Yağmur Ekim Yılmaz Kimdir?

1997 yılında Edirne’de doğdu. Şiir, öykü ve kompozisyonları il ve ilçe çapındaki yarışmalarda dereceler aldı ve çeşitli yerel ve ulusal gazetelerde yayımlandı. Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nde okudu ve 2015 yılında Çankaya Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. Lisedeki Almanca hazırlık sınıfı eğitiminin üzerine okulun desteğiyle 2013 yılında Berlin’de ileri seviye Almanca eğitimi aldı, ayrıca ileri seviyede İngilizce biliyor. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi. “Ütopyalar Dünyası” adında bir öykü kitabı, “Üç Artı Beş” adlı bir şiir kitabı vardır. 2020 yılında “Kapı Aralığındadır Aşk” adıyla bir şiir kitabı daha yayımlanmıştır. 2015 yılında çektiği kısa film “XX”, ABD, İtalya ve Yunanistan’daki çeşitli festivallerde toplam 3 ödül ve 5 adaylık kazandı. 2019 yılında “Varla Yok Arasında” kısa filminin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendi. “Varla Yok Arasında”, İngiltere merkezli The Lift of Sessions adlı uluslararası film festivalinde resmi seçki oldu ve Pinewood stüdyolarında gösterildi.

Özel Söyleşi

Kendinizi kısa filmciliğin içinde nasıl buldunuz? Bu hayaliniz miydi yoksa hayat mı sizi sürükledi?

Hayat beni sürükledi diyebilirim. Aslında ana ilgi odağım uzun hikaye ve uzun metraj film. Amacınız bağımsız film yapmaksa, kısa filmden başka çareniz kalmıyor. Büyük yapımcılı ana akım film sektöründen ayrılmak istediğinizde, genelgeçer olmayan farklı anlatılar ve farklı senaryolarla bir yol çizdiğinizde uzun film yapacak ve dağıtacak imkanlarınızın olmadığını özellikle görüyorsunuz. Bağımsız film kültürü ne yazık ki ülkemizde yerleşik değil, bu da beni düşük prodüksiyonlu kısa filmler yapmaya itti. Ancak kısa filmde de kendi adıma keşfedilmeyi bekleyen birçok gizem olduğuna inanıyorum. Anlatmak istediğiniz bir duygu ya da küçük bir an uzun hikaye içerisinde kaybolabilecekken, kısa filmi sadece o an üzerine inşa edebiliyorsunuz. Uzun film bir romanken kısa film deneme ya da durum öyküsü gibi benim için.

Filminizle vermek istediği mesaj neydi? Bu mesajın yerine ulaştığını düşünüyor musunuz?

Kısa filmim Varla Yok Arasında’da, robotlaşan ya da modern yöntemlerle köleleştirilen insan için bir çıkış yolu olup olmadığını sorgulamaktı amacım. Bir doktor, insanlar üzerinde Pavlov’un koşullu şartlanma deneyini uyguluyor ve onları kendisine bağımlı hale getiriyordu. Biz de modern toplumda bir şekilde metaya esir olmuş durumdayız, bu nedenle hayata dair bir eleştiri de içeriyor.

Filminizin yapım aşamasından bahseder misiniz? Karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Filmin yapım aşaması yazım aşamasına nazaran daha zorlu geçti. Özellikle sahne olarak yazdığım duygunun kamerada yansıması, yani bunu başarabilmek zordu. Bilim kurgu yönelimli bir kısa film çektiğinizde, oyuncular ister istemez senaryoya yabancılaşıyor, çünkü normal hayatta karşılaşmadıkları bir durumu canlandırmalarını istiyorsunuz. Oyuncular da Eric Morris metodundansa Stanislavsky metodunu tercih ediyor ve hikaye ile verilen duygu arasında bir kopukluk oluşuyor. Oyuncuları olabildiğince senaryoyla uyumlu hale getirmek, yönetme aşamasında karakterle bütünleşmeleri için gerçek hayata uyumlu yeni hikayeler anlatmak gerekiyor. Bu da işin en zor kısmıydı. Ancak üstesinden geldik.

Filminizde ”tam anlamıyla hayal ettiğim gibi bir sahne” dediğiniz yahut “favori sahnem” diyebileceğiniz sahne hangisi?

Favori sahnem, son sahneydi.Doktor, filmimizde Pavlov’un koşullu şartlanma deneyinde zil yerine yeşil ışığı ve kırmızı ışığı kullanıyordu.  Karakterler ise filmin sonunda kobay olmaktan kurtulduklarını, özgürleştiklerini düşünürken, yolda trafik ışığını gördüklerinde bu deneyin etkisinden kurtulamadıklarını anlıyorlardı.

Türkiye’de kısa filmciliğe gereken değerin verildiğini düşünüyor musunuz? Neler yapılmalı?

Türkiye’de kısa filmciliğin yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Özellikle kısa filmin sosyal bir mesaj içermesi gerektiğine dair yaygın bir kanı var. Sosyal mesaj içeren kısa filmler iyi diğerleri kötü kabul ediliyor. Sosyal mesaj içeren kısa filmler, çoğu zaman uzun filmlere verilen değerin üzerinde değer görüyor. Ancak kısa film, bir sosyal sorumluluk projesi yeri değil, daha sanatsal anlatıların yer alması gerektiğine inanıyorum. Şöyle de bir gerçek var ki kısa film yarışmaları genel olarak sosyal bir konu üzerine açılıyor ve kısa film yapımcıları kendilerini bu içeriklerde kısa filmler yapmak zorunluluğu içinde buluyorlar,aksi halde sektörde bir çıkış elde edemiyorlar.Bu nedenle serbest konulu kısa film yarışmalarının yapılması daha yerinde olacaktır. Jürinin de aklında yer etmiş olan kısa film eşittir sosyal sorumluluk denklemini kırması ve dünya sinemasındaki örneklerine bakarak karar vermesi, kendisini sosyal büyüden kurtarması gerekiyor.

Kısa filme merak duyan ve hatta çekmek isteyenlere ne gibi önerileriniz olurdu?

Önerim, kısa filmin uzun filmden daha zor olduğunu göz önünde bulundurmaları olur. Daha kısa sürede daha yoğun ve anlatıdan ziyade hisle alakalı, sanata daha yakın bir iş yaptıklarının bilincinde olmaları gerekiyor. Kısa filmi kolaycılığa kaçmak ya da ödül kapısı olarak görmek  fikrini bir yana bırakmalarını diliyorum. Uzun metraj film yapımında dünyaca ünlü birçok yönetmen, ancak yaşlılıklarında uzun metraj filmlerinde tam olarak anlatamadıklarını düşündükleri duyguları kısa filmle anlatma yoluna gidiyorlar. Kısa filmi bir ustalık eseri olarak görüyorlar. Kısa film yapımcılarına da yaptıkları işe bu hassasiyetle yaklaşmalarını öneriyorum.

Çevrimiçi Gösterim