“Schreber kesinlikle bir yazar, ama bir şair değil. Bize yeni bir deneyim boyutu sunmaz” diyor Jacques Lacan, Psikoz üzerine olan Seminer 3’te (akt. Bruce Fink). Ben de bu yazıda yazarlıktan şairliğe yükselmeye çalışan, psikoz içerisinden psikozla birlikte kendine yol arayan, yani Arthur Fleck’ten Joker’e giden yolu aktarmaya çalışacağım. Öncelikle yazıya Lacancı psikanalizle başlayalım.

Lacan’da üç yapı düşüncesi vardır; Nevroz, Psikoz ve Sapkın. Özne ile Öteki ilişkilenmesi açısından söyleyecek olursak, Nevroz’da bastırma, sapkında inkar etme, psikozda ise men etme vardır. Psikozda men etme, Öteki’nin radikal bir biçimde dışarıda bırakılmasıdır. Burada dışarıda bırakılan şey, temel bir meseledir, Simgeseli, Öteki’ni yani babayı içerir. Bu “Baba-nın-Adı”dır.

Çocuk doğar… Doğduğu andan itibaren anne ve çocuk arasında bir bağ vardır, bu bağ annenin çocuğa kapılmasına ve çocuğun annesi tarafından yutulmasına kadar götürebilecek bağdır. Ancak bu bağın arasında biri girer, o aslında “kurtarıcı” olduğu söylenen, yasa koyan babadır. Baba neden kurtarıcıdır? Çünkü annenin arzusundan çocuğu, çocuğun arzusundan ise anneyi koruyan, ayrımı koyan konumundadır. Bu konum, engel koyanın, yasaklayanın alanıdır; kimin ne yapacağını, nasıl davranacağını tayin edenindir.

Lacancı Psikanaliz ve Psikoz

Psikoz meselesine dönelim. Psikozun en temel özelliği, kesinliği barındırmasıdır. O nevrotik gibi şüphe etmez, o “sanmaz”, onda “gibilere” yer yoktur, psikotik için görülen ve duyulan her zaman bir şey ifade eder, etmese bile “bu özelliğe” anlam atfeder. Etmediği anda da kendini özel bir konumda olduğunu belirtir; ya seçilmiştir ya da istenmemiştir. Bu “seçilmişlik” ya da “istenmemişlik” durumlarında muhatap doğrudan kendisidir. Bu onun için bir mesajdır, anlamı büyük, hayatını etkileyecek mesaj… Örneğin Schreber, kendisini Tanrı’nın kadını olduğunu ve yeni bir ırk yaratacağını; bu durumdan dolayı “annesi gibi” göğüslerinin çıktığını, vücudundan ışıklar yayıldığını söylüyordu. Lacan’ın sözlerine başvurarak bu durumu aktaracak olursam, o Seminer 3’te şöyle demişti: “Psikotik bir bütün olarak söylem fenomeni tarafından fethedilmiştir”. Ancak bu fethedilmeye karşılık Lacan, kendi içinden ve kendisi için Schreber’in dünyada bir rol bulmayı başardığını belirtir, o bu durumu psikotik sürecin nihai noktası olarak tanımlamıştır.

