Tel Aviv Üniversitesi’nden Dr. Boaz Hagin özel söyleşimizde “snuff film”lerin gerçek tarihini ve yarına ilişkin öngörülerini, feminizm, ahlaki panik, TV haberciliği, gözetleme toplumu gibi çeşitli başlıklarda özetledi: “Bugün ‘snuff film’lerin varlığı 50 yıl öncesinden daha olası!”.
Dr. Boaz Hagin Kimdir?
Dr. Boaz Hagin, Tel Aviv Üniversitesi Sanat Fakültesi, Steve Tisch Film ve Televizyon Okulu’nda lisans ve yüksek lisans film çalışmaları programlarının başkanıdır. Death in Classical Hollywood Cinema (2010), Memory, Trauma, and Fantasy in American Cinema (2012)-Thomas Elsaesser ile birlikte- kitaplarının yazarı; Just Images: Ethics and the Cinematic (2011) ve Deeper Than Oblivion: Trauma and Memory in Israeli Cinema (2013) kitaplarının da ortak editörüdür. Steve Tisch Okulu ve Am Oved tarafından yayınlanan Depth of Field kitap serisinin editörü ve SCMS’s Journal of Cinema and Media Studies‘in Yayın Kurulu üyesidir. Makaleleri Screen, Journal of Film and Video, New Review of Film and Television Studies, GLQ, Cinema Journal, Camera Obscura, Journal of Popular Film and Television ve Psychoanalyse im Widerspruch dergilerinde yer almaktadır.
Eğlence ve kar amaçlı olarak çekilen ve içeriğinde gerçek cinayet, işkence ve benzerlerinin yer aldığı öne sürülen filmlere “snuff” deniyor. “Snuff” kavramı ne zaman ve niye ABD’de çıktı?
ABD’de 1970’lerde pornografi endüstrisinde “snuff filmler”in varlığı konusunda ahlaki bir panik patlak verdi. Ancak bu tür filmlerin var olduğuna dair herhangi bir kanıt yoktu. Oxford İngilizce Sözlüğü hala “snuff”ı “bir kadının gerçek öldürülmesini içeren pornografik fotoğraflar veya filmler” olarak tanımlıyor ve 1970’lerin ortasından 1980’lerin başına kadar alıntılar yapıyor. O zamandan başlayarak ve sonrasında da, Amerika Birleşik Devletleri’nde “snuff”, daha fazla şiddetin hüküm sürdüğü, daha az zengin olduğuna inanılan ve böyle bir filmin yapımının hayal edilebileceği düşünülen “diğer” coğrafyalarla ilişkilendirildi. Bu başlangıçta, 1970’lerde mesela Güney Amerika’ydı. “Diğer” daha sonra hayali bir Doğu Avrupa’ya dönüştü. “Diğer coğrafyalar” her zaman “snuff” mitinin bir parçası oldu.
Günümüzde de “diğer” coğrafyalar hakkında aynı hayaller var mı?
Bugün, o “diğer” yerler Hollywood tarafından öyle hayal edilmiyor. Tersine Batı’daki arthouse sinema salonlarında ve film festivallerinde egzotik ve kendilerini yansıtan filmler üretmeleri bekleniyor. Cannes gibi festival müdavimlerinin ve film festivali jürilerinin beklentilerini karşılamaları gerekiyor. Bu nedenle Türkiye, Mustang ve Nuri Bilge Ceylan gibi örneklerle temsil ediliyor. “Diğer” ülkelerdeki bazı film yapımcıları pornografinin “snuff” haline gelmesi hakkında bir film yaparlarsa, bunu belki de ancak şu olasılıklar dahilinde anlamalıyız: Avrupa “extreme” filmleriyle rekabet etmek, festival müdavimlerini şok etmek, tanınırlık elde etmek veya belki de bu kadar “kötü” bir filmle Cannes’a ve film festivalleri şebekesine, “egzotik” olarak konumlandırılmaya karşı bir başkaldırı…
8MM (1999). Joel Schumacher’in yönettiği Nicholas Cage’in “snuff” film dünyasına giren bir özel dedektifi canlandırdığı film.
“Snuff” filmler aslında yok muydu?
Bildiğim kadarıyla, 1970’lerde “snuff” filmlerin varlığına dair hala bir kanıt yok. O dönemden beri, kavramın anlamının genişlediğine ve birçok insanın bunu diğer film türlerine (eğlence için yapılan, açık bir şekilde şiddetin gösterildiği ve gerçekten var olan grafik korku filmleri dahil) atfen kullandığına ve pornografiyle bağlantının zayıfladığına inanıyorum. Bağlam önemli ölçüde değişti: 1970’lerde bir film yapmak zordu (filmi basmak ve kopya yapmak için özel ekipman ve bir laboratuvar gerekliydi) ve dağıtmak filmin sinemalarda bile halka gösterilebileceği anlamına geliyordu. O dönem böyle bir film (“snuff”) bulmak anlamlıydı.
“Snuff” filmlerin varlığına ilişkin bu mit nereden çıktı o halde?
Evet, radikal anti-pornografi feministlerinin Amerikan ve belki de dünya kamuoyunu, pornografinin ne kadar ölümcül olduğunu göstermek için “snuff” filmlerin var olduğuna ve hatta Snuff (1976) gibi gülünç bir sömürü filminin aslında bir “snuff film” olduğuna ikna etmeye çalıştığı bir “hikaye” var. Bence o hikaye tuttu, çünkü hem eğlenceli hem de çok basitti. Ancak bunun çok inandırıcı olduğunu düşünmüyorum. Halk o kadar saf değildi ve radikal feministler 1970’lerde o denli etkili olamadılar.
Snuff (1976). Bir dizi sözde gerçek cinayette, bisikletçi çetesine liderlik eden bir tarikat liderinin istismarlarını anlatan “snuff” filmi.
Bir bölümü de olsa Amerikalılar “snuff” filmlerin varlığına nasıl inanabildiler?
Amerikalıların 1970’lerde “snuff” filmlerinin var olduğuna nasıl inanabildiğini açıklamak istiyorsak; Vietnam Savaşı’nın da dahil olduğu o çok şiddetli on yıl boyunca (1970-1980) güçlenen aşırı-Hristiyanlığa; gerçek veya benzetilmiş ölümler, ölümü haber yapan veya ölüme neden olan gazeteci/şovmen arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran ticari televizyon haberlerine değin çok daha geniş bağlama bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Bazı ana akım filmlerin, Network (1976) gibi bir hiciv filmi mesela, aslında bu bağlantılara işaret ettiğine inanıyorum. Tüm bu çerçevede Amerikalıların “snuff” filmlerinin var olduğuna inanmaları daha mantıklı geliyor.
Kurgusal bir ulusal TV kanalının düşük reytingleri ile mücadelesini konu alırken televizyon sektörüne eleştirel bir yaklaşımda bulunan Network (1976) filmi.
“Snuff” mitinin tarihsel olarak pornografiyle ilişkisinden söz ettiniz. Pornografi bugün de var.
“Snuff”ın bugün 1970’lerde sahip olduğu şok değerine sahip olacağından emin değilim. Eğer bu mit geri dönerse, pornografiye bağlı olacağından da şüpheliyim. 1970’lerde ABD’de pornografi aniden yasal, meşru ve modaya uygun hale geldi ve halka açık sinemalarda gösterildi. Pornografiyi şeytanlaştırmak muhafazakarların, kendisine birdenbire rakip bulan Hollywood’un ve onu sansürlemek isteyen pornografi karşıtı feministlerin ortak çıkarınaydı. Günümüzde pornografi internet üzerinden evde özel olarak tüketiliyor. Ve “Hollywood” aynı zamanda internet sağlayıcısı (ve dolayısıyla pornografi sağlayıcısı) olan medya gruplarının bir parçası bugün. Öte yandan feministler yarım yüzyıldır pornografi konusunda bölünmüş durumdalar.
2020 yılındayız. “Snuff” filmlerin olup olmadığına ilişkin bugün ne diyebiliriz?
Bugün hareketli görüntüler hemen ve kolaylıkla yaratılıyor ve yakalanabiliyor. “Snuff” görüntüler kameralı akıllı telefonlar ve CCTV kameraların yaygınlığı ile hemen internette dağıtılabilir ve farklı şekillerde para kazanılabilir durumda. Kimsenin dünyadaki tüm hareketli görüntülerin eksiksiz bir envanterine sahip olduğunu iddia edebileceğini sanmıyorum ve bugün bu nedenle “snuff”ın olası varlığını kimse kesin olarak red edemez. “Snuff” olduğu söylenen yeni videoları kişisel olarak aramadım veya incelemedim, ancak bence bu tür filmlerin (“snuff” kavramını ne kapsamda kullanırsak kullanalım) gerçekliğine dair günümüzde 1970’lerde olduğundan daha büyük bir olasılık var.
“Snuff” filmlere ilişkin inanışlar yeniden dirilirse bunun nasıl bir sosyal, psikolojik, endüstriyel bir zemini olabilir sizce?
“Snuff”a benzeyen yeni bir ahlaki panik muhtemelen bugün pornografiye bağlı olmayacak. Black Mirror, Westworld ve Açlık Oyunları gibi bilim kurgu fantezilerinden yola çıkarak, “snuff” miti yeniden ortaya çıkarsa, gözetleme ile daha fazla ilgisi olması muhtemeldir. Örneğin sosyal medya, reality şovlar, insan avına olanak tanıyan ekonomik eşitsizlik; bilim, tıp, cezaevleri ile diğer disiplin ve cezalandırma biçimlerinin özelleştirilmesi; yapay zeka, robotik, klonlama, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik yoluyla insan simülasyonları; popülist rejimlerde medyanın kullanımı, bilgi-eğlence (infotainment), gerçek-sonrasılık (post-truth) ve “sahte haberler” çağında gazeteciliğin ve televizyon haberlerinin durumu… “Snuff” paniğini diriltecek unsurlar bunlar olabilir artık.