Onur Ünlü’nün 2009 yılında çektiği Beş Şehir sanki bir filmden çok bir şiir dinletisi.. Aşkın saplantılı halini ve ölümün kaçınılmazlığını hissettiren etkileyici bir fantastik dram filmi. Filmin ismi beş şehir olsa da, beş insanın hikayesini izliyoruz. Çünkü insanlar da şehirler gibi; kimisi sessiz, kimisi çok kalabalık, çıkmaz sokaklarla dolu ya da karışık.. Bazı şehirlerin sokakları denize çıkar, bazılarının ise aşılamayan duvarlara…
Bu beş insanın iç dünyalarında ki çıkmazlarına, hayal kırıklıklarına, yaşadıklarına ya da yaşayamadıklarına şahit oluruz film boyunca. Karakterlerimiz hem katil hem mahkumdur. Her biri de ölüm ile iç içedir.Yeşilçam melodramlarını aratmayacak cinstendir biraz. Her bir karakter tek tek ele alınacak olsa her birine ayrı bir film yapılabilir bence.
Beş Şehir filmine başından sonuna bir “Ah Muhsin Ünlü” filmi desek yanlış olmaz bence. “Ah Muhsin Ünlü” mahlası Onur Ünlü’nün şiir yazarken kullandığı ismi.Şiirlerindeki yoğun duyguların filme yansıması böyle olmuştur işte. Ah Muhsin okuyanların, filmi oldukça hissedeceği, karakterleri anlayacağı bir film. Film polisin uyguladığı şiddetle başlar ve yine şiddetle kapanır. Bir şeyleri başlatan şiddet aynı zamanda sonlandıran etmen aynı ölüm gibi.. Ve ölümün karakterler üzerinde oluşturduğu baskı, bu baskının şekillendirdiği hayatlar..
“Sevdiğimi demez isem, sevmek derdi beni yorar.”
Film Aydın karakteri ile başlar. Aydın İstanbul’a yeni gelmiş bir polis memurudur. Bu karmaşık kente alışmaya çalışırken üstüne bir de aşık olur. Tezgâhtarlık yapan genç bir kadına takar kafayı, takip eder durur Beyoğlu yollarında onu. Hiçbir zaman ulaşamaz o kadına, ulaşamadıkça öfkelenir; kadına, şehre ve en çok kendisine. Tıpkı, oyuncak trenler satarak yaşamaya çalışan hukuk öğrencisi Şevket‘in, şekerci dükkanında çalışan Dilek‘e bir türlü ulaşamaması gibi. Şevket ve kedinin diyaloglarıyla devam eder film. Şevket’in kedisi, dert ortağı ve danıştığı tek kişi, aynı zamanda Heidegger okuyan bir kedi. Şebnem Sönmez’in canlandırdığı kedi, hikâyenin en ilginç bölümlerinden biri. Onur Ünlü kedi için şöyle demiş: ” Filmdeki kedi sadece bir kedi.”
“Benim yerimde olsaydın Kedicik, benim yerimde olmak istemezdin.”
Sahne geçişleri o kadar güzel ki beş ayrı hikaye de olsa hiçbir zaman kopukluk yaşanmıyor. Bu beş ayrı hikaye tuhaf bağlantılarla birleşiyor.Onur Ünlü karakterleri diğer filmlerinde de olduğu gibi tabancalarını birbirlerine doğrultup, yere yığılırken insanın içi burkuluyor. İnsan bir yandan hüzünlenirken, bir yandan da abartıdan dolayı kurgu olduğunu anımsıyor. Beş Şehir’i Onur Ünlü’nün diğer filmleri arasında özel kılan şey de burada gizlidir belki; tam öykü bütün inandırıcılığını kaybedecekken bizi karakterlerle ağlayacak raddeye getirebilmesinde, bunlar arasında tuhaf bir denge kurmasında.
“Belli, sen hiç şiir okumamışsın. Eğer şiir okusaydın bilirdin ki, aşık adam sınanmaz.”
Filmde sık sık trenler görülüyor. Onur Ünlü’nün de dediği gibi bir imge aslında. Onur Ünlü bir söyleşide trenlerle ilgili şöyle diyor: “Anlayabildiğim kadarıyla trenler kadar modern paradigma içinde bulunup da modernden bu kadar uzaklaşabilen bir makine yok. Modernle beraber geldi ama öncesine de gitti, sonrasına da gidecek. İmgesinin çok kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Herkes seviyor bir şekilde trenleri, altında kalanlar hariç…”
Onur Ünlü’nün diğer filmlerinde olduğu gibi bu filminde de fon müziği seçimi çok başarılı. Ahmet Kaya’nın Beni Vur adlı parçası öyle sahnelere yerleştirilmiş ki delip geçiyor adeta.
“Sonra bir sabah seni gördüm. Sonra bir sabah daha gördüm. Sonra hep gördüm. Kedi de gördü. Kedi seni çok seviyor, biliyor musun? Onunla takip ediyorduk seni. Bazen izini kaybediyorduk ama onun bir sürü arkadaşı var. Onlara soruyorduk.”