Yönetmenliğini Andy De Emmony’nin üstlendiği, Türkçeye “Ölümün Soluğu’’ olarak çevrilen, 2008 yapımı filmdir God On Trial. Filmin odaklandığı konu ise ilginç olmakla birlikte filmin sonunda sorgulayacağınız bir şeyler bulmanızı sağlayacak türden.
Bir grup insanın ölümlerine birkaç saat kala Tanrı’nın elini arayışı ve belki de yıllardır sorgulamadıkları hataları ile Tanrı’yı arıyor olmalarına odaklanır. Tanrı’ya en çok ihtiyaç duydukları anda ve ölmelerine saatler kala Tanrı için ne düşünüyor olabilir bu insanlar? Bu soruyu kendinize sorduğunuzda şüphesiz bir çok cevap gelir aklınıza. Peki ya hayatınızın son birkaç saatini Tanrı’yı sorgulamakla mı geçirirdiniz? Auschwitz kampında Yahudiler arasında geçen, diyaloglar üzerine kurulu, tek mekanda geçen filmimiz bu sorularımızın yanıtına sahip!
Kamptaki herkes öleceğini biliyor ve içlerinden biri öfkeyle ‘’Neden buradayız, neden bu haldeyiz?’’ diye bağırıyor. “Çünkü Tanrı kötü, istese tüm bu vahşeti durdurur bizi kurtarırdı ama yapmıyor, o sadece seyrediyor”. İşte tam da bu sözlerin ardından öyle bir tartışma başlıyor ki koğuşta, dakikalar içinde kendi aralarında bir mahkeme kurup dava başlatıyorlar. Hücrede mesleği hakimlik olan 3 kişinin yargılamayı yapmasına ve suçlama olarak da ‘’Tanrı’nın Yahudi halkıyla yaptığı anlaşmayı bozması’’nda karar kılınıyor.
‘’Peki ya asıl kötü ve sahtekar olan, sözünün eri olmayan Tanrı mı yoksa insan mı…’’’
Kurdukları mahkemede kimileri umudunu yitirdiklerinde sığınacak bir yer, tutunacak bir dal ararken, kimileri ise olayı olduğu gibi görüp kabul etme cesaretini gösteriyor. Sayısız düşünce dile getiriliyor mahkemede. Filmi izledikçe Tanrı’yı suçlayanlar ve savunanların aslında bilinçli bir seçimin ürünü olduklarını fark ediyorsunuz. Yaptıkları işlerle ve okudukları okullarla söylediklerinin paralel olduğunun farkına varıyorsunuz. Bilinçli bireylerin kurdukları bilinçli cümleler duyuyorsunuz sıkça. Sorguladıkları ve sordukları sorular da bir o kadar anlamlı geliyor kulağınıza.
Filmin çok çarpıcı ve düşündürücü 2 sahnesini izliyorsunuz ardından. Şu sözler kazınıyor aklınıza;
“Buraya geldiğinizde sizi insan yapan her şeyi alıyorlar. Saçlarınızı, dişlerinizi, çocuklarınızı hatta annelerinizi bile elinizden alıyorlar. Tanrınızı da almalarına izin vermeyin. Ne kadar aptalca ve faydasız görünse de bu anlaşma sizin. Tanrı sizin Tanrınız, hiç var olmasa bile onu koruyun. Elinizden alamayacakları bir şey olsun burada. Elimizden…’’
Peki ya Tanrı’nın yargılandığı hatta kimilerince suçlu bulunduğu film nasıl bitiyor dersiniz? Çarpıcı olan bir diğer sahneyle…
Filmin sonunda herkesin dua ediyor olması ve ellerinde kalan son şeye ne olursa olsun bağlı kalışları izleyicilerine çok şey hissettirip, düşündürtecek…
‘’Eğer yaşadığımız acılar Tanrı’nın planının bir parçasıysa bu yaşadıklarımız bir ayrıcalıktır. Umudumuzu yitirmemeliyiz’’