Özgenur Gülerce Kimdir?

Özgenur Gülerce, 07.07.1998 tarihinde İstanbul Gaziosmanpaşa’da doğdu. İlkokul ve lise öğrenimini İstanbul’da bitirdi. 2016 yılında Mersin Üniversitesi, İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’ne girdi. 2018-2019 yaz döneminde TRT Çukurova Radyosu’nda staj yaptı. 2016 yılından bu yana Mersin Üniversitesi Radyosu’nda haber muhabirliği ve haber spikerliği yapmaktadır. Aynı zamanda bu radyoda canlı olarak yayınlanan bir radyo programının yapım ve sunuculuğunu yapmıştır. 2019-2020 güz döneminde “Yapım-Yönetim” dersi kapsamında “Zehra” adında bir kurmaca kısa filmin senaristlik ve yönetmenliğini üstelenmiştir. Yine 2019-2020 bahar döneminde ise “Yapım-Yönetim II” dersi kapsamında “Âşık Feymâni” adında bir belgesel kısa filmin senaristlik ve yönetmenliğini üstelenmiştir. “Âşık Feymâni” belgesel kısa filmi senaryosu ile 2019 yılında düzenlenen 16. Geleceğin Sineması Yarışması’nda ön elemeyi geçerek finalist olmuştur. Bunun yanında belgesel kısa filmi Jüri Özel Ödülü ile Post-Prodüksiyon desteği almıştır.
2019-2020 bahar döneminde “Yapım-Yönetim III” dersi kapsamında ise “Yeni Bir Hayat” isimli belgesel kısa filmi ile 2. belgesel kısa film yönetmenliğini yapmıştır. Birkaç kurmaca kısa filminde ise sesçi olarak görev almıştır. Şu anda Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde 4. sınıfta eğitimine devam etmektedir.

Özel Söyleşi

Kendinizi kısa filmciliğin içinde nasıl buldunuz? Bu hayaliniz miydi yoksa hayat mı sizi sürükledi?

Ben Mersin Üniversitesi’nde Radyo, Televizyon ve Sinema bölümü öğrencisiyim. Aslında radyoculuğa olan merakım vesilesiyle bu bölüme geldim, hayatımın her evresinde radyo ve tabii beraberinde beni hiç yalnız bırakmayan büyülü sesler ve şarkılar vardı. Bu işin nasıl yapıldığını öğrenecek olmanın büyük heyecanı ile bu bölümü tercih ettim fakat sinema alanına da büyük bir hayranlık duyuyordum. Elimden geldiğince radyo üzerine çalışmalar yapmayı deneyerek geçirdim üniversitedeki ilk yıllarımı ama tabii hem derslerden öğrendiklerim ile hem de arkadaş çevremin çalışmaları ile sinemaya hayranlığım daha da arttı. Film çekmenin detaylarını öğrendikçe artan ilgimle birlikte 3. sınıfa geldiğimizde ders kapsamında kısa filmler yapma imkânımız vardı ve ben de bunu tüm enerjimi vererek yapmaya, denemeye karar verdim. Bu şekilde aslında yapmayı hayal edemediğim, edemediğim diyorum çünkü gerçekten hayranlık duymaktan öteye geçebileceğimi hiç tahayyül edememiştim, bu alanda uğraş vermeye üretim yapmaya başlamış oldum. Anlıyorum ki hangi işi icra edersem edeyim kısa film çekme dürtüsünü her zaman içimde taşıyacağım.

Filminizle vermek istediği mesaj neydi? Bu mesajın yerine ulaştığını düşünüyor musunuz?

Yönetmenliğini yaptığım ilk belgesel kısa film Âşık Feymânî idi. Bundan önce bir kurmaca kısa film yapmıştım ve ilk defa belgesel yapacak olmanın heyecanı ile bu yola çıktım. Bu kısa filmi 2019 yılının ilkbaharında çektik ve büyük uğraşlar neticesinde yaza filmimiz bitmiş oldu.

Filmimizde ele aldığımız konu Çukurovalı son usta âşıklardan olan Âşık Feymânî’nin hayat hikâyesidir. Osmaniye’nin Kadirli ilçesindeki Azaplı Köy’ünde yaşayan Feymânî 78 yaşındadır ve çok fazla çırakta yetiştirerek Çukurova’da bilinen ustalardandır. Kendisinin hem TRT bünyesinde hem de başka alanlarda belgeselleri yapılmış üstüne üstlük adına Osmaniye’de her yıl şenlikler düzenlenmiştir. Saz çalarak türküler söyleyen Feymânî âşıklık geleneğinin devam edebilmesi için çok fazla uğraş vermektedir. Bu nedenle de en büyük derdimiz onun asıl bu uğraşını göstererek sinematografik bir şekilde ortaya koymak oldu. Kendisini çok iyi ifade edebilen, çok okuyan, çok yazan birisidir Feymânî. Bu nedenle biz daha çok onun en çarpıcı hikâyelerine ve türkülerine odaklanarak onun anlatmasını sağlamaya çalıştık. Çok kıymetli eserlerini, badeli âşık olma hikâyesini, bir âşık olarak aile yapısını, ne tür zorluklar yaşadığını, neler yapmayı hedeflediğini en iyi biçimde aktarmayı hedefleyerek çalışmamızı sürdürdük.

Mesajımızın yerine ulaştığını düşünüyor muyuz kısmında şöyle bir durum var. Benim için elimizden geleni yapıp en önemli konuları öne çıkararak meselemizi anlatmaya çalıştık tabii ki. Fakat ilk kez belgesel bir film çekmenin verdiği bir deneyim eksikliğinden dolayı aksaklıklar olması çok doğal. İlk kez bu alanda çalışma yapmanın neticesinde mesajımız yerine ulaştı diye düşünüyorum ve öyle olduğunu umuyorum.

