Kimi filmler vardır yıllar önce izlemişte olsanız hayatınıza minik pençeleriyle bıraktığı iz eskimez; belki yıldızlarla göz göze geldiğinizde, belki sorunları ‘hakuna matata’ ile görmezden geldiğinizde yahut kendinizi bir aile büyüğünüze kanıtlarken hatırlarsınız. İşte tam da öyle bir filmle karşı karşıyayız. Fakat bir fark var; yönetmen Jon Favreaou bu filmi hatırlamamıza fırsat vermeden sinema salonlarımıza tekrar hem de çok daha realist biçimde sokuyor:
Sadece ormanların değil, çocukluğumuzun da kralı olan ASLAN KRAL!
Hayatımıza 1994 yılında doğan The Lion King, William Shakespeare’nin Hamlet’inden etkilenerek yazılmıştır. Walt Disney Pictures yapımı olan filmde ; Simba, kral Mufasa’nın oğlu ve krallığının varisidir. Kral Mufasa oldukça adaletli, mantıklı, sevilen ve oğluna çok düşkün bir kraldır. Mufasa çok geçmeden kardeşi Scar tarafından kurulan bir tuzak ile ölür. Oldukça kıskanç ve zalim olan Scar, Simba’ya babasının onun yüzünden öldüğünü söyler. Simba’nın da öldürülmesi için talimet verir ancak Simba şansının yaver gitmesi sonucu kurtulur ama vatanından uzaklaşır.
O esnada yolu zamanla en iyi iki arkadaşları olacak olan Timon ve Pumbaa ile kesişir. Bu iki hayvanın bir yaşam felsefesi vardır ve bu ‘sorun yok’ anlamına gelen ‘hakuna matata’dır’. Simba için babasını öldürmekle suçlanmanın tek kaçış yolu bu felsefeyi içselleştirip yeni yol arkadaşlarına uyum sağlamaktır. O sırada amca Scar, abisi yerine tahta geçmiş ve krallığı hiç de öngörülü olmayan biçimde yönetmektedir. Bu durumdan memnun olmayan diğer aslanlar bir çözüm yolu düşünürken Simba’nın eski dostu Nala kaçarak Simba’yı bulur. Bazı şeyleri hatırlayıp hakkı olan tahtı alması için ona destek olur.
1994 yapımlı Aslan Kral o dönemin animasyon filmleri için bir milattır. Film dünya çapında toplam $783 milyondan daha fazla gişe yaptı, 2 Akademi Ödülü aldı ve En İyi Film Yapımı – Müzikal ya da Komedi dalında da Altın Küre Ödülü’ne sahip oldu.
2019 yılında ise 3D sinema tekniği ile tekrar vizyona giren Aslan Kral acaba 1994 versiyonuna göre ne durumda?
Oyuncu kadrosu açısından eskisine oranla çok daha kaliteli olan animasyonda Simba’yı “Marslı” ve “Örümcek Adam: Eve Dönüş” gibi filmlerde karşımıza çıkan Donald Glover seslendirirken, Simba’nın çocukluk arkadaşı ve gelecekte eşi olacak olan Nala’ya ise melez şarkıcı ve söz yazarı Beyoncé ses veriyor.
The Lion King 2019’da, senaryo ve sahnelerin geçişleri açısından tamamen geçmişe sadık kalarak “neredeyse aynı” denebilecek benzerlikte.
Günümüzdeki The Lion King, görsel açıdan bir ziyafet sunarken bunu Caleb Deschanel’in usta işi sinematografisiyle sağlıyor. Film boyunca yemyeşil ormanın manzarasını, kuşların şarkılarını, çağlayan şelalenin o güzel sesini, aslanların vahşi kavgalarını, gökyüzünün tasvirini; örümceklerin gri evlerini ve sırtlanların keskin dişlerini, siyah gözlerini belgesel gerçekçiliği ile seyrediyoruz. Filmin henüz girişinde Mufasa’nın heybeti ve rüzgarın yelelerini alevlendirmesiyle tüyleri diken diken edecek türde bir dinamiklik söz konusu. Birçok müziği kulaktan kulağa aksettirildiği için tanıdık gelse de yeni versiyonuyla filmin müzikal açıdan çok daha doyurucu olduğu su götürmez bir gerçek.
Ancak tüm artıları bunlarla sınırlı kalıyor desek yersiz olmaz. Çünkü ilk film duygusal açıdan kalplerde güzel desenler bırakırken yeni Aslan Kral o kadar gerçekçiydi ki, hayvanlarımızın suratlarından duyguları okunamıyordu. Ayrıca ilk filme oranla Simba’nın çocukluğunda düşüncesizce yalnızca her şeyin sahibi olmak isteyen bir kral olmak istemesi vurgulanıyor. “Hakuna Matata” felsefesinin ise boyut atlayıp “amaçsız yaşamak” haline dönüştürüldüğünü gözlemliyoruz. Daha önemlisi, Simba ve annesi Sarabi arasındaki bağın ve aynı biçimde Simba ve sevgili Nala arasındaki duygusal ilişkinin zayıflatılarak beyaz perdeye aktarıldığı da görülüyor.
Neticeye bakacak olursak, görsel açıdan tatmin edici olan Aslan Kralımız, duygulardan uzak bir tat vererek seyircisini nötrlüyor.
Sonuç ne olursa olsun “başkaları alma peşindeyken, gerçek bir kralın hep verme peşinde olduğunu” hafızamıza nakışlayan The Lion King’e sonsuz hürmetler. Simba’nın Mufasa ile yaptığı konuşmada olduğu gibi: