Diziyi izlemeye başlayıp bitirdiğim güne kadar aklımda hep bir soru vardı. “Deniz karakteriyle kendimi çok mu bağdaştırıyorum acaba?”

Bu yazıya başlamamdaki en büyük etkende bu soru aslında. İzlenilen bir dizi ya da film de ne olursa olsun kendinden bir karakter, bir eşya, bir bir şey bulmak izlediğin şeyle arandaki bağı güçlendirir, izlemek için izlemek olmazsın da denebilir buna. Naçizane bir izleyici yorumu olarak görün bunu siz.

İlk ve Son’dan bahsedecek olursak…Eminim ki Özge Özpirinçci(Deniz) ve Salih Bademci’nin(Barış) dizideki performanslarını takdire şayan bulmayan yoktur. Bir aşk hikayesinin ilk ve sonunu görüyoruz dizide, hissediyoruz aynı zamanda. Aşk nasıl çıkıyor karşımıza, nerde buluyor bizi ve bizi nasıl alıp sonra ne hale getirip en sonunda ne halde bırakıyor?

“İki iyi insan birbirine cehennemi yaşatıyorsa onlar hala iki iyi insan mıdır?” diye soruyor Deniz Barış’a.

Çünkü bilmiyor, iyi insan olmakla iyi eş olmak iyi ebeveyn olmak aynı şey mi, değil mi. Sevgi, aşk her şeyi çözer zannediyor ya da öyle olmasını istiyor. Sadakatsiz babası yüzünden erkeklerden nefret etmiyor ama güvenmeyi bilmiyor. Barış’ı çok seviyor ama aptal yerine konmak, ona yalan söylenmesi, hayatına karışılmasına karşı olan tutumu sevgisinin önüne geçiyor. Net olduğunu düşünse de kafası hep karışık, mantığıyla hareket ettiğini savunsa da duygusal…Kendi içinde olan bir savaşı var ama bu savaş için güçlü mü, güçsüz mü emin değil.

Dizinin çarpıcı(hatta bence en çarpıcı) bir kavga sahnesinde Deniz Barış’a “Sen benim seni senin istediğin gibi sevmediğim için sevmediğimi düşünüyorsun” demişti. Sevmenin nasıl bir istenme şekli olabilirdi ki diye düşündürttü bu bana. Sonra fark ettim, sevgi kendini insanda nasıl yer ederse dışarıya vuruşu o kadar ağır ve kaçınılmaz oluyordu. Kimyasını bozmuştu bu sevgi Deniz’in. Evlilikten korkarken bir anda evlenmişlerdi ebeveyn olmaktan hep kaçarken bir anda anne olmak onun en büyük şansı durumuna gelmişti. Ama Barış’dan onu ayıran en büyük özelliği ise sevgisini haykırmıyor oluşuydu, bağıra çağıra söylemiyordu ben seni çok seviyorum diye. Ama seviyordu, kendisini yok sayacak kadar seviyordu.

Ve tabii ki ayrılık, kaçınılmaz son. Aşk, sevgi, ihtiras hiçbir şeyi çözmediği gibi onların sorunlarını da çözemedi. Barış hassas, duygusal ayrılığı kaldıramadı dağıttı kendini. Sevgisini bağırdığı gibi acısını da bağırdı, peki Deniz…

Deniz sustu. Kimsenin onu anlamasını beklemeden, kimseden yardım istemeden sustu. Gizli gizli ağladı, Barış’dan hep kaçtı. Onu görmezsem sevdiğimi de unuturum diye düşündü belki de. Unutabildi mi, kim bilir…

“B-Yarın ne olacak Deno?
D-Yarın olmaz belki de…”