Filminizin yapım aşamasından bahseder misiniz? Karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yapım aşamasında kısa filmin akışını hazırlarken 16. Geleceğin Sineması Yarışması başvuruları vardı ve kazananlara yapım desteği verilecekti. Bizde senaryomuzu hazırlayıp başvuru yapmıştık ve başvuru sonuçlanana kadar Osmaniye’ye birkaç defa gidip çekimler yapmaya başlamıştık. Hem kazanamazsak işlerimiz yarım kalmasın hem de filmimizi okulun dersi kapsamında yürüttüğümüz için final sınavlarına yetiştirme telaşı içinde erken davranmıştık. Biz çekimi bitirip kurgu sürecine başlayacakken yarışmanın başvuruları sonuçlandı ve finalist olduğumuzu öğrendik. İnanılmaz sevinmiştik ve verdikleri prodüksiyon desteği bir kısa film için çok değerli bir bütçeydi. Bunun üzerine bir de jüri özel ödülüne layık görülerek post prodüksiyon desteği de kazanmıştık. Hâl böyle olunca daha iyi ekipmanlar kiralayarak daha profesyonel bir iş çıkarabilmek için ve aldığımız ödülünde hakkını verebilmek adına filmi sıfırdan çekme kararı aldık. Şunu belirtmeliyim maddi açıdan problemlerimiz çözülmüştü fakat tekrar her şey başa sarmıştı ve insanların buna enerjisi var mıydı kısmını atlamamız gerekiyor. Âşık Feymânî’nin asla hakkını ödeyemem, her zaman bize elinden gelen desteği sunarak kapısını açtı ve bizleri misafir etti. Yalnız hem yaşını almış olmasından hem de bu tür şeylerin içinde çok bulunup çok fazla aynı şeyleri anlatmasından dolayı olacak ki yoruluyor. Dolayısıyla her şeyi tekrar etmek onun içinde bizim için de psikolojik olarak zorlayıcı oldu. Ailesi ile de röportajlar aldığımızdan insanlar da ister istemez bir bıkkınlık hali çok net hissediliyordu. Bu da bizi ekip olarak büyük ölçüde etkiliyordu. Nitekim asıl odaklandığımız Feymânî olduğundan kendisinin sıcak tavırları, âşıklık geleneği için usanmadan çabalayışını anlatma isteği bir şekilde insanlara ulaşma derdi hiç bitmediğinden bu işe dört elle sarıldık. Bu doğrultuda da aldığımız paranın hakkını vererek en iyi işi çıkarmaya uğraş verdik.

Filminizde ”tam anlamıyla hayal ettiğim gibi bir sahne” dediğiniz yahut “favori sahnem” diyebileceğiniz sahne hangisi?

Belgesel bir kısa film çekmemiz dolayısıyla her ne kadar akış planları hazırlayarak işe koyulsak da çekim ve sonrası zamanda birçok değişiklik yaşanabilmektedir. Her şey planlıydı bizim için de, fakat belgeselin en sevdiğim yanı da sürpriz olarak sizin elinizde olamayacak şekilde yaşanan gelişmelerdir. Bu belgesel kısa filmde de en sevdiğim kısım Feymânî’nin röportajlarını aldığımız mekân olmuştu. Her plan tabii ki benim için çok özeldir ama röportaj için alan düşünürken Feymânî’nin evinin hemen yanında kullanılmayan yıkık dökük bir depoya benzer bir ev vardı ve bu evin kendisinin doğup büyüdüğü ev olduğunu öğrendik. Bu bana çok anlamlı gelmişti ve o evin önünde anlattı bize tüm hikâyelerini. Röportaj çekimleri benim için çok önemliydi çünkü film içinde büyük oranda önem taşımaktadır. Sinematografik olarak da çok içime sinen bir kısımdı. Sahne olarak ele alamadığım için röportaj çekimleri tam hayal ettiğim gibi oldu diyebilirim.

Türkiye’de kısa filmciliğe gereken değerin verildiğini düşünüyor musunuz? Neler yapılmalı?

Tabii ki tam anlamıyla her şeyin dört dörtlük işlediğini söyleyemeyiz fakat çok fazla kurum kuruluş ve kişiler kısa filmcilere ellerinden geldiğince desteklerini vermeyi sürdürüyor. Bunlar yeterli olamasa da ilerleme yaşandığını düşünüyorum. En azından son yıllarda çok daha fazla kısa filmciliğin dikkate alındığını inkâr edemeyiz.

Kısa filme merak duyan ve hatta çekmek isteyenlere ne gibi önerileriniz olurdu?

Bir insanın söyleyecek bir sözü varsa ve bunu bir kişiye bile ulaştırmanın önemli olduğuna inanıyorsa ve tabii en önemlisi bunun aktarımında sinemanın en iyi araç olacağını düşünüyorsa kesinlikle elinden geleni yaparak bunu perdeye aktarmalıdır. Her zaman mükemmel şartlarda karşılanmayı beklememeliyiz hele ki film çekmek istediğimiz zaman asla pes etmeyi akla getirmemeli bunu unutmalıyız. Önüne ne zorluk çıkarsa çıksın aktarmak istediği düşünce, fikir vs. uğruna canla başla çalışman gerekir. Film çekme işi tamamen tutkudur diyebilirim. Tutkuyla aşkla perdeye yansıyacakların, bunları izleyenlerin oluşunun hayali ile yoldan geri dönmemek üzere bir maceraya atılmayı gerektirir. Kendinizi ifade etmenin en müthiş yoludur film çekmek.

Çevrimiçi Gösterim