KaranlikSinema.com Genel Yayın Yönetmeni, sinema yazarı ve eleştirmen Müge İbrikçi Baran ile “karanlık sinema” adını verdiği korku, gerilim, polisiye ve kara filmin gerçek hayatla ilişkisini; dergi ve internet sitesi olarak sinema yayıncılığını konuştuk ve bunlarla da yetinmeyerek “film eleştirmenliği”ni masaya yatırdık.

Müge İbrikçi Baran Kimdir?

1987 yılında İstanbul’da doğdu. Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nü bitirdi. İyi Kötü Film ve Popüler Sinema gibi sitelerin yanı sıra bazı dergilerde yazıları yayınlandı. 2013’te kurduğu Karanlık Sinema’da, kara film ve korku sineması başta olmak üzere tür sineması üzerine çalışmalarına devam ediyor.

– “Karanlık Sinema” size ne ifade ediyor? Hangi türleri “karanlık” saymak gerekir? “Sinema hayat kadar karanlık ve hayat kadar aydınlıktır” görüşüne ne diyorsunuz?

+Karanlık Sinema; korku, gerilim, polisiye gibi türlere odaklanan bir site. “Karanlık” kelimesi aslında çift anlama sahip. İlk anlamı kasvetli türlere odaklanmamızdan kaynaklanıyor. Farklı duygulara hitap etse de kanlı bir korku filmi gibi çarpık sistemi eleştiren bir kara film de karanlık olabilir ve izleyiciyi rahatsız edebilir. İkinci anlamı ise unutulmaya yüz tutmuş veya pek tercih edilmeyen, karanlıkta kalan filmlere yer verilmesinden dolayı…

Sinemada ben karanlık tarafı seçenlerdenim. İnsanlara mutluluk veren filmlerden çok karanlığı ve gerçekleri gösteren filmler daha çok ilgimi çekiyor. Mesela kara filmi hayata çok benzetirim. Çünkü siyah veya beyaz gibi keskin bir bakış açısı yerine griyi tercih eder. Sıklıkla kullanılan geriye dönüş tekniği bile hayatın içindendir. Pişman olduğumuz bir şey yaptığımızda biz de kara filmlerde olduğu gibi geriye dönüp yaşadıklarımızı tekrardan değerlendirmeye çalışırız.

– Sinema dergiciliği sizce bitti mi, yoksa güncel konjonktür gereği geri adım atmak zorunda mı kaldı?

+Şu an Türkiye’de yaşamakta olduğumuz ekonomik sorunlardan ötürü sadece dergiler değil kitap, gazete bütün matbu organlar için bir tehlike söz konusu. Yakın zamanda çok sayıda ve farklı kitlelere hitap eden sinema dergilerine ulaşmamız mümkünken dövizdeki artış matbaa sürecinden geçen bütün yayın organlarını sarstı.

Türkiye’de genel olarak sinema, izlenen bir sanat olarak algılanıyor. Oysaki gayet okumaya açık bir sanat dalı. Bunun için sinema üzerine farklı görüşleri farklı sinema dergilerinden okumak birkaç yıl önce keyifli ve umut vericiydi. Fakat son ekonomik kriz, maalesef “Don Kişot”luk yapan yazarları da vurdu. Dergiciliğin maddi getirisinin pek de iç açıcı olmadığını düşündüğümüzde bu şekilde sonuçlanması gayet doğal. Ama sinema dergiciliğinin biteceğine pek inanmıyorum. Yıllardır çok sayıda dergi kuruldu, kapandı. Yerine yenileri geldi. Bu konuda gençlerin üzerine çok görev düştüğü gibi tecrübeli yazarların gençleri desteklemesi de çok önemli. Kadrolaşma yerine gençleri de aralarına katan daha esnek dergilere ihtiyaç var. Çünkü dergicilik bir okuldur, usta-çırak ilişkisi vardır. Sinemanın yazınsal olarak gelişebilmesi ve ayakta kalabilmesi için yeni nesli görmezden gelmemek gerekir.

– Sinema temalı, özellikle sizin gibi “tematik sinema temalı” internet sitesi yayımcılığı “para için yapılacak iş mi, yoksa sinema tutkusu mu?”.  Eğer “tutku”ysa reklam almadan nasıl yürüyebilir?

+Tematik sitelerin maddi olarak pek getirisi olmuyor. Zaten tür sinemasına odaklanan siteler, genellikle düşük bütçeli ve geri planda kalmış yapımları ele aldığından genel sinema sitelerine göre kısıtlı bir hedef kitleye hitap ediyor. Bu açıdan baktığımızda tematik sitelerin maddiyatı değil doğrudan tutkuyu göz önünde bulundurmaları gerekir. Özellikle sinema siteleri ve blogların, yolculuğun en başında sadece tutkuyla yetinmek zorunda kalacaklarını bilerek adım atmalarını tavsiye ederim. Ayrıca tutkuyu hevesle karıştırmamak ve sürekliliği sağlamak gerekir.

– Film eleştirmenliğinin bugünkü anlamı nedir? Nasıl bir donanım gerekir?

+Eskiden sinema birikimi ve yazma kabiliyeti olan biri, vizyon veya festivalleri takip ederek film eleştirmeni olabiliyordu. Fakat şu anda hayatın birçok alanında olduğu gibi hem birleşme hem de ayrışma söz konusu. Vizyon ve festivaller haricinde Netflix, Amazon, BluTV gibi dijital platformlar takip edilmeye başlandı. Artık diziler hem sanatsal hem de kitlesel olarak dikkat çekiyor. Dizi eleştirmeni, film eleştirmeni, sinema tarihçisi gibi farklı sıfatların tümünü karşılamak, hepsine yetişebilmek ve kaliteli içerik üretmek pek mümkün olmuyor. Arada bazı yapımlar gözden kaçıyor veya kapsamlı bir yazı yazmak yerine sosyal medya üzerinden yorum yapılmakla yetiniliyor. Bu durum da sinema yazarlarını kısa tavsiyeler ve listeler veren bir konuma doğru sürüklüyor. Tür sineması üzerine içerik üretmek ise takip etmek ve yetişmek açısından kolaylık sağladığından şahsen her popüler yapım hakkında fikir beyan etme zorunluluğu hissetmiyorum.

