Yarattığı şok etkisi gereği, alımladığı form, sanatın kendisinden önce gelir. – Walter Benjamin

Baudrillard, tüm dünyayı insanlığın henüz hiçbir düşünce biçimi tarafından bozulmamış olduğu başlangıç noktasına geri dönmeye ve dünyayı yeni baştan kurmaya davet ediyor (Adanır, 2010: 34). Bu geri dönüş, “attualita” — “güncellik” düşüncesini, zamandan geri kopartma ile mümkün olabilir. “Zamana Aykırı Bakışlar” adlı denemesinde, Nietzsche’nin önermesi, çağın aydınlarının zamana aykırı olması gerektiğidir. Alternatif medyaya has bir duruşla “medya yapma” eylemini gerçekleştiren “fanzinler,” İngilizce ‘fanatic’ ve ‘magazine’ kelimelerinin kısaltmasıyla oluşan, profesyonel baskı ve yayın tekniklerine alternatif olarak fotokopi makineleri ile çoğaltılan baskı materyaldir. Fanzinler, Batı’da olduğu gibi bizde de ana akım medya sınırlarına karşı dolaşıma girerek, zamanın duygularımızı ehlileştirdiği “gösteri” otoritesinin karşısında “ayak bağı” olmayı başarabiliyorlar.

Alternatif medya dünyası, azami ölçüde zor anlaşıldığı açık olduğundan bu tür yayınların herhangi bir sanat kalıbına girmesi olanaksız görünüyor. Berkley Barb’ın editörü olan Armstrong (1981), alternatif medyanın toplumsal hareketlerdeki rolünü inceleyerek, “bağımsız muhalif basın”ın toplumsal hareketler için bir tür megafon olma rolünü kronik olarak kaydeder. İlk araştırmalar, ana akım medyaya bir alternatif sunan bağımsız yayınların sabit bir resmini ortaya koyarken medya araştırmacıları sık sık konuya geri dönerek ek faktörlerden bahsederler. Bu araştırmacılardan Atton (2002), alternatif medyanın, Jurgen Habermas’ın (1974; 1989) ortaya koyduğu kamusal ve özel alan olarak nitelendirdiği yerlerde üretilmediğine dikkat çekmektedir.

Adını kışkırtıcı ve tartışmalı içerikleri, neo-noir görüntülerle kolajlayan yönetmen Abel Ferrara’nın bir filminde geçen Dog Juice —bir nevi ‘ucuz olan nesne; içecek, sanat, argüman’—  söyleminden alan aperiyodik fanzin, ikinci sayısını “aktüaliteye başkaldırı” altbaşlığı ile bilinmeyen bir okur kitlesine sunuyor. Walter Benjamin kendi zevki için yazmakta olduğu “Pasajlar” için Ulusal Kütüphane’de saatler geçirmesine rağmen entelektüel üretimini Berlin ve Paris’teki müdavimi olduğu kafelerde gerçekleştirdiğini söylemektedir. Diğer bir deyişle “Flanör” Benjamin, zamanın ötesinde duruşuyla ‘coffeehouse’larda çalışanların öncüllerinden biri gibi duruyor. Paul Klee’nin bir tablosunun isminden esinlenilen “Angelus Novus (Yeni Melek)” dergisi ve dışavurumcu alt kültür fanzinlerinden ilham alarak yayınlanan Dog Juice’un özellikle şehrin alternatif noktalarında bulunmasına bu nedenle şaşırmamak gerekiyor.

Foucault terminolojisinde ‘heterotopya’ olarak adlandırılan, bir tek gerçek mekânda birden fazla zaman ve mekân barındıran sahneler, “fanzin” nosyonunun ruhuna uygun bir şekilde yazınsal anlatıda buluşuyor.Bu bağlamda, Camus’nün “sanatçının aktüaliteye başkaldırısı”nı tartışan Dog Juice Fanzin; sinema, müzik, edebiyat, sosyoloji ve iletişim gibi birçok disiplini bir araya getirerek tasarım anlamında genel estetik pratiklerinden uzaklaşmaya çalışan bir yayın olarak dikkat çekiyor.

İletişim teknolojilerinin kendine has bir deneyimle harmanlanan “Dog Juice”, medya teknolojilerinin böylesine arttığı bir evrede, ana akım medyada yer alamayan metinler ve görsellerle bir araya gelen çalışmalar aracılığıyla bir bakıma -kendi medya-sını oluşturuyor. Zira, Barthes’in “mitler” çalışması örneğinden hareketle, alt-kültür de kendi ideolojisinin oluşturduğu yayınları ‘göstergeler’ aracılığıyla yeniden üretmeyi sürdürecektir.

_______________________________

[*]‘Dog Juice’ fanzin, ilk baskısıyla İstanbul’da dolaşıma girdi. Taksim’de Mephisto, RobinsonCrusoe 389 Kitabevi, DeForm Müzik ve Kontra Records [Plak]; Kadıköy’de ise Mephisto, Yolda Sahaf, 26A Cafe, BorisComics&Records, Sub Dükkan, 6:45 Dükkan, Akademi Cafe Kitabevi Kütüphane’de yer alıyor. Çok yakında diğer şehirlerde dağıtılması planlanan fanzinin güncel dağıtım noktaları için dogjuice.net adresi takip edilmelidir.