Rumen yönetmen Marius Olteanu ile “geleneksel aile” ve “toplumsal cinsiyet rolleri”ni samimi ve ilginç bir biçimde sorgulayan, 2019’un ses getiren ilk uzun metraj filmi “Monsters.”ı konuştuk.

Marius Olteanu Kimdir?

Yazar-yönetmen olarak Marius Olteanu, özel ve sosyal yaşamın çatışmasına ve buradan çıkan sınırlara odaklanıyor. Son iki kısa filmi olan “Tie” (2015)  ve “No man’s land” (2017) Busan IFF, Tallinn POFF, Namur FIFF, TIFF dahil olmak üzere 30’dan fazla festivalin seçkisinde yer aldı. İlk uzun metraj filmi “Monsters.” (Canavarlar.) Berlinale Forum 2019’a dahil edildi. Diğer film festivallerinden de toplam 5 ödül ve 9 adaylık elde etti. Filmleri “şey”lerin mükemmel yüzeyinin ötesinde aslında ne olduklarını keşfetmeye ve mücadeleyi kendi sınırları içinde yürütmek için yeni sinematik yollar bulmaya olan ilgisini gösteriyor. Marius Olteanu aynı zamanda profesyonel bir fotoğrafçı ve reklam yönetmenidir.

Okuyucularımıza filminizi neden“Monsters.” olarak adlandırdığınızı söyler misiniz?

“Monsters.” birbirlerini seven ama diğerinin ihtiyacı olan kişi olup olmadığını gerçekten bilmeyen iki kişi hakkında bir film. Kabul ve hoşgörü ile ilgili bir film ve aynı zamanda bizim diğerlerine çok hızlı yapıştırma eğiliminde olduğumuz etiketler hakkında. Bu, filmin adının sonunda bir noktaya sahip olmasının da nedeni. Çünkü bu etiketler genellikle kalıcıdır. Karakterlerim kendilerini canavarlar gibi hissediyorlar çünkü farklılar, uymuyorlar. Ama sorular devam ediyor: “Gerçek canavarlar kimler?” Korku mu? Kabul edilme ihtiyacı mı? Toplum mu? Önyargılı fikirlerimiz mi? Filmi izledikten sonra herkes kendi adına karar vermeli.

Toplumsal cinsiyet rollerini ve modern toplumun bu rolleri oluşturma üzerindeki etkisini incelemenizi sağlayan etkenler neler?

Bence esnek olmak güzeldir. Dünyanın değiştiğini itiraf etmeliyim, davranışların ve alışkanlıkların kişinin cinsiyeti ile sınırlı olmadığını görmek de güzel. Muhtemelen filmi çekmekteki asıl amacım, içinde yaşadığım dünyayı ve toplumu sorgulamak ve anlamak. Diğerinin özelliklerinin kabul edilmesinin yavaş olsa bile geliştiğini hissediyorum, ama aynı zamanda çok fazla ikiyüzlülük olduğunu da görüyorum. Ve genellikle ikiyüzlülüğün ardında canavarlar doğar. Bu yüzden insanları ve inançlarını bir biriyle yüzleştirmenin iyi olduğunu düşünüyorum ve bunu bizden farklı olana açık durmamız için yapmalıyız.

Son zamanlarda toplumsal cinsiyet hakkında birçok film çekildi ve toplumlar bunun farkına vardılar. Bu farkındalığı ele alma konusunda sizi özel kılan nedir?

Sanıyorum ki, ‘Monsters.’ Romanya’da iki erkek arasında rızayla sevişme sahnesi içeren ilk film.2019’da olduğumuz gerçeği göz önüne alındığında, biraz korkutucu. Cinselliğin ekranda olmasını gerekli olmadıkça takdir etmiyorum ancak burada bahsettiğim ikiyüzlülükle yüzleşmek adına gerekli olduğunu hissettim. Diğerlerinin gay olmalarını “yatak odalarında tuttukları sürece” onaylayan insanlar var. Bu en azından tartışılabilir. “Sargının altında” tutmak istemedim. Romanya’nın ötesinde, filmi özel kılan şeyin diğer konularla da ilgilenmesi olduğunu hissediyorum. Film gaylere ve heteroseksüellere eşit davranıyor. Bu bir “tür” filmi değil. “Çocuğun olana kadar gerçek bir kadın değilsindir” olgusu ana kadın karakterin başa çıkması gereken bir görüş. Çünkü ailesi, arkadaşları ve toplum sürekli olarak bu görüşü teyit etmek için oradadırlar. Hayat hiç kimse için kolay değil ve taraf olmamak benim yaklaşımım için gerçekten önemliydi.

Ne yazık ki, filminiz Türkiye’de yaygın gösterime girmedi. Gösterime girmiş olsa bile, bazı kesimler tarafından “kültürümüze uymadığı” gerekçesiyle eleştirilebilirdi. Dünyanın farklı yerlerinde filminize yönelik yorumlar ve tutumlar nasıldı?

Filmim aslında İstanbul Film Festivali “Young Masters” seçkisinin bir parçası olarak Türkiye’de sunuldu. İstanbul’da büyük bir festivalin parçası olmak ve gösterimden sonra seyirci ile konuşmak beni gerçekten mutlu etti. Tepkiler her zaman yoğun ama aynı zamanda çok çeşitliydi. Ben Monsters.’la gurur duyuyorum çünkü kimse kayıtsız kalamadı. Meksika’da, Hindistan’da ve Çekya’da Karlovy Vary Film Festivali’nde şaşırtıcı sorular vardı.  Bazı sohbetler neredeyse iki saat sürdü bu toplumun kabul açısından nerede olduğunu açıkça gösteriyor. Fas’da, eşcinsellere hala ayrımcılık yapılan ve hapisle cezalandırılan bir ülkede, seyircinin yarısından fazlası eşcinsel seks sahnesi sırasında gösterimden ayrıldı. Aslında oldukça yoğun bir deneyim oldu. Gösterim sonunda, bir adam bana geldi ve tüm erkeklerin bir kadınla evlenmesi gerektiğini söyledi, ne olursa olsun; ona göre bu “herkes için en iyisi”ydi. Bu filmle dünya çapında sahip olduğum tüm deneyimler için çok minnettarım. Tecrübeler gözlerimi ve zihnimi daha da açtılar.

Kafanızdaki öyküyü çekebildiniz mi? Oyuncular, finansman vb. her şey istediğiniz gibi olabildi mi? Bağımsız film çekmek ne kadar zor?

Esas olarak, hem maddi hem de sanatsal olarak ilgili insanların önyargıları nedeniyle yapılması zor bir filmdi. Ama aynı zamanda inanılmaz bir süreç olduğunu düşünüyorum. Ben ve umarım filme dahil olanların hepsi kendileri ve çevrelerindeki insanlar hakkında yeni şeyler keşfetti ve öğrendi. Genel olarak film yapmak zordur, sürekli bir ikna  yarışması gibidir. Her gün insanların size ve filminize sadık kaldıklarından, inandıklarından emin olmanız gerekir. Öte yandan, bu projenin güzelliğiydi ve Monsters. nihayetinde çok şanslı bir projeydi. Ki bu da istediğim tek şeydi.