‘This isn’t a cry for attention, this is about your entitlement.’
2020’de ilk sezonu Netflix’te yayınlanmış olan “Grand Army” dizisi, Amerika’da liseli ergenlerin hayatlarını konu almaktadır. Klasik ergen dizilerinden ayrıldığı nokta Amerika’da lise okumanın ütopik kısımları dışında gençlerin kaotik hayatlarını açıklamasıdır. Dizi, Brooklyn’de liseli olan beş ana karakterin hayatlarını anlatmaktadır. Bu karakterler başta yakın gözükmeseler de dizide geçen olaylar ekseninde yolları kesişmektedir. Her bir karakter üzerinden dizi belirli toplumsal sorunlara değinmektedir. Klasik gençlik dizilerinden ayrıldığı nokta da karakterler üzerinden Amerika’da geçen sosyolojik ve toplumsal problemlere işaret edip, propaganda etmesidir. Irksal, cinsellik, kimlik kargaşası ve politik mevzularla mücadele eden Amerikan gençlerin sorunları ön planda tutulmaktadır. Dizinin ‘Youtube’da fragman yorumlarında çoğu insanın gerçek Amerikan lise hayatı gibi olduğu hakkında yorum yaptığını görmek, beni diziyi izlemeye teşvik etmişti. Yani klasik bir ergen dizisinde kendi adıma ilk defa bu kadar ortak problemle karşılaştığım için ‘Grand Army’ benim için kolay tüketilecek bir yapım olmadı. Kısacası dizi gençleri sömürmeden ve Hollywood mecazlarının arkasına saklanmadan bize gerçek bir gençlik görüntüsü ve lisenin duygusal yanlarını göstererek klasikleşmiş türlerden ayrılmaktadır.
Dizi beş ana karakterin hayatlarını ve farklı problemlerini açıklamaktadır. Gençlerin hayatlarında olan sorunların başlangıcı Brooklyn meydanında olan bombalı saldırıdan sonra başlamıştır. Saldırıdan sonra okulda “lockdown” sürecinde tanışmış karakterlerin hayatlarının değişimini ve sorunlarına değinmektedir. Yani fiziksel olarak patlayan bombadan sonra her birinin hayatı da patlamıştır. Hikaye, dizinin en belirgin karakteri olan ‘Joey’ nin hayatı ile başlamaktadır. “Slut: The Play” kitabından uyarlanmış olan kurgu, dizinin en travmatik sahnelerini içermektedir. Yazar kitapta belirli karakterin varlığı ile senaryoyu değiştirmiş ve inşasını tecavüz kültürünün ötesinde, sistematik ırkçılık, cinsellik ve etnik kimlik temaları üzerinden yaratmıştır. Joey 16 yaşında Grand Army Lisesi’nin dans ekibinin kaptanıdır bu da onu okulun popüler kızı haline getirmiştir. Joey’nin en belirgin özelliği feminist ve aktivist olmasıdır ancak insanlar onun bu söylemlerinin sadece ilgi çekmek amacı için olduğunu düşünüp ileriki bölümlerde ona karşı gelmektedirler. Annesi ve babası ayrı olan Joey’nin her liseli kız gibi dertleri ailesinden gizlice dışarı çıkmak, arkadaşlarıyla takılmak ve derslerden kaçmak olsa bile dizi boyunca verdiği mesajlar ile aslında yaşanmışlıklardan ders alan güçlü bir kadın karakter olduğunu görmekteyiz. Okulda ki çoğu kız Joey’yi kıskandığı için herkes o ne yapsa ona ayak uyduruyor çünkü kendisi okulun popüler yüzücü takımıyla da çok yakın arkadaş (George,Luke,Tim). Kendisi bir gün okulda “Free The Nipple” hareketini başlatarak arkadaşlarının desteğini kazanmıştır. Joey’nin karakter analizinin en belirgin olduğu bölüm çünkü disiplinli ve güvenlik kurallarına uyan bu devlet lisesinde ki tüm öğretmenlerine karşı gelip herkes tarafından desteklenmiştir. Öğretmeninin herkes içerisinde Joey’ye farklı ithamlarda bulunması sonucu müdür odasına giden Joey’nin müdürle olan sahnesinde ‘erkek’ müdürün Joey içeriye girince kapıyı açması bile aslında Joey’nin vermek istediği mesajı göstermektedir. Müdür okulda böyle giyinemeyeceğinin ve buranın ideolojik fikirleri yaymak için bir kurum olmadığını söylediğinde Joey ise ‘Okul uygun bir vatandaş olmamızı ve yeni fikirler dahilinde hareket etmemizi sağlamayı öğretecek kurum değil mi ? ‘ diye sorduğunda erkek öğrencilerin de aynı tişörtü giydiğini gören müdür, derste onu aşağılayan öğretmeninden herkes içerisinde Joey’den özür dilemesini istemiştir. Yani burada klasik bir ‘erkekler istediği gibi okula giyinip gelebiliyor ancak kız öğrenciler giyindiğinde sorun oluyor’ imajına karşı gelen bir liseli kızın, tek hareketiyle katı kuralları olan bu okulda ki düzeni bir nebze değiştirdiğini görüyoruz. (Bu sahnede Joey’nin tişörtünü gören siyahi bir kızın ‘ben olsam üzerinde beni öldürme yazan bir tişört giymek zorunda kalırdım’ demesi farklı ırkların farklı dertlerinin olmasına karşılık bir eleştiridir.)
