Susuz Yaz (1963) filmiyle kazandığı Altın Ayı Ödülü ile Türk sinemasının yurtdışında tanınmasına öncülük eden yönetmen Metin Erksan, filmlerindeki özgün ve estetik dokunuşlarıyla yedinci sanatın yelpazesinde şahsına münhasır bir yer edinmiştir.  ‘’Kuyu (1968)’’, ‘’Yılanların Öcü (1962)’’, ‘’Hicran Yarası (1959)’’ ve daha birçok filmi sinemamıza kazandırmıştır. İzlemeye başladığım andan itibaren beni siyah-beyaz atmosferinin içine çeken ve senaryosu da Metin Erksan’a ait olan Sevmek Zamanı (1965) filmine ayrıntılı olarak değinmek istiyorum. Başrollerini Sema Özcan, Müşfik Kenter ve Süleyman Saim Tekcan’ın paylaştığı film o kadar güzel başlar ki Erksan, kamerasıyla yarattığı görsel şöleni şiirselleştirir. Ağaç dalları, sular ve doğa manzaraları bilhassa Andrey Tarkovsky’nin ‘’Zerkalo’’sunu çağrıştırır.

Açılış sekansında bir süre diyalog duymayız, duyduğumuz tek ses yağmur sesidir. Aslında bu ses, görüntülerin de etkisiyle bir nevi diyalogların yerine geçer, senaryodaki yalnızlık duygusunu hissettirir. İlk karşılaştığımız karakterse Boyacı Halil olur. Halil, yağmurdan sırılsıklam ve ürkek tavırlarla girdiği evde bir kadın portresinin karşısına oturur ve sigarasını içine çekerek büyük bir ciddiyet içerisinde onu izler.  Sanki insanlardan kaçan münzevi bir adamdır. Meral’in sürpriz ziyaretiyle deyim yerindeyse basılan Halil, bir senedir resmine baktığı kadınla karşı karşıyayken kafasını kaldırıp onun yüzüne bile bakamaz. İkinci karşılaşmaları Meral’in boya yapılan evi ziyaretiyle gerçekleşir. Halil evde değildir ama  Meral’i görüp tanıyan iş arkadaşı Mustafa’nın tüm gerçekleri anlatmasıyla Meral, Halil’in onun resmine aşk olduğunu öğrenir.  Tam da bu esnada içeri Halil girer ve yüzleşmelerinden itibaren kameraya yansıyan bir yanda şöminenin ateşi bir yanda dışarıda yağmur damlalarının yarattığı soğuk hava bana kalırsa iki karakterin yaşam tarzındaki zıtlığı temsil eder.

Ortaya çıkan gerçekler sayesinde hem izleyici hem de Meral, resme, surete karşı olan bu aşkın artık karşılıklı aşka dönüşeceğini düşünse de kısa sürede yanılırlar. Çünkü Halil dediği gibi, ‘’Ben senin resmine aşığım. Resmin sen değilsin ki, resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum, belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.’’  Gerek bu diyalogdan gerekse filmdeki diğer diyaloglardan anlarız ki Halil, resimde koşulsuz sevgiyi bulmuş, resim onun her anına şahit olmuş ve onu olduğu gibi kabul etmiştir. Meral’e dokunabilecekken resmine dokunmayı tercih eder. Böylece ne beğenilme ne de terk edilme korkusu yaşayan Halil, kendi güvenli alanına dışarıdan birisini almak istemez, resmin ait olduğu kişiyi bile. Üstelik Meral de Halil’e aşık olmuşken.. Zaman içerisinde bu direnç kırılsa da ne yazık ki bu aşkın önünde başka engeller de vardır. Final anına kadar bir tarafta sevilmediğini kabullenemeyen adam ile diğer tarafta sevildiğini kabullenemeyen adamın çatışmasını izleriz.

Kısacası, Sevmek Zamanı durağan fakat aynı zamanda bir o kadar da seyircinin heyecanına ket vurmadan izleyebileceğimiz hatta izlerken kendi iç dünyamızda yolculuğa çıkabileceğimiz eskimeyen bir film.