Değerli SineBlog okuyucuları, iki yeni yapımla karşınızdayım! Keyifle izleyeceğinizi umarak vizyondakileri araştırdım, fakat pek de keyifle izleyeceğinizi düşünmediğim iki yapım bu hafta Netflix’te vizyona girdi. Biri mini belgesel dizi olan, “Fear City: New York vs The Mafia” ve bir devam filmi olan, “The Kissing Booth 2”!.  ini belgesel dizimiz 1970’lerin Amerikasını ve o dönemin başına bela olan mafya ailelerini konu almakta. Filmimiz ise iki gencin ilişkilerine mesafe girmesi sonucu yaşadıklarını konu alan bir devam filmi. Her ne kadar ilki çok başarılı bulunup ses getirse de ikincisi için aynı şeyi söylemek pek de mümkün olamıyor. Bu iki yapımda da konuların size çok bilindik ve senaryolarının pek de orijinal olmadığı hissi uyandıysa kesinlikle haklısınız çünkü öyle… İzleyeceklere keyifli seyirler diler çok daha iyi yapımlarla karşınızda olmayı dilerim.

Fear City: New York vs The Mafia

Türkçeye, “Korku Şehri: New York ve Mafya” olarak çevrilen Amerikan suç belgesel tarzında mini bir dizi olan yapım 22 Temmuz itibariyle Netflix’te yerini aldı. Konusu izleyenlerde merak ve heyecan uyandırdı, tıpkı bende uyandırdığı gibi. Fakat bu mini belgeselin izleyiciyi çok da sarmadığını ve beklentileri karşılamadığını belirterek anlatmaya çabalayacağım. Belgeselimiz 3 bölümden oluşmakta ve her bölüm yaklaşık 55 dakika sürmekte. Konusunu FBI’ın 1980′ lerde New York’ da güçlerinin zirvesindeki beş mafya imparatorluğunu nasıl yıktığı oluşturuyor. Mini belgeselde New York’ un meşhur(!) beş ailesi ve onların suç ve maceraları anlatılıyor.

Bu ailelere bakacak olursak; Gambino suç ailesi, Colombo suç ailesi, Bonanno suç ailesi, Lucchese suç ailesi ve Genovese suç ailesi; New York’ un beş ailesi. Bu beş mafya ailesi 1970’ler ve 1980’lerde New York’u kanlı yumruğuyla yönetmekteydi. Adeta New York zıvanadan çıkmıştı ve mafyanın yaptıkları cezasız kalmaktaydı. Bu düzene son verecek olan şey ise az bilinen bir yasa çıkarmak ve yeni gözetleme taktiklerin federal ajanlara yardımcı olması olacaktır. FBI  bu beş ailenin telefonlarını dinleyerek cesur bir adım atar ve onları alt etmek için planlarını oluşturmaya başlar. Yönetmen koltuğunda Sam Hobkinson’un oturduğu yapım gerçek bir suç belgeseli izlemek isteyenlerin ilgisini çekebilecek nitelikte! Keyifli seyirler.

The Kissing Booth 2

Türkçeye, “Delidolu” olarak çevrilen Amerikan yapımı genç romantik komedi filmi olan The Kissing Booth’un doğrudan devamı olma özelliğini taşıyor. 2018 yılında ilki çekilen filmin dün itibariyle ikincisi Netflix’te izleyiciyle buluştu. Filmin yönetmen koltuğunda Vince Marcello oturmakta ve senaryoda yine Vince Marcello ve Vay Arnold imzası bulunmakta. Filmimizin konusundan bahsedecek olursam, film bir devam serisi ve ilk filmi büyük bir başarı yakalamış, bu sebeple de adından söz ettirmiş bir yapım. Filmin baş karakterleri olan Elle ve Noah’ın hikayesine odaklanan yapım bu iki gencin uzun mesafe ilişkisini anlatır.

Bu mesafenin sebebi Elle’nin Harvard’ da üniversite okumasıdır fakat ikili bu mesafe ilişkisinde birbirlerine çok da güvenmemeye ve başkalarından hoşlanmaya başlarlar! İşte bu sebeple bizlere tam da ”gözden uzak olan gönülden de uzak olur” sözünü hatırlatmakta. Ben konusunu ve senaryonun gidişatını pek de başarılı bulamasam da gençlerin ilgisini çekebileceğini düşünüyorum. Evet konusu da sizlere banal gelmiş olabilir ki haklısınız, izlerken sizi heyecanlandıracak ve güzel hisler uyandıracak bir yapım değil maalesef… Oyuncu kadrosundan bahsedecek olursak; Joey King, Joel Curtney, Jacob Elordi…