GazeteDuvar.com’dan Sinema Yazarı ve Film Eleştirmeni Şenay Aydemir “Covid-19 Süreci ve Sinema Sektörü” dosyamıza konuk oldu. Aydemir “sinema salonları 70’lerdeki televizyon, 80’lerdeki video dalgasını da göğüslemeyi başarmıştı” diyor.

Şenay Aydemir kimdir?

1975’te Şavşat’ta doğdu. Üniversite öncesi eğitimini Bafra’da tamamladı. 1992’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde üniversite eğitimine başladı. 1997’de üniversite eğitimini yarım bırakarak gazeteciliğe atıldı. Sinema yazıları yazmaya üniversite yıllarında yayınına katkıda bulunduğu öğrenci gazetesinde başladı. 1997-2014 yılları arasında sırasıyla Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde çalıştı. Evrensel Kültür, Milliyet Sanat, Arka Pencere ve Altyazı başta olmak üzere birçok dergide eleştirileri yayımlandı. “60’ların Türk Sineması”, “70’lerin Türk Sineması”, “Reha Erdem Sineması: Aşk ve İsyan” ve “Marka Takva Tuğra” kitaplarına yazılarıyla katkı sundu. Can Yayınları’ndan çıkan “Organik Bozukluk / 21. Yüzyılda Tembellik Hakkı” (2016) ve Ağaçkakan Yayınları’ndan çıkan “Yüz Sinema Klişesi” (2017)  isimli iki kitabı bulunuyor. Birçok film festivalinde jüri üyeliği yaptı. Halen GazeteDuvar.com’da yazıyor.

– Netflix, BluTV gibi online platformlar ve sinema sektörü tartışması yeni değil. Ama içinde bulunduğumuz süreçte mesele sinema sektörünün varlık sorununa evrildi. Başka Sinema’nın BluTV ile anlaşmasının yasal ve etik olmayan yönleri SİSAY-Sinema Salonu Yatırımcıları Derneği tarafından dile getiriliyor. Bunları saklı tutarak sormak istiyoruz; endüstride çalışan sinema emekçisi için bu gelişmenin etkisi nasıl olabilir?

Meseleye sinema emekçileri açısından baktığımızda set işçilerinden sinema salonu emekçilerine kadar herkesi büyük mağduriyetler bekliyor. Özellikle sinema salonlarının durumu süreç uzadıkça daha da kötü hale geliyor. Türkiye’de salonların yüzde 40’ının kapanabileceği konuşuluyor. Bu binlerce insanın işsiz kalması demek. Aynı zamanda sektörde çalışan insanlar açısından da sürecin uzaması, setlerin ertelenmesi anlamına geliyor. Bu da yoksullaşma demek.

– Covid19 sürecinden sinema sektörünün de salon gösterimi anlamında oldukça ağır etkilendiğini biliyoruz. Diğer ülkelerde sinema sektörü için kamunun destek politikaları geliştirdiğini görüyoruz. Sizce hükümet nasıl bir destek paketi sunmalı ki, sinema endüstrisi pandemi sürecinde yaşadığı olumsuzluğun üstesinden gelebilsin?

Açıkçası bizde henüz bu alana yönelik bir tedbir söz konusu değil. Diğer sektörlere sağlanan sigorta pirimi ertelemesi, vergi ertelemesi vb. uygulamalar sinema için de geçerli. Öncelikle sinema salonlarının ve bu salonlarda çalışan emekçilerin desteklenmesi gerekiyor. Daha sonra da sektördeki meslek birlikleriyle ortak bir çalışma yapılarak diğer emekçilere destek olunmalı. Bütün bu sürecin sonunda ise diğer alanlarda olduğu gibi sinema alanında da ciddi kamu destekleri sağlanması gerekiyor. Yani film üretimi, dağıtımı ve gösterimi için kaynak aktarılmalı. Ancak görünen o ki iktidarın böyle bir gündemi yok. Pandemi öncesinde açıklanan uzun metraj filmleri verilen Bakanlık desteği geçen yılın 8 milyon TL altındaydı. Türkiye’de sinema sektörü iki yıldır gerileme eğilimindeydi, üstüne salgın da eklenince bu yılın bir çöküş yılı olacağını, salonlar ve yapımcıların (dolayısıyla onlar için çalışan emekçilerin) bu süreçte ağır darbe alacağı aşikar..

– Covid19 engelini elbet bir gün aşacağız, o dönem sinema sektörünün nasıl şekilleneceğini ve sinema salonlarına ilginin nasıl olacağını öngörüyorsunuz?

Yukarıda da belirtiğim gibi, sektörde en ağır darbeyi salonların alacağını öngörüyorum. Salgın sonrası ilk başlarda bir tedirginlik olsa da ayakta kalmayı başaran sinema salonlarına ilginin eski haline döneceğini umanlardanım. Özellikle de gişe filmlerinin birbiri ardına vizyona girmesiyle. Ancak salon sayılarında dramatik bir azalış olması durumunda bunun her anlamda ciddi sonuçları olacaktır. Ekonomik daralma başta olmak üzere… Bu bir anlamda zaten salon bulmakta zorlanan sanat sineması için işlerin daha da zor hale gelmesi demek olur. Sanat sinemasının festivallere sıkışıp kaldığı bir döneme girebiliriz.

– Covid-19 sürecinden bağımsız olarak, şunu görüyoruz, sinema filmlerinin giderek daha fazla çevrimiçi akışım ile gösterime girdiği bir süreçten geçiyoruz. Bu durumda sinema salonları nasıl bir ortama/kamusal izleme pratiğine evrilecek?

Dönemsel olarak salon sayılarında bir azalma olacağını öngörebiliriz. Ancak 70’lerdeki televizyon, 80’lerdeki video dalgasında da benzer bir durum yaşanmıştı. Sinema salonları bu iki dalgayı da göğüslemeyi ve geride bırakmayı başardı. Bu dijital dalga bir süre daha salonlara darbe vurmaya devam etse de hem insan soyunun sosyal bir varlık olması, hem sinemanın kolektif bir sanat olması toplu seyrin öneminin azalmayacağına dair umutlarımızı diri tutmamızı sağlıyor. Öte yandan unutmamak gerekir ki 150 milyar dolara yaklaşan sinema endüstrisinin üçte biri hala salonlarda elde ediliyor. Yani ihmal edilebilir bir kalem değil henüz…