İçimizdeki aile portföyü!

Bugünlerde yeni filmine hazırlanan Cristi Puiu’nun son filmi Sieranevada Rumen Yeni Dalgasının son başarılı örneklerinden sayılabilir. Öyle ki Rumen Yeni Dalga sinemasının alameti farikalarına bu filmin birçok sahnesinde başarılı tezahürleriyle rastlarız. Avrupa sinemasının önemli bir konumunda yer alan Rumen Yeni Dalgası bazı sinemaseverlerin uzağında olabilir. O yüzden film üzerine konuşmadan önce kısaca hakkında birkaç bilgi vermek gerekir. Şiddet, sertlik, kara mizah örnekleri,  komünist rejimin geride bıraktıkları, çarpıcı ve uzun diyaloglar ve realizm bu sinema anlayışının özetle tanımı diyebiliriz (1). Hiç şüphesiz bu akımın öncüllerinden biri de CristiPuiu.

Sieranevada, bizi bir yas evinin içine davet ediyor. Geçmiş bir zamanda ölen babalarının anma törenini gerçekleştirmek isteyen gencinden yaşlısına aile fertleriyle kalabalık ama dar evin içinde geçen diyaloglar üzerine kurulmuş bir yapı içerisinde. Toplanmadaki asıl amaç büyük bir gelenek olarak, ölen akrabanın ruhunu huzura kavuşturmak ve toplanma nihayetinde yemeklerini yemektir. Ancak gelenekleri yerine getirmek epey meşakkatli bir süreçten geçmek zorunda kalır. Kara komedi unsurları başarıyla yedirilmiş filmde, geniş bir ailenin birbirleri içerisinde tartışmaları, uzun planlar halinde devam eden diyalogları aynı zamanda Romanya’nın sosyo-politik çözümlemesine ulaşmamızı sağlıyor.  Film, bizi Romanya’nın soluk binalarının içine gömmeye hazırlanır bir başlangıç yapıyor. Yaklaşık olarak yedi dakikalık bir şehir gürültüsü sekansıyla karşılaşıyoruz. Korna sesleri, sıkışan trafik, ana karakterimizin arabayı uygun bir yere çekip eşini almaya çalışması… Uzunca devam ediyor bunca gürültü. Hiç şüphesiz yönetmenin bu uzun ve gürültülü çekimleri bizi biraz sonra kalabalık bir aile içerisinde saatlerce sürecek olan hararetli diyaloglara hazırlamaktadır.

Film üç saate uzanan süresinde ve kalabalık bir ailenin daracık bir eve sıkışması durumunda değerlendirildiğinde oldukça can sıkıcı noktada olduğu düşünülebilir. Ancak Cristi Puiu, uzun planlar halinde giden sahnelerin içerisine gayet sizi çevreleyen diyaloglarla sarmalıyor. Sinemanın, bu film için gerekli olan tüm dinamiklerini büyük bir ustalıkla kullanıyor. Öyle ki filmin sonuna uzandığımızda ailenin içerisinde yer almanın hissi içerisinde kalıyoruz.Filmin en güçlü yanı yazının başında da belirttiğim gibi aile kurumu içerisindeki sosyo-politik çözümlemelerin açığa çıkması. Nihayetinde filmde yer alan diyaloglar, Romanya’nın eski dönemleri üzerine politik okumalara ve fikirlere sebebiyet veriyor. Komünist bir rejim sonrası, Çavuşesku iktidarı ve 11 Eylül saldırıları hakkında dini, politik konuşmalar ve sorgulamalar aile içi derinliklerdeki sorgulamalar olarak karşımıza çıkıyor. Hatta bazı sahnelerde kuşaksal çatışmalar da ön plana çıkıyor. Komünist yanlısı aile dostları ile kendisinden birkaç kuşak küçük olan bir kadın arasında ağlamalara hatta nefret boyutuna uzanan şiddetli diyaloglar, bazı keskin düşüncelerin ideolojik sarsıntılara dönüşmesine sebebiyet veriyor. Şerif Mardin “İdeoloji” kitabında Karl Marx’ın Buğulu Gözlükler benzetmesine dikkat çekiyor. Marx, yaptığı değerlendirmeye göre, bireyler dış etkilerin yönlendirmesiyle mekanik şekilde hareket eden varlıklar olmasalar da, sosyal yaşam şartları arasında gömülü yaşarlar ve dünyayı ancak “buğulu gözlükler” ardından görebilirler. Buğulu gözlük, dünyanın algılanmasının da buğulu olmasına yol açmaktadır (2). Aile bireyleri içerisinde yapılan bazı politik tartışmalar ki politikayla fazla ilgilenmeyen birinin de tartışmalar içerisinde yer alması buğulu gözlüklere sahip bireylerden çıkmış izlenimi de vermektedir.

Politik diyaloglar derinliklerde yerini alırken yüzeyde var olan aile içi problemler de filme başka bir boyut katıyor. Belli başlı ailelerde olması muhtemel sorunlar üzerine uzayan tartışmalar filme tempo katıyor. Her aile ferdine de söz hakkı sağlamayı başarıyor. Kamera konumunu, tartışma içerisinde olan karakterlere göre başarıyla belirliyor.

Film, dinamiğini oluştururken en çok diyaloglardan yararlanıyor. Uzadıkça uzayan diyaloglarla önemsiz meseleler hakkında dahi önemli hissiyatı sağlanıyor. Oyuncuların filmde rol yapma çabasında olmadıkları ve gerçekçi oynadıkları da ayrıca gözükmekte. Diyalogların büyük çoğunluğu yapaