TheCultureTrip.com Film ve TV Editörü Cassam Looch, SineBlog için Türk TV dizilerinin dünyadaki popülerliğini biçim, içerik, tanıtım ve kültür ihracı yönleriyle “dışarıdan uzman bir göz” olarak değerlendirdi. Özel söyleşiyi Looch’un TheCultureTrip.com’da 1 Mart 2019’da yayımladığı “The Rise and Rise of Turkish TV” (Türk TV’sinin Yükselişi ve Yükselişi) yazısı ekseninde yürüttük.

Cassam Looch Kimdir?
Londra’da doğup büyüyen Cassam, üniversiteden Ürün Tasarım Mühendisi olarak mezun oldu. Asıl tutkusuna geçiş yapan Cassam, bir dizi web sitesi için filmler hakkında yazmaya başladı ve daha sonra Yahoo Movies UK’yi yönetti.  İngiliz ulusal gazeteleri, BBC Radio ve Metro Online için film ve TV alanında son dakika haberlerinden derinlemesine araştırmalara kadar üretimler yaptı. Halen TheCultureTrip.com’un Film ve TV Editörü olarak görev yapıyor. 8 bölümlük “Beyond Hollywood” (Hollywood’un Ötesinde) ( https://beyondhollywood.culturetrip.com/p/1) gezi/belgesel dizi projesi kapsamında Pakistan, İskandinavya, Gana ve Hong Kong’u ziyaret etti,  ülkelerin sinema / TV sektörlerini yerinde gözlemledi. Bu projesiyle çeşitli ödüller aldı.

 

Kişisel bir soruyla başlamak istiyorum. Sadece Türk TV dizilerini izleyen biri olsaydınız Türkiye ve Türk kültürünü nasıl tanımlardınız?

Ülke dışına çıkma eğiliminde olan Türk TV dizileri genellikle üst düzey çeşitlilikte. Modern diziler ya hayatın çok zengin ve varlıklı tarafına ya da suçlu / gangster karakterlerine odaklanıyor. Bu aslında diğer ülkeler ile aynı, o nedenle sadece Amerika’dan “büyük” dizileri izlerseniz, orada tüm hayatın Gossip Girls veya Sopranos olduğu izlenimini alırsınız!

Diğer taraftan, ülkede hâlâ yaygın olan zengin miras ve kültürü daha fazla gösteren tarihi dramalar var. Bence bunlar, genellikle Türkiye dışından insanların sonunda ülkeyi ziyaret ettiklerinde görmeyi umacağı türden çok renkli diziler.

Türkiye’nin ABD’den sonra en büyük TV dizisi ihracatçısı olmasının başlıca nedenleri nelerdir sizce? Sadece “sosyal konular ve güçlü kültürel temalar karışımı” diziler üretmesi mi? Ya da Batı (ABD ve Avrupa) dışında seyircinin yeni bir arayış içinde olduğunu ve Türk TV dizilerinin bu boşluğu doldurduğunu mu düşünüyorsunuz?

Batı da dahil olmak üzere izleyicilerin son yıllarda TV’yi çok farklı şekillerde tükettiğini söyleyebilirim. İçerik platformları (Netflix vb.) en iyi diziler için bir iştah yarattı ve bunlar artık tüm dünyada ulaşılabilir halde.

Türk TV dizileri (ve daha az ölçüde, filmleri) açıkça yükselişte. Gerçekten onları popüler hale getirenin dizilerin kalitesi olduğunu düşünüyorum. Kuşkusuz sadece bir avuç Türk dizisi gördüm, bu yüzden şu anda eğlence sahnesinin tamamının Türkiye’de ne kadar iyi olduğu konusunda kesin bir cevap veremeyeceğim, ama büyük diziler temelde büyük diziler olmayı hak ediyorlar.

Türk TV dizilerinin özellikle Latin Amerika’ya yüksek sayıda ihracatının bir “geçici dalga” olduğunu mu düşünüyorsunuz? Biçim ve tematik olarak Latin Amerika’nın yerleşik geleneklerine benzer TV dizilerini ihraç etmek süreklilik sağlar mı?

Hayır, geçici değil. Latin Amerika’daki izleyicilerin kendi ülkelerinde yayınlanmadan önce bile Türk dizilerini arayacakları ölçüde tema ve olay akışları açısından büyük benzerlikler taşıdığını düşünüyorum. Aşina olduğumuz temalarla doğal yakınlık vardır. Ama bence bu dizilerin hala bazı yönlerden “egzotik” göründüğünü de belirtmekte yarar var.

Batılı ülkeler için de aynı soruyu sorayım. Format açısından daha az bölüm, daha kısa süre ve tematik uyum Batı’da Türk dizilerine ilgi uyandırabilir mi? Veya kaliteli içerik, yerleşik olana biçimsel benzerlikten daha önemli hale gelebilir mi?