Film eleştirmeni olabilmek için ilk önce araştırmayı sevmek gerekir. Tür sineması çerçevesinde cevaplarsam; türün öncül örneklerine hâkim olmak gerektiği gibi günümüz sinemasını ve diğer ülke sinemalarını da yakından takip etmek gerekir. Tercih ettiğiniz tür ile etkileşim halinde olan diğer sanat dalları, özellikle edebiyat ile yakından ilgilenilmesi faydalı olacaktır. Her filmde farklı bir dünya karşımıza çıktığından belli bir altyapıya sahip olmak lazım. Eğer II. Dünya Savaşı’nda geçen bir filmi eleştireceksiniz ona sadece savaş filmi gözüyle bakmak yetersiz olacaktır. O zaman eleştirinin içine tarih ve siyaset de girer. Sadece sinema değil sanatın bütün dalları hayatımıza giren her şey ile alakalıdır. Onun için kendini geliştirmeye devam etmek, araştırmak, okumak, izlemek ve gündemi takip etmek çok önemli.

– İnternet teknolojisinin ulaştığı noktada, mesela herkes blog açıp sinema eleştirisi yapabiliyor, sizce eleştirmenlik demokratikleşti mi, “ayağa mı düştü”?

+Eleştirmenliğin ayağa düşmesi her zaman vardı. Mesela gazetelerde normalde sinema üzerine kalem oynatmayan yazarların, popüler bir film vizyona girdiğinde köşelerinde methiyeler düzdüğü eleştirilere sıklıkla şahit olmuşuzdur. Sinema bütün sanatların içinde en yaygın kabul gören ve fikir beyan edilen daldır. Diğer sanatların geri plana düşüp sinemanın halen popüler olmaya devam etmesinde yorum yapabilme özgürlüğünün payı yüksektir.

Blog ve sitelerin, yeni sinema yazarları ile beraber farklı bakış açılarının ortaya çıkmasında önemli bir katkısı olmuştur. Kendini geliştirmeye devam edenler ve sabırlı olanlar maddi getirisi olmamasına rağmen yıllardır yazmaya, üretmeye devam ediyor. Bazı yazarlar, sanal ortamdan sıyrılıp matbu dergilerde yazılarını yayınladı. Bazıları ise video blog ve podcast gibi platformlar ile farklı bir sürece doğru geçiş yapıyor. Sesini duyurabildiğin sürece mecradan çok neyi nasıl anlattığın daha önemli.

– Eleştirinin yüzü seyirciye mi, sektöre mi, yoksa sinema sanatına mı dönüktür?

+Üçüne de hitap edebilmeyi başarmalıdır. Bunu başarıp başaramadığımızı ise en iyi olumsuz eleştiriler sonrasında anlayabiliyoruz. Bir film hakkında eksik yanlar dile getirilince yönetmen, yapımcı ve izleyiciden sizin fikrinizi çürütmeye yönelik eleştiriler ile mücadele etmek zorunda kalınıyor. Ama kötü de olsa karşı taraftan geri bildirim alabilmek sektörün ve seyircinin eleştirileri dikkate aldığının da bir göstergesi oluyor.

Eleştiriye toplum olarak maalesef pek açık değiliz. İşte bu kısım sinema sanatı açısından gelişmemizin, üstüne koyabilmemizin önüne geçiyor ve şahsen eleştiri, Türkiye’de belki de en az sinema sanatını etkiliyor.Çünkü yapılan eleştirilerden ders alınmıyor, görmezden geliniyor.

– Sinema eleştirmenliğindeki “beğendim/beğenmedim” yahut “puanlama” anlayışı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunun devamı sayılabilecek bir durum olarak yapımcılara “embedded” ve “PR’cı” eleştirmenlik hakkında fikirleriniz neler?

+Karanlık Sinema çerçevesinde cevaplarsam; filmlere puan vermiyorum. Amacım okuyucunun doğrudan puana bakarak filmi ve eleştiriyi bir kalıba oturtmasının, şartlanmasının önüne geçmek. Filmleri değerlendirirken ise genel tür kalıplarından yola çıkarak eleştiri yapıyorum. Hangi tür filmlerden hoşlananlara hitap edebileceğine değiniyorum. ‘Beğendim’ veya ‘beğenmedim’ yerine kendi türü ve alt türü dâhilinde olumlu-olumsuz taraflarından bahsediyorum.Onun için doğrudan yönlendirici bir amaç gütmenin aksine yol gösterici olmaya çalışıyorum. Fakat puanlamaya veya keskin bir şekilde filmin iyi veya kötü olduğunun direkt ifade edilmesine karşı değilim. Yazarın kişisel veya sitenin yayın politikası ile ilgili bir durum olduğundan bir tercih meselesidir.

Tanıtım odaklı sinema yazıları ile karşılaşıyoruz. Eleştirmenlikten çok hedef kitleye yapım hakkında bilgi vermek ve haberdar olmasını sağlamaya yönelik yazılar oluyor. Ama genellikle bağımsız yapımlar geri plana atılıyor. Kısıtlı imkânlar ile az salonda vizyona girebilen filmlere de yer verilse en azından bağımsız yapımların dikkat çekmesine önayak olunabilir.