Zamanın içinde dönüşen Tanrı ve Adem İmgesi

Luc Besson’ın yönetmen koltuğunda yer aldığı bu bilim kurgu film çoğumuzun hayatındaki illa bir yerlerde duyduğu bir konuyu ele alıyor. “Beynimizin tamamını kullanabilseydik ne olurdu?” Son dönemlerde para psikolojiyle ilgili yapılan filmler arasında oldukça farklı bir dil kullanarak başlayan filmin sonu absürd ve abartı görselliklerle benzeri filmler arasında bir fark yaratamıyor ve bir Hollywood klasiğini gözler önüne seriyor. Besson, Fransız sinema anlayışıyla harmanladığı sinemasında göstergeler kullanmaktan ve paralel bir kurguyla filmin anlatımını güçlendirmekten çekinmiyor. Hollywood sinemasında alışık olunan klasik anlatının dışına çıkarken güzel bir denge tutturan yönetmen, Hollywood’un seyirciyi koltuğa mıhlayan görselliğini ve kurgusunu kullanırken,  yansıtılan duyguyu güçlendirecek göstergelerle farklı bir tat oluşturuyor. Bu giriş kısmı filmi yarı belgesel havasına sokarken bir yandan da izleyiciyi hikâyeye hazırlama da etkili oluyor.

Filmin öyküsü, Scarlett Johansson’un ete kemiğe büründürdüğü Lucy isimli sıradan bir genç kadının etrafında dönüyor. Geceyi birlikte geçirip eğlendiği Richardi Lucy’i bir anda Tayvanlı bir uyuşturucu çetesine kurye olarak gitmeye zorlar. Ne yapacağını bilemeyen Lucy kendini bir anda tehlikenin ortasında bulur ve sıradan hayatı, hayatta kalma mücadelesine döner. Bu yönüyle Lucy’nin hayatındaki ani değişim Besson’ın Leon (1994) filmindeki Mathilda’yı anımsatıyor. Besson hikâyelerini kadınlar üstünden anlatmayı ve en saf temiz haliyle alıp, dönüştürmeyi seviyor. Lucy ameliyatla vücuduna yerleştirilen CPH4 maddesiyle mafyanın zoruyla yola çıkarken başına gelen olaylar sonucu paket patlıyor ve uyuşturucu madde kanına karışıyor. Fakat madde Lucy’nin beyin kullanımının giderek artmasına sebep oluyor. Her geçen zamanda Lucy, biraz daha insanüstü bir varlık halini alıyor. Karakterin bu ani dönüşümünde seyirciyi bilgilendirme görevini Profesör Norman rolündeki Morgan Freeman ile sağlıyor.

Filmin dikkat çekici noktalarına eğilmek gerekirse,  Besson, yaradılışın ve her şeyin başına kadını koyuyor. Kendini bence gereğinden fazla ciddiye alan film Michelangelo‘nun ünlü eseri “Adem’in yaradılışı” tablosuna garip bir gönderme yaparak insanlığın kendi kendini var ettiğine dair bir varsayım ortaya koyuyor. Ve kendi tanrıçasını yaratıyor. Feminist kesimin kesinlikle bayılacağı türden bir yaklaşım olan bu yorum, ataerkil bağlantıları yıkmak ister gibi bunu göze sokuyor. Fakat son dönem popüler sinema örneklerine bakıldığında havalı kadın karakterleri  ve yardımcı erkekleri görmeye alıştık diyebiliriz. Bu filmdeki fark ise, “kadın havalı olan her şey, çünkü o beyninin hepsini kullanarak evrene hakim olan tek varlık”. Evet bu noktayı açıklığa kavuşturduğumuza göre diğer karakterlerden bahsetmeye neden pek de gerek duymadığımı anlatabilmişimdir.  Evrene ve yaradılışa kadar uzanan film, CERN deneyine göndermeler yaparak ve klasik “Bilimle oynamak çok tehlikelidir” mesajını da vererek gelenekçi tutumu elden bırakmıyor. Günlük dertlerden koparak bir süreliğine var oluşu düşündürtüyor ve aslında ne kadar küçük olduğumuzu yada beynimizin hepsini kullanamadığımız için ne kadar aciz kaldığımızı düşündürtmesi filmi eğlenceli kılıyor.

Besson, sonlarda yarattığı Flash-disk esprisiyle âdeta insanlığın kendini ciddiye alışıyla dalga geçerken, kendi yarattığı ciddiyeti de fazlasıyla bozuma uğratıyor. Araba kovalama sahneleriyle, şehri birbirine katarken aksiyonun olmazsa olmazını ziyadesiyle eklemeyi de ihmal edilmiyor. Çekilen silahlarla karışan bir bina, yardımcı erkek karakter ve korunması gereken güçlü bir kadın, Besson tarzı aksiyon biçiminin bir örneğini seyircisine sunuyor.

Neden Bir Flash Disk?

Filmin rahatsız edici tek yönü sonundaki gereksiz görsel efekt yoğunluğu ve karakteri Ulvileştirme çabası, ve bir flash-disk ile olan komik çıkışı… Mübalağa ile ironi yaratırken, ciddiye alarak izlemeye başladığınız film, sonlara doğru inandırıcılığını yitirip klasik bir süper kahraman finalini andıran zımbırtılarla noktalanıyor… Buna rağmen hoş, güzel, izlemesi keyifli ve görselliği dolu dolu olan bir film diyebilirim. Varoluşu Besson yorumuyla dinlemek absürd bir film beklentisiyle bakarsak oldukça eğlenceli olabilir gibi.

Belki de flashdisk’e sıkışan bir ulviyet ve abartıdan kaçınmayan süper ötesi kahramanı ( o kadar süper ki kısa sürede gücünü kontrol edemeyerek yok olabilir) olmasa daha güzel bir feminist bilimkurgu izliyor olabilirdik. Bununla beraber film kendini ciddiye aldığı derecede ciddiye alınmadığında absürd bir bakış açısı ve eğlenceli bir zaman dilimini sunma sözünü rahatlıkla veriyor.

Yönetmen: Luc Besson
Senaryo: Luc Besson
Yapımcı: Luc Besson , Marc Shmuger , Virginie Silla
Müzik: Eric Serra
Görüntü Yönetmeni: Thierry Arbogast
Vizyona Giriş Tarihi: 08 Ağustos 2014
Süre: 89 dk
Tür: Aksiyon
Ülke: Fransa-ABD