Türk televizyonunun Batı’da en sonunda başarılı olması için, ilk etapta çalışmasını sağlayan şeye sadık kalması gerektiğini düşünüyorum. Haftalar yerine aylar boyunca süren dizi hikayeleri bir sorun olarak görülmemeli. Bu dizilerin tanıtımı, farklı bir kitleye açılabilmek için gerçekleşmesi gereken ilk düşünce olmalı.

TV dizisi ihracatı “kültür ihracatı”na ne gibi somut katkılar yapabilir? ”Kültürel ihracatı“ sadece ”bu ülkelerden daha fazla turist çekmek” olarak görmek yeterli mi? TV dizilerinin ”kültürlerin kaynaşması“ ve hatta ”kültürel diplomasi”üzerinde de bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

TV dizisi ihracatı yoluyla diplomasinin ölçülmesinin zor olduğunu düşünüyorum, ancak daha günlük bir seviyede kesin bir etkisi var. Ekranda görülen “kültürlerin kaynaşması” genellikle belirli bir pazara hitap etmek için yapılır ve nadiren gerçekte olup bitenlerin organik gerçekliğini yansıtır. Gerçek katkının seyahat/turizm pazarında [burada önyargılı olabilirim, çünkü esasen benim anladığım ve özellik aradığım şey bunlar] ya da en azından o ülkeyi ziyaret etme arzusu uyandırmada olduğunu düşünüyorum.

Netflix’in “Hakan: Muhafız / The Protector” dizisi, Türkiye’deki “AB grubu” izleyiciler arasında bile beğenilmedi. Dahası, çoğunlukla alay edildi. Diğer ülkelerde bu diziye gösterilen tepki hakkında bir fikriniz var mı?

Bunu duymak ilginç. Dizi aslında Türkiye dışında bir izleyici buldu, ancak insanların bir başyapıt ya da görülmesi gereken bir şey olarak değerlendirdiğini söyleyemem. Fragmanlardan, daha önce bahsettiğim modern ve tarihi unsurları harmanlıyor gibi görünüyor. Dizinin, Türk TV dizilerine aşina olmayanlar arasında neden popüler olduğunu ve neden genel olarak Türk dizilerinin hayranlarını rahatsız ettiğini de anlayabiliyorum.

Bu durumu, son zamanlarda Netflix’teki “Wu Assassins” dövüş sanatları dizisini izleme deneyimim ile ilişkilendirebilirim. Ben türün büyük bir hayranıyım, o yüzden dizinin yapıldığını ve başrol oyuncusunun, seyircilerin The Raid (Serbuan Maut) ve devam filminden de hatırlayacakları, Iko Uwais olduğunu öğrenmek beni çok heyecanlandırdı. Maalesef diziden hoşlanmadım ve izlemeyi bıraktım. Netflix’in türe “binmesi” gibi hissettim, ki bu görmek istediğim bir şey değil. Uwais’in oynadığı ve Netflix’te yayınlanan The Night Comes For Us’u önerebilirim. Çok daha iyi.

“Hollywood’un Ötesinde” (Beyond Hollywood) projenizin bir parçası olarak Pakistan, İskandinavya, Gana ve Hong Kong’u ziyaret ettiniz ve orada sinema / TV sektörünü yerinde gözlemlediniz. Hollywood’u bu dört ülke sinema / TV sektörleriyle “kültürel üretim” açısından karşılaştırmanızı isteseydim, nasıl özetlerdiniz?

Bu ilginç bir teklif. Genel olarak Los Angeles ve özel olarak Hollywood, eğlence dünyasının içinde ve çevresinde, kültürlerinin önemli bir parçası olduğu için çok iç içedir. Projemizin merceğinden baktığımızda, sanırım endüstrinin dışında ya da en azından Hollywood’un ilk günlerinden hikayeler arayarak başlamalıyız. Diğer dört ülkenin tarihi, sinemanın ortaya çıkışının çok ötesine uzanıyor, ancak Hollywood film yüzünden var.

Hollywood’da ünlü ve yıldızlık kültü etrafında eşsiz bir kültür gelişti. Hollywood’u en yakından yansıtan sektörün, Nijerya’nın Nollywood’u ortaya çıkana ve Çin sinemasının henüz yeni etkisinin gelişimine kadar küresel gişeye hakim olan Bollywood olduğunu söyleyebilirim.

“Hollywood’un Ötesinde” projenizde Türkiye’yi ziyaret etmeyi düşünür müsünüz?

20 yıl önce Türkiye’yi ziyaret ettikten sonra geri dönüp ülkeyi bugün olduğu gibi görmeyi çok isterim. Türkiye’ye geldiğimde İstanbul’dan başlayacağımızı biliyorum ama yolculuk İstanbul’un ötesine geçmeli. Başka “Hollywood’un Ötesinde” gibi bir dizi yaparsak, Türkiye öne çıkacak yerler listesinin en üstüne yakın olur.