‘’Hayatımda hak etmediği sürece kimseye yamuk yapmadım. Anladın mı? Bu dünyada sahip olduğum tek şey cesaretim ve verdiğim sözler. Kimse için de sözümden dönmem!’’
1983 yapımlı bir Brian De Palma filmi Scarface. Para hırsı, güç yarışı, adaletsizlik, iktidar olma yolunda her şeyinden olup her şeyi kazanan bir adamın filmi. Aslında özgür olma amacıyla savaşıp sonunda köleliğe kavuşturan bu yapımın senaristi Oliver Stone. Al Pacino ise bu yolda bize oyunculuk resitali sunmuş, adeta şov yapmış aktörümüz. Hırs, risk ve zekanın en güzel harmanını sunan bu filmde günümüzden pek çok kareyle tevafuk edebileceğiniz garantili. Filmin içeriğine gelecek olursak:
Tony Montana (Al Pacino), Castro’nun hapishanesinden kurtulur ve Carter tarafından yakalanır. Diğer suçlularla beraber Florida’ya gönderilir. Tony için ABD özgürlüklerin ülkesidir ancak şehre gittiğinde işlerin düşündüğü gibi olmadığını fark eder.
“Bu ülkeye ilk geldiğinde, önce para kazanmak zorundasın. Para varsa gücün vardır. Gücün varsa da kadının…”
Tony bu mottoyla yola çıkar. Demek ki güç, para demektir ve bunu kazanmak için her yol mübahtır.
Oldukça riskli tartışmalardan sonra bir uyuşturucu işini dört arkadaşıyla yapmak üzere yola koyulur ve işin sonunda bir arkadaşını feda etmek uğruna da olsa başarıyla tamamlayıp patronu Frank’in önce gözüne sonra evine girer. İşte orada tanışır hayatının kadını Elvira Hancock (Michelle Pfeiffer) ile. “Patronun kadını” sıfatıyla tanıştığı bu kadınla yakınlaşmasını hiç sorun etmeyecek kadar kendine güvenir. Çünkü Tony Montana yani namı-diğer Scarface’dir. Kendine sınır koymaz, daima doğruyu söyler ve var olan engelleri üstüne basıp geçilecek birer gölge olarak görür:
-Elindekilerle yetinmelisin Tony.
-Sen yetin. Ben hak ettiklerimi istiyorum.
-Neyi hak ediyorsun peki?
-Dünyayı dostum. Ve içindeki her şeyi.
Aradan yıllar geçer ve Tony statü olarak yükselir. Patronun en iyi adamlarından biri olur. Ticari zekası ve ikna yeteneği ile pazarlık yaptıkları ortakların çoğunu ikna eder. Öngörüsü ile neler olup biteceğini çok geçmeden kestirebilmektedir. Yine bir gün oldukça büyük bir iş görüşmesine patronun sağ kolu Omar ile gider. Görüştükleri adam Sosa, Omar’ın muhbir olduğu haberini alır ve onu öldürtür. Anlaşmaya Tony ile devam eder ve daha önce hiç yapmadıkları kadar çok mal ve fiyatla işe girmek üzere konuşurlar. Tony patronu Frank ile görüşmeye gider ve durumu anlatır ve hararetli bir tartışma gerçekleşir. Tony, Frank’e “büyük düşün” dediğinde; patron, Scarface’in zihninden geçen kurnazlığı okur gibi: “Patron benim. Bu işte kalıcı olanlar yamuk yapmadan çalışanlar ve önce çıkmayan adamlardır. Her şeyde gözü olanlar, kızları, şampanyayı ve lüksü isteyenler kalıcı olmaz” der. Fakat işler patronun söylediği gibi ilerlemez; her şeyde gözü olan istediğini alır çünkü dünya onundur.
Tony ile işleri ayırırlar ve Elvira yüzünden de ters düşerler. Frank boş durmaz ve Tony’e suikast düzenler. Şans eseri kurtulan Tony bu kez affetmez ve Frank’ı vurur.
İşte filmimiz burada başlar. Artık zaman Tony Montana için akıyordur, para ve kadın onundur. Ve en önemlisi güç! Şirketler kurar, güçlü adamlarla ortak olur, Elvira ile evlenir, hep hayali olan kaplanı alır ve besler. Ancak öyle bir an gelir ki Tony’nin tek düşündüğü para olur, daha çok para… Yine uyuşturucu kaçakçılığından kazandığı paraları çalışanlarıyla bozdurduğu bir sıra bir polis baskını yer ve tekrar kodese girme ihtimaliye karşı karşıya kalır. Bu onun için cehenneme girmekle eş değerdir ve kurtulmanın tek bir çözümü vardır. Bunun olması karşılığında, ortakları hakkında televizyon üzerinden birçok programda karalama kampanyası yapan adamın öldürülmesine yardım etmesi gerekmektedir.
Öldürülmesi gereken adamın arabasına patlayıcı yerleştirirler ancak planda bir aksilik olur ve adam arabaya eşi ve çocukları ile biner. Tony planı iptal etmek ister ama ortağının adamı bunu reddeder. Bunun üzerine Tony adamı vurur ve bu işi yapmaz. Bunun üzerine ortakları aniden düşmanları olur ve Tony sonunu getirecek yolu adımlamaya başlar.
Önce kız kardeşiyle en yakın arkadaşını aynı evde görür –aslında ikisi evlenmiştir ve sürpriz yapmak için Tony ile görüşmeyi beklemektedirler- ve en yakın arkadaşını vurur. Bu durum kardeşiyle arasındaki her şeyi yerle bir etmesi demektir. Kardeşini ve dostunu kaybetmenin acısı bir yana, düşmanları oldukça fazla sayıda silahlı adamı evine gönderir. Tony’nin tüm adamlarını öldürürler ve Tony odasında uyuşturucu krizi geçirdiği sırada kapısına dayanırlar. Son ana kadar savaşan Tony, “ben Tony Montana’yım. Dilediğiniz kadar kurşunlayın. Hep ayakta kalacağım” diye haykırarak sayısız kere kurşunlanır.“Dünya senindir” düsturuyla yola çıkan Tony, bu cümleyi yazdırdığı heykelinin önünde son nefesini verir.
Tony aslında bizden biriydi; yaşamak için paraya ihtiyacı olduğunu bilen, her kazandığında dahasını isteyen, büyüğün küçüğü yuttuğun dünyada güçlü olan olmayı tercih edendi. Fakat bu sonu oldu, her şeye sahip olan Montana, hiçbir şeye sahip olmayan birkaç silahlı adam tarafından öldürüldü. Kazandığını göstermeye çalışıp, kaybettiğini içten içe bilmesi halindeyken söyledikleri, filmin ana temasını bize apaçık vermektedir:
“Sizler benim gibi adamlara muhtaçsınız, böylece parmakla gösterip ‘işte o, kötü adam’ diyebiliyorsunuz. Peki ya siz iyi misiniz? İyi falan değilsiniz. Sadece saklamayı, yalan söylemeyi profesyonelce hallediyorsunuz. Benim böyle bir derdim yok. Ben doğruyu söylerim, yalan söylerken bile.”
Umursamaz karakteri, derin ve delici bakışları, ciddiyetsiz tavrı, dilinden eksik olmayan sokak ağzı, kendi tabiriyle cesaretle yoğurulması, öngörüsü, ince zekası, takım elbiseleri, rahat oturuşu ile karakter cümbüşü sunan Tony Montana, neden bir mafyanın on yıllardır böylesine sevildiğini bize her seyrettiğimizde anımsatan bir yapıt.