PSİKESİNEMA DERGİSİ 2021
Hayat seçimlerden, devinimlerden bazen sadece kaderden müteşekkil olsa da birey bu seçeneklere her daim tahakküm edemiyor ve bu hükmedemeyişin sonuçlarına uyumlanmaktan başka çaresi kalmıyor. 2020 yapımı, Oscar’da en iyi erkek oyuncu ve en iyi uyarlama senaryo ödüllerini kazanan Father, izleyiciye bir demans hastasının gözünden dünyayı sunuyor. Fransız romancı ve oyun yazarı Florian Zeller’in Christopher Hampton’ın yardımıyla kendi oyunundan uyarladığı, empati, acıma, öfke duygularını ön plana çıkaran filmin başrollerini Anthony Hopkins ve Olivia Colman paylaşıyor.
Hemen hemen tek bir apartman dairesinde geçen tek mekan filmi diyebileceğimiz filmde, hafızasıyla savaşlar veren Anthony, bir de onu dairelerinde istemeyen kızının sevgilisi Paul ile çatışmalar yaşamaktadır. Hatta bu durum çatışmadan öte psikolojik ve fiziksel zorbalığa kadar varmaktadır. Paul, babasının bakımvereni olan Anne’ in hayatını yaşayamadığını ve fedakarlık konusunda fazla cömert olduğunu düşünür. Onun gözünde Anthony, yardıma ihtiyacı olduğunu kabullenemeyen inatçı ve işe yaramaz ihtiyarın tekidir. Oysa demans, bireyin bilişsel işlevlerinde bozulma ve ona eşlik eden davranış bozuklarından oluşan bir hastalıktır ve demansı olan bireylerin bakımında aile en büyük sorumluluk sahibidir. Özellikle aile üyelerinden kadınlar ve kız çocukları hasta bakımında doğal bakıcılar olarak kabul edilmektedirler. Fakat bakım verenler kendi hayatlarını adeta katlayıp dolaba kaldırdıklarından zaman zaman bunaltı yaşayabilirler. Anne de bir yanda babası bir yanda sevgilisi arasında sıkışıp kalmış, hayatını istediği yönde tayın edememektedir.
Anthony, flashbackler ve halüsinasyonlarla boğulurken zamanla ev içinde yaşadığı çatışmalardan koridorun sonundaki odasına sığınır. Odaya her girişinde ardında bıraktıkları ona veda eder. Her sabah güne, hafızasına ışık vereceğini ve berraklaştıracağını düşündüğü perdeyi aralayarak başlar. Fakat hafıza kalıntılarının yerini alarak oluşan bilinç, onda tesir edemez. Her şey bir o kadar gerçekken aynı zamanda o ölçüde ona yabancılaşmaktadır. Yüzler, oda, eşya düzeni silinip gitmektedir. Bir türlü kabullenmediği bakıcıları saatini çalmakla suçlar. Demansa bağlı davranım bozukluklardan birisi de eşya saklamadır. Anthony de saatini saklar ve bulmadığı için çevresindeki insanların çaldığını düşünür. İzlerken zihnimde hastalığının ilerlemesinde kritik yere sahip olan zaman kavramının onun için çok değerli olduğunu belki saatimi saklarsam zamanı durdururum düşüncesiyle hareket ettiği izlenimine kapıldım. Ne var ki, Anthony, zihniyle verdiği savaşta her geçen gün daha yenik düşmekte ve bilişsel ve işlevsel yetilerini kaybedip seçimlerini yapamaz hale gelir. Bir nevi hayatı ipoteklenmiştir. Kızı Anne ve sevgilisi Paul artık seçimleri onun yerine yapmakta, çareyi onu bakımevine yatırmakta bulurlar. Finalde Antnoy’nin ‘’Peki ya ben..ben tam olarak kimim?’’ diye sorgulaması , hafıza savaşlarında demansın galebe çaldığını gösterir.
Manevi değeri oldukça yüksek olan, değişimi ve zamanı durduramayacağımız bir kez daha hatırlatan 97 dakikalık filmde, heyecan ve merak duygusu hep taze kalıyor. Anı yaşayabilmenin ve sağlığın kıymetini bilmemiz gerektiğini hem yüzümüze çarpıyor hem de yaşlı bireyler ile empati kurdurmayı başarıyor. Yazımı Louis Ferdinand Celine’in ‘’Gecenin Sonuna Yolculuk’’ adlı romanından bir alıntıyla noktalamak istiyorum: ‘’Yaşam bundan ibarettir, gecenin içinde son bulan bir ışık parçası.’’
PSİKESİNEMA MAYIS-HAZİRAN 2021
REFERENCES:
Lök N., & Günbayı İ., & Buldukoğlu K. (2015). Living with a person who has dementia: a study of phenomenology. Journal of Psychiatric Nursing, 6(2):91-99.