So you’re all anti “free the nipple,” then he mansplains it at you, and now you’re all into it?
Joey özgür ruhlu ve istediğini istediği zaman yapan, eğlenceli ve sosyal bir kız. Bir gece üç yakın erkek arkadaşıyla sinema çıkışı binmiş oldukları takside Luke ve George tarafından tecavüze uğruyor. Burada devreye “consent” yani rıza mekanizmasının önemi giriyor çünkü ilerleyen bölümlerde Joey’nin tecavüze uğraması ile nasıl başa çıktığı anlatılıyor.
Seks öncesinde ve sonrasında rıza kavramı o kadar çarpıcı işlenmiş ki takside ki bu olayın gerçekte de nasıl olduğunu açıklıyor. Tecavüzün sanılanın aksine gizli ve karanlık mekanlarda gerçekleşiyor olması yerine, bir taksinin içinde trafiğin aktığı bir yolda gerçekleşiyor olması bunun meşrutiyetini gözümüze sokuyor. Aynı zamanda bu eylemin en güvendiği insanlar tarafından ve en güvenli olduğunu düşündüğü mekanda gerçekleşiyor olması aslında gerçek hayatın bir tasvirini göstermekte çünkü tecavüzler genellikle okul gibi güvenilir alanlarda gerçekleşiyor ve bu eylemi yapan faillerde mağdurun tanıdıkları oluyor. İşte dizinin de gerçeklikle olan ilişkisi mağduriyet yaşayan kadınların travma sonrasında ki psikolojilerine değiniyor. Faillerin, mağdurun davranışlarını, alkol tüketmesini hatta bakire olmamasını yaptıkları şeyi meşrulaştırma çabasından; mağdurun şikayetini ve ifade beyanının ciddiye alınmamasına kadar gerçeklikle olan ilişkisini görebiliyoruz. Radikal bireylerin bile bunun önüne geçemeyecekleri kadar zor bir durum olduğunu açıklıyor. O an ‘hayır’ demek bile en zor şey oluyor ve mağduriyet işkencesi olaydan sonra da devam ediyor. Joey, isteksizliğini göz ardı ederek şiddete boyun eğiyor hatta sesini çıkartmaktan korkmayan bu karakter yaşadığı olayın etkisinden çıkamayıp kimseyle paylaşamıyor. Failler yaptıklarını meşrulaştırıp belirli bir ceza almıyor ancak olan mağdura oluyor ve Joey, okuduğu okuldan faillerin yüzünü görmeye dayanamadığı için ayrılmak zorunda kalıyor.
Dizide kendi ayakları üzerinde duran güçlü kadını sembolize etmiş olan Dominique, 16 yaşında hem çalışıp hem de kardeşlerine bakan derslerinde başarılı bir öğrencidir. Hedefi kendi toplumuna faydalı bir dernekte psikolog olmaktır. Muhafazakar ve mülteci bir ailede büyüyen Dom, küçüklüğünden beri sorumluluklarının farkında olmuş ve çocukluğunu tam anlamıyla yaşayamamış biridir. Ciddi bir aile içi yetişkinleştirilmeyle karşı karşıyadır. Ancak dizi boyunca yaşadığı olumsuzlukları dert etmeyip hayallerinin peşinden koşmayı hedeflemiştir. Dizide başarılı, idealleri olan güçlü siyahi bir kadını temsil etmektedir. Mülakat sahnesinde alışılmışın dışında bir konuşma yaparak stajyer olarak istediği işe seçiliyor.
“Money isn’t everything… when you have it.”
Bu sahne, siyahi toplumun içinde bulundukları dünyada akıl sağlığının yerinde olmasının gerekliliğini göstermektedir. Daha fazla siyahi psikolog ve danışman, ezilmiş olan bu toplumun geleceğini belirler. Dom, hedeflerine ulaşmak için beyaz akranlarından üç kat daha fazla çalışmak zorunda ve anlaşılır bir şekilde buna kızmaktadır. Ama öfkenin siyahi kadınlara tanınmayan bir özellik olduğunu da biliyor : “Öfkem sayılmaz.”
