan, oynarken az döndü diye Meryem’e kızgın. Belini kırmakla tehdit ediyor onu. Adının özelliklerini taşımıyor, öyle kimseye bir şey ihsan ettiği yok.Meryem tehditlerden ötürü değil artık Hayfa’nın kızı değil diye mutsuz. Üç ay oynatmıyor onu İhsan. “Dinlensin” diyor. Meryem döndüğünde Ghost zincire vurulmuş, artık “köle” olmuş, keneler sarmış her yanını. Meryem keneleri temizler, rahatlatır onu,ama çoktandır elinde duran bıçağın artık kana bulanması gerektiğini düşünür. Ne hayvanları ne de kendisini kurtarabilmiştir. Öykü biter, oyunun başına döner izleyici.

Meryem izleyiciye bakar: “Bakın bana! Gelmişiniz o kadar! Bakmazsanız bakıp da görmemek olur”.Meryem açıkça bizden Nezara’yı ister.Düşünmemizi, idrak etmemizi, merhamet etmemizi, gözetmemizi, farkına varmamızı. Seçim izleyicinin!