Kerem Mengüç Kimdir?

27 Mayıs 1998 yılında Gaziantep’te doğdu. İlk öğrenimini Şanlıurfa’nın Haliliye ilçesine bağlı Merkez İlköğretim okulunda tamamladı. Daha sonra lise eğitimi için Şanlıurfa lisesine kayıt oldu. 2016 yılında Mersin Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünü kazandı ve buraya yerleşti. Hala burada öğrenimine devam etmektedir. Mersin üniversitesinde okuduğu süre içerisinde yönetmenliğini yaptığı ‘’Zair’’ ve ‘’Ölüm Uykusu’’ adlı iki tane kısa film çekti. Ayrıca birçok kısa film projesinde ışık şefliği, yardımcı yönetmenlik, kurgu ve montaj, kameramanlık gibi birçok görevde bulundu.

Özel Söyleşi 

Kendinizi kısa filmciliğin içinde nasıl buldunuz? Bu hayaliniz miydi yoksa hayat mı sizi sürükledi?

Aslında bu sorunun net bir cevabı yok diyebilirim. Hayatım boyunca sinemaya hep ilgi duydum ancak bir sinema okulunda okumak düşündüğüm şeylerden değildi. Hep psikoloji okuyup psikolog olmayı çok istedim çünkü insan psikolojisi o derin ve karmaşık her zaman için beni kendisine çekiyordu. Tercih yapacağım gün sinema bölümünde okumaya birdenbire karar verdim ve Mersin Üniversitesine yerleştim. Sinema bana göre sadece bütün sanatları değil ayrıca bütün toplumsal bilimleri de içinde barındıran sonsuz bir evren. Psikolojik araştırmalarımı en iyi yansıtabileceğimi düşündüğüm her şeyi hayal gücümle birlikle istediğim gibi tasarlayabileceğim bir dünya. Aslında sinema asıl şimdi hayalim diyebilirim. Çünkü ne kadar da çok işin içinde de olsam yaptıklarıma hep bir şüpheyle yaklaşıyorum hala tam olarak bir yönetmen olabildim mi bilmiyorum. Tam olarak bir sinemacı olmak, yönetmen olmayı başarabilmek gerçekten zor bir iş ve bence göreceli olarak değişebilecek asla olamayacak ihtimali olan da bir durum.

Filminizle vermek istediği mesaj neydi? Bu mesajın yerine ulaştığını düşünüyor musunuz?

Hayatım boyunca çok farklı işlerde çalıştım. Çok farklı karakterlere sahip patronlar tanıdım. Patron ve işçi ilişkisi üzerine çok derin araştırmalar yaptım. Günümüz kapital sistemine baktığımız zaman sermaye işçiyi sömüren ve gittikçe yok eden bir konumda duruyor. Ancak burada şöyle bir gerçek var ki yok ettiği şey aslında kendisini var eden şey olduğu görülüyor. İşte filmim tam olarak bu parametre üzerinde kuruldu. Bir üretim süreci, bu üretimin sonunda yok oluş, her seferinde geriye dönüş ve en sonunda fark ediş ve yok edenin yok oluşu. Minimal anlamda bir işçinin üzerinde genel olarak sermaye ve işçi ilişkisi, üretimin zorlukları, Fordist üretim modeli, sistemin nasıl yaratıldığı ve karanlık adam olarak nitelediğimiz bu sistemin yaratıcıları temel noktalarımızdı. Mesaj yerine ulaştı mı ona gerçekten bilemiyorum ama biraz zor anlaşılan bir film yaptığımızı kabul ediyorum. Özellikle en büyük pişmanlığım filmin biraz didaktik yerde durması ve teknik olarak ne yazık ki istediğimizi yansıtamamış olmamız. Ancak gerek ilk filmim olması gerek bende yarattığı anlamlar açısından gerek ekipteki insanların tüm zorluklara rağmen özveriyle çalışması benim için bu filmi her zaman ayrı bir nokta da tutacak.

Filminizin yapım aşamasından bahseder misiniz? Karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Çok fazla zorluklarla karşılaştığımızı söyleyebilirim. Öncelikle mekan bulmak bizim için çok zor oldu çünkü gerçekten istediğimiz mekan bir türlü bulamadığımız bir yerde en sonunda bulunan yer harabe ve terk edilmiş bir fabrikaydı. Fabrikayı temizlemek ve çekime hazırlamak en zor yerlerden birisiydi. Özellikle oyuncu konusu da bizi en çok zorlayan yerlerden birisi oldu. Mersin’de istediğimiz gibi oyuncular bulamadık ve ana karakterlerimizi Şanlıurfa’daki iki tiyatrocu olarak belirledik. Gelen oyuncuların çok fazla olmadığı için filmi çekmek için sadece 2 günümüz vardı. Ne yazık ki olabildiğince hızlı davranmaya çalıştık ve bu bize teknik açıdan birçok zorluk getirdi. Ancak yine de bunca zorluğa rağmen ekipteki insanların özverisi yüksek tutulan moraller projeyi ortaya çıkarmaya olanak sağladı. Her ne kadar da istediğim gibi bir proje ortaya çıkmamış da olsa Zair hayatımın sonuna dek en değerli projem olarak kalacak.

Filminizde ”tam anlamıyla hayal ettiğim gibi bir sahne” dediğinizyahut “favori sahnem” diyebileceğiniz sahne hangisi?

6. Sahnede iki ana karakterimizin karşılıklı diyalogunda aralarında beliren parmaklık favori sahnem diyebilirim çünkü gerçekten özenle çektiğimiz bir sahneydi o demir parmaklık ışık oyunuyla saklandı ve bana göre filmin en çarpıcı yeriydi.

Türkiye’de kısa filmciliğe gereken değerin verildiğini düşünüyormusunuz? Neler yapılmalı?,

Gerçekten çok değerli festivaller gerçekleşiyor. Türkiye’nin birçok yerinde çok değerli kısa filmler izleyicilerle buluşuyor ve birçok yönetmen kendi PR’ını gerçekleştirmek için olanak buluyor. Birçok açıdan kısa filmciliğe önem veriliyor diyebilirim. Ancak bence burada en büyük eksiklik çok fazla filme yer verilmemesi. Yani başarılı olan ve bir festivalde ödül alan bir filme bakıyorsunuz bütün festivallerde de ödül almış ve bütün festivaller farklı farklı filmleri gösterip daha çok yönetmene ve filme yer vermek yerine aynı filmlere yer veriyor. Hepsi çok değerli filmler ancak çoğu filminde toplumsal meselelere çok değinmediğini görüyoruz genellikle psikolojik ve bireysel konular ele alınıyor bence burada festivaller çok da cesur davranamıyor.

Kısa filme merak duyan ve hatta çekmek isteyenlere ne gibi önerileriniz olurdu?

Film çekmenin, yönetmen olmanın gerçekten bir tarifini yapmak çok zor. Genel olarak baktığımız zaman dünyada gerçek manada yönetmen olmayı başarabilmiş, yönetmenliğini sanata çevirebilmiş çok az insan var. Kısa film yapacak olanlara en büyük önerim çevrelerine bakmaları gerçekten asıl değerli hikayeler hemen yanı başımızdan çıkıyor. Bol film izlemek bol kitap okumak bu işin felsefesini anlayabilmek açısından çok çok önemli ancak ne sadece okuyarak ne de izleyerek bir işi öğrenemeyiz. Onun için burada en büyük önerim bol bol denemeler yapılması bir işi gerçekten deneyimlemeden öğrenmek neredeyse imkansızdır diyebilirim.

Çevrimiçi Gösterim