Dizide ırksal sorunların ve ayrımcılığın sonuçlarını temel alan olay örgüsü, Jay ve Owen karakterleri üzerinden açıklanıyor. Saksafon çalmayı seven ve müzik alanında ilerlemek isteyen iki yakın arkadaşın, Dom’a yaptıkları eşek şakasından sonra olaya Joey’nin de karışmasıyla hayatları büyük dönüşüm geçiriyor. Jay uzaklaştırma almakla yetinirken, Owen okuldan atılıyor. Bunun sonucunda müzik kariyeri de bitiyor ve Jay okul orkestrasında Owen’ın yerine geçiyor. Jay ve okuldaki diğer siyahi öğrenciler Owen’ı desteklemek için protestolar düzenlemiş ve olayı ileri kurumlara taşımışlardır ancak okul yönetimi bu başkaldırıya hep karşı çıkmıştır. Dizide siyahi bir öğrencinin işlediği suçun yaptırımları ve beyaz bir öğrenciye uygulanan yaptırımların farklı olmasına dair bir eleştiri vardır ki buna; Joey’nin tek başına yaptığı protesto, okuldaki tüm siyahi öğrencilerin yaptığı protestodan daha çok desteklenip dinlenilmesi dahi örnek verilebilir. Siyahi karakterlerin hayatlarının ve tarzlarının farklı olduğuna, lise gibi minör bir çevrede bile bu eşitsizliklerin insan psikolojisinde ne gibi sonuçlara yol açabileceği çarpıcı bir şekilde işlenmiş. Hatta dizide “George Floyd” cinayetinden sonra spor salonunda diz çöküp yumruklarını kaldıran siyahi gençlerin ırkçılık ve adaletsizlik karşısında harekete geçmeleri etkileyici bir mesaj vermektedir. Joey, performatif bir aktivist olduğu için aynı eylemde bulunduğu an, spor salonunda ona karşı gelen sesler Joey’yi buna daha çok teşvik etmiştir. Ancak bilmediği şey kendisinin beyaz ayrıcalığının farkında olmamasıdır. Dom’un cüzdanı Jay ve Owen tarafından dalga geçme amacıyla alındığında karşı çıkan ilk kişi Joey olmuştu ancak Dom’un amacı durumu düzeltmekti. Bu olaydan sonra Joey sadece beyaz olduğu için (bir süreliğine) yardım çığlıklarının ve sözlerinin her daim geçerli olacağını düşünmüştü.
Dizi, Grand Army’nin ceza sistemindeki boşluklara da değinmektedir; denge yoktur. Jay ve Owen’ın şaka yapması, Dom’un testi geçmek için kopya çekmesi gibi basit hatalar, ‘sıfır tolerans’ kisvesi altında kariyerlerini riske atmıştır. Ancak George ve Luke tecavüz suçundan okulda rahatça dolaşırken onlara karşı bir hoşgörü havası vardı. Bu hoşgörü sadece beyaz erkekleri kapsamaktaydı. Siyahi insanların yükselişine baktığımızda geçmişlerinde Owen’ın yaşantısıyla benzer hayat tecrübeleri edindiklerini görmekteyiz. Owen gibilerin yapmış oldukları küçük hatalar, genç siyahi erkeklerin fırsatlardan mahrum kalmalarına sebep olmamalı. Jay orkestrada çalacağı gün ; “ Sadece dilimi ısırıp ömür boyu fırsatlar içinde mi yaşamalıyım, yoksa bu adaletsizliğe karşı mı gelmeliyim?” diye düşünerek nihayetinde aktivizm yolunu seçip bu haksızlığı saksafon çalmayı reddedip protesto ederek tepkisini göstermiştir. Eşitliği talep edecek uygun bir zaman yoktur.
Leila, Çin’de doğmuş ancak beyaz bir aile tarafından evlat edinilmiş birinci sınıfa giden bir kız. Ailesi onu kendi kültürleri bağlamında yetiştirdikleri için Leila’nın hep kimlik mücadelesi verdiğini ve Çin kültürüne yakınlaşmak isteme çabasını izliyoruz. Kendi sınıfındaki Çin’li kızlar tarafından zorbalığa uğraması, Leila’nın kendini bile tanımadığını düşünmesine sebep olmuştur. Onun etnik kökeniyle yaşam biçiminin aynı olmamasını, Çince bilmemesiyle alay edip ‘olması gereken kişi olmamasıyla’ suçlamaktadırlar. Leila, bu olaylardan sonra benliği ve ailesinin atfettiği kişiliği arasında sendeleyip durduğu için dizide de bu kararsızlığını hissettiriyor bu sebeple de dizinin en itici karakteri oluyor. Eylemlerinin her birinin belirli bir sonucu gerektirdiğine inandığı ve eğer işler onun istediği şekilde gitmiyorsa, hata kendisinin değil mutlaka başkasının oluyor. Psikolojik açıdan bu “ana karakter sendromu” olarak geçmektedir. Leila’nın psikolojik sorunlarının temelinde bireycilik ve benmerkezcilik yatmaktadır. Bunun sebebi ailelerin çocuklarına sen en yeteneklisisin, en başarılısın diyip kendi çocuklarının diğer çocuklardan üstün olduğunu empoze etmelerinden kaynaklanan psikolojik problemler narsist ve bencil insanların dönüşümüne sebep olmaktadır. Leila’nın kendi kontrolü dışında gelişen bir felaket senaryosuna ihtiyacı vardı. Ana karakter sendromlarından biri de insanların kendi başarısızlıklarının sebebi olarak başkalarını hatalı görmeleridir. Kendisi George’dan hoşlanmaktadır ancak George onla ilgilenmeyip, Joey ile arkadaşlığına devam ettiği için tecavüz dedikodularında bile Joey’yi suçlayacak kadar kıskanç bir kızdır. George ile ilişkisini güçlendirmek için tecavüz dedikoduların hemcinsini suçlamış ve Joey’yi suçlayarak psikolojik şiddete devam etmiştir.
-‘Woman should empower the women”
Kendi dininin, kültürünün hatta karakterini bile bilemeyen Leila, aslında ciddi psikolojik sıkıntılar yaşamaktadır ve yaşadığı kimlik kargaşasının bile farkında değildir. Sadece George ile lockdown sırasında yalnız kalabilmek için okula gizli bomba tehdit mesajı göndermiştir. Ailesi Yahudi bir aile olduğu için onların inancını benimsemeye çalışır ancak hiç başaramaz ve hep kendi kültürünü, milletini araştırıp yeni şeyler öğrendiğinde bu onu daha da delirtmektedir. Dizinin en itici , drama queeni , narsisti , psikolojik sorunları olan 14 yaşındaki bu kız bizlere, kimliğini ve kişiliğini bulma yolculuğunu çok detaylı ve sinir bozucu bir şekilde göstermektedir.
Sid, okulun yüzme kaptanı ve Harvard’dan burs almaya çalışan başarılı bir öğrencidir. Netflix’in en sevdiği karakter, kendisi eşcinsel. Onun hayatını değiştiren bomba, Harvard’a girmek için yazdığı Essay’in kendisini kıskanan bir öğrenci tarafından tüm okula yayılmasıyla başlıyor. Bu onun için önemliydi çünkü kendisine bile itiraf edemediği sırrını tüm okul sosyal medyadan öğrenmişti. Çünkü motivasyon mektubunda Amerika’da yaşayan Hint’li ve eşcinsel biri olduğunu açıklıyordu. Yine Netflix’in en sevdiği detay; Müslüman eşcinsel!
İnsanların Sid’e göstermeye çalıştığı pek çok kayıtsızlık oldu. Bunlar eşcinsel olduğunu duyuran kişiye denilen ‘önemli değil’, ‘sorun değil’, ‘seni anlıyoruz’ gibi söylemlerdi. Sid için tüm okul onun bu özelliğini öğrenir öğrenmez, marjinalize edildi ve üzerinde olan baskıyı ikiye katladı.
Sid’in hikayesinde en çok dikkatimi çeken ailesi onun eşcinsel olmasını pek hoş karşılamıyordu ve bunun Müslüman olmalarıyla hiçbir alakası yoktu. Amerikan medyası islamofobisi ile tanındığı için eşcinsel olduğunu açıklayan Müslüman bir gencin, ailesinin bunun ‘dinden’ ötürü dert etmemesi bu diziyi diğerlerinden farklı kılıyordu. Genelde ne zaman Müslüman bir aile hakkında hikaye varsa, hep baskıcı ve cahil alt tonlarda o konu işlenmektedir. Özellikle kadınlar ve eşcinseller için İslam dinini hapishane gibi resmeden çok sayıda Netflix dizisi mevcut. (Sex Education, Elite, The Bold Type..) Bu sebeple dizi yazarlarının diğer Müslüman ve eşcinsel bir genci konu alan dizilerden farklı bir bakış açısıyla yaklaşıp, dini çocuklarının varoluşuna bağlamayıp onu yargılamayan bir aile resmettiği için, çoğu yapımdan farklı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.