İnsan yavrusu, ayna evresiyle birlikte algılarının, duyumlarının ve duygularının kaosuna bir yanıt arar. İmgesel düzendeki bu kaos, simgesel düzenin onun üzerine yazılmasıyla yeniden yapılanır, üzerine yazılır. Bu durumdan dolayı dil, insan yaşamında daha baskındır. Burada vurgulamak istediğim nokta, psikozda bu üzerine yazımın olmayışıdır; yani simgesel düzen ‘men edilmiştir’, kastrasyon kabul edilmemiştir ve Baba-nın-Adı özne üzerine etkisiz olmuştur. Bu men etme, kabul etmeme durumundan dolayı simgeselin yerinde imgesel vardır, daha baskındır; bu yüzden de psikoz çok iyi bir taklitçidir. Bu taklit sayesinde bir psikotik, çevredeki diğer insanlar sayesinde onlar gibi konuşabilir, metafor kullanabilir; ancak psikotiğin bu konuşması eksiktir, dilin temel yapısı bu konuşmada yoktur ve yeni metaforlardan yoksundur. Lacan bu durumun, temel metaforun eksikliği nedeniyle olduğunu belirtir; babasal metaforun eksikliği. Baba metaforunun eksikliği, psikozun dil ile ilgili sorunlarının olduğunu gösterir. Örneğin bir anlam zincirinde duyduğu ses ya da görüntü, onda rutin olan zinciri koparır. Burada dil ve anlam ilişkisi, Gerçek’ten gelmiştir. Psikotikte kelimeler, başka anlamlara gönderme yapmaz, onlar için kesinlik vardır. Anlamlara gönderme yapmamasının bir sonucu da, psikotiğin sürekli tekrar içinde oluşudur, burada açıklamanın yerini tekrarlama almıştır. Açıklama bir anlam uğraşıdır, tekrar ise taklittir. Anlam uğraşında arzuya yer vardır, tıpkı bir nevrotik gibi; ancak tekrarlamada arzudan söz edilemez. Bruce Fink’in belirttiği gibi, dilin yapısının kayıp olduğu yerde arzu da kayıptır. Bastırmanın olmadığı yerde, arzu ve soru da kayıptır.

Psikotikte simgeselin imgesel üzerine yazılamadığını, öznede kaydedilemediğini belirtmiştik. Bu konuyla ilgili bir diğer durumda psikotiğin etrafında sürekli rakiplerinin, düşmanlarının olmasını sağlar, sürekli onun konumunu gasp etmek istedikleri düşüncesi vardır. Lacan bu durumu, “Hasta, Öteki’yi edinemediği ölçüde, sadece imgesel ötekiyle karşılaşır. Bu öteki onu olumsuzlar, kelimenin tam anlamıyla onu öldürür” sözleriyle açıklar.

Peki bir psikoz nasıl tetiklenir? Psikozun meselesi, imgesel ve Gerçek’te yaşanır. Ne zaman imgesel düzen sarsılır, öznenin jouissance’ı bedeni ele geçirir, onu işgal eder, işte o zaman psikoz özne ele geçirilir. Bu nedenle psikotik ani eylemlere yatkındır, onda hiçbir şey bastırılmamıştır bu nedenle de, ona söylenenler kesindir, yaptığı da aşikârdır.

Arthur Fleck, Ad ve Kahkaha

Şimdi yazının asıl meselesine, Joker filmine bakalım. Joker, psikozu tetiklenmemiş bir kahramanın hikayesidir. Onun kahkahası onu tetiklenmeden koruyan zırhıdır, Arthur Fleck’ten Joker’e giden yol, psikoz içinde psikozun üstesinden gelmek demektir. Bu durumları şimdi açalım.

Filmde, Arthur en başta şunu söyler:

“Annem dünyaya gülme ve kahkaha getirdiğimi söyler”

Bu söz, yazının başlarında belirttiğim anne-çocuk ilişkisini özetler niteliktedir. Bu söz çocuğun annesine arzusuna kapılmasına, adlandırılmasına imkan tanıyan bir sözdür. Nitekim filmde annesini öldürene kadar Arthur bu bağı korur. Annesinin Thomas Wayne olan mektupları takip etme, Arthur için annesinin arzusunu sürdürme girişimidir ancak ne zaman mektubun içeriğini öğrenir, Penny Fleck’in “Ben ve oğlumun tek umudu sensin” yazdığını görür, o zaman annesi ve kendisi arasında ki bağ sarsılır. Bu öyle bir sarsma ki, annesi onu öldüreceğinden korkar. Peki Joker filminde Penny Fleck’in mektubu ve Arthur Fleck tepkisi neden önemlidir? Çünkü Arthur’ın konumu (anne-çocuk bağı içerisinde olan konumuna bir üçüncü girmiştir), o an Gerçek’te rakibi tarafından(Thomas Wayne) işgal edilmiştir. Lacan, bu durumu, psikozun konumunda Öteki yerine öteki’nin olmasını ve o anı, ‘ölüm’ olarak açıklamaktadır. Yani burada mevcut bulunmayan, işlenmemiş bir gösteren Gerçek’te geri dönmüştür.

Arthur konumunun farkındadır, “İnsanlar benim varlığımdan rahatsız oluyor, tuhaf olduğumu söylüyorlar” ve “Sanki kimse görmüyordu. Ben bile var olup olmadığımı bilmiyordum” derken, “Herkes sanki yokmuşum gibi davranıyor” cümlesini kurarken bile -Simgesel’de olmayan- içinde bulunduğu mevcut, sabit konumu vurgulamaktadır. Bu konum, toplumsal ortamda bile onun için özeldir; örneğin, bar sahnesinde konuşan adama gülerken Arthur gülmez, sadece diğerlerini taklit eder, not tutar (Trende öldürdüğü 3 gencin ardından, gazete manşetlerinde kendisin görür, dünyada artık bir yer edinmeye çalıştığını anlar. Onun için dünya üç zengin piçten kurtulmuş, geriye 1 milyon kişi kalmıştır).

Joker için taklit önemlidir, insanları eğlendirirken, canlı yayına hazırlanırken, halisünasyon görürken bile başvurduğu şey taklittir, onun dil üzerinden katacağı bir şey yoktur ancak filmin sonuna doğru izleyenler, onun dünyaya aslında neyi kattığını görürüz. “Hayatımdaki en büyük amacım bu soğuk ve karanlık dünyaya kahkaha getirmek” sözü dünyada artık bir söz sahibi olduğu anlamını barındırmaktadır.

Gerçek’te Dönen Rakip…

Mektup konusuna geri dönelim. Arthur annesinin durumunu öğrenmesinin ardından babası zannettiği Thomas Wayne’in peşine düşer, yani rakibinin. Öyle ki gazetede gördüğü fotoğrafını muntazam bir şekilde koparır. Daha öncesinde de zaten televizyonda gördüğü Thomas Wayne’in “Hayatlarımızla bir şeyler yapabilmiş şahıslar yapayanları her zaman palyaço gibi görecek” sözü aklındadır. Babasıyla bir tuvalette karşılaşmıştır Arthur, babası olduğunu Thomas Wayne söylemiş, o da Penny Fleck’in bir akıl hastası olduğunu belirtmiştir. Arthur sesini yükselttikçe Thomas Wayne sinirlenir ve ona yumruk atar. Burası filmin bir diğer kırılma noktasıdır, çünkü kesinliğin öznesi olan Arthur, hastaneye giderek bu kesinliğe bir değer daha katmak istemektedir. Belgeleri bulur, evlatlık olduğunu öğrenir ve annesinin “Hiç ağlamazdı, hep gülerdi” sözleri kulaklarında yankılanır. Arthur için artık bağ yoktur, artık tamamen bağ kendisi ve kahkahası arasındadır. Öyle ki, bu durum Arthur’u “Hayatımın trajedi olduğunu düşünürdüm ama artık lanet bir komedi olduğunu öğrendim” diyerek Penny Fleck’i yastıkla boğmasına kadar götürür.

Filmin sonlarına doğru Arthur, annesinin ölmesini kutlar, annesiyle birlikte izlediği “Murray Franklin Show”a davet alır ve orada yapacaklarını taklit üzerinden tekrarlar. Arthur, Murray Franklin’den kendisini “JOKER” olarak tanıtmasını ister ve sahnede nasıl intihar edeceğini son kez kuliste tekrar eder. Ama beklenen olmaz, Joker “Kaybedecek bir şeyim kalmadı, artık kimse bana zarar veremez” diyerek üç genci öldürdüğünü itiraf eder, hayatının komediden ibaret olduğunu, komedinin öznel olduğunu belirtir. Murray Franklin ile tartışmaya giren Joker, “Her şeyi bilen bu sistemde yanlışa ve doğruya siz karar veriyorsunuz. Aynı şekilde neyin komik olup olmadığını da” diyerek Öteki ile olan meselesini yine bize aktarır. “Akıl rahatsızlığı olan yalnız biriyle, onu dışlamış ve terk etmiş bir toplumu karıştırırsan ne olur?” diye sorar Arthur, ardından “Hak ettiğini alırsın” cevabını verir ve canlı yayında Murray Franklin’i öldürür.

Psikoz İçinde Psikozdan Korunmak…

Burada yeni bir isimle karşılaşırız, Joker. Yazının başında belirttiğim gibi, Arthur Fleck ve kahkahası bir yazar ve yazıları gibidir (Burada vurgulanması gereken bir diğer nokta da Arthur’un defteridir, çünkü içinde Gerçek’i de barındırır. Defterde Arthur’un cinselliği vardır, dil bozuklukları vardır, en önemlisi kim olduğu yazılıdır). Ancak programın sonundaki Joker, artık bir şairdir, kendi şiiri, kendi kahkahası ve kendi amacı vardır. Onun amacı “Hayattaki en büyük amacım bu soğuk ve karanlık dünyaya kahkaha getirmek”tir. (Joker’in bu amacı, ABD’li akademisyen Theodore Kaczynski’nin yani “Unabomber”ın amacıyla paralellik gösterir ama Kaczynski’nin eylemleri psikozunun tetiklenmesiyle ortaya çıkar, Joker’de tetiklenme yoktur, onu koruyan kahkahasıdır)

Arthur’un “Annem dünyaya gülme ve kahkaha getirdiğimi söyler” sözündeki iz ile son sahnede ayağının bıraktığı kanlı iz aynı değildir, çünkü artık o Arthur değil Joker’dir. O yeni bir isim bulmuştur kendine, fiziksel babayı ve simgesel babayı kabul etmeyerek, kahkahasının üzerine bir de ismini eklemiştir. Psikotikteki iki yoldan birisidir bu. Birisi dünyaya bir şey eklemek, diğeri ise dünyadan bir şey çıkarmak. Arthur Fleck, burada “Joker ve kahkahasını” eklemiştir dünyaya, tıpkı James Joyce’un dünyaya eklediği yazıları gibi. Yazıları nedeniyle Lacan’a göre Joyce, psikoz içinde psikozdan kendisini koruyan tek insandır (-filmde gördüğümüz kadarıyla- Joker’de artık psikoz içinde psikozdan kendini korumuştur).

Joker’in Kahkahası ve Sinthome

Burada ele almamız gereken bir diğer nokta, Lacancı psikanalizdeki “Sinthome” meselesidir. Lacan’ın Borromean düğümü birbirine zincirli üç halktadan oluşmaktadır: Gerçek, İmgesel ve Simgesel. Bu halkalardan birinin kopması, diğer iki halkanın da dağılmasına sebep olur. Ama Lacan, Sinthome üzerine olan Seminer 23’te, Borromean düğümünde dördüncü bir düğüm daha varsayar, buna da “Sinthome” adını verir. Ona göre, Sinthome’un varlığı, Gerçek, İmgesel ve Simgesel’in esrarengiz bağını varsayan durumun kendisi tarafından ima edilen şeydir. Gerçek ve İmgesel’in alanında bulunan dördüncü düğüm Sinthome, psikozu “psikozdan” koruyandır. Bu nedenle Joker’in gülüşü ya da Joyce’un yazısı onların Sinthome’udur. İkisi de varlığını sürdürmek için “babayı” ayakta tutmak zorundadır, Joyce Sinthome üzerinden bunu yazılarıyla yaparken, Joker ismiyle ve kahkahasıyla yapmaktadır.

Lacan, 1976 yılında Sinthome seminerini işlerken James Joyce’un yazış tarzını ele alır. Ona göre, Joyce’un yazdıkları ona dayatılmış gibidir, ancak o sabit kalmamaktadır, kelimelerle oynamaktadır, dayatılan şeyi bozmaktadır. Filmde ise Arthur Fleck, bu durumu defterine yazdıkları üzerinden ve kahkahasını sürdürmeyip derin bir nefes alarak onu durdurarak yapmakta, hem fiziksel hem de simgesel babayı yok etmek için kullanmaktadır. Yani Joker, en başta annesi tarafından dayatılan “mutlu” kimliğini ve “dünyaya gülme ve kahkaha getirdiği” amacını filmin sonunda bozmaktadır.

Son söz olarak… Arthur Fleck’ten Joker’e giden yol önemlidir; bu yol psikotik öznenin yazarlıktan şairliğe giden muhteşem yolculuğunun bir özetidir.

Yararlanılan Kaynaklar:
*Lacancı Psikanalize Bir Giriş – Bruce Fink
*Delilik Nedir? – Darian Leader
*MonoKL Lacan Seçkisi
*Psikanaliz Yazıları – Psikoz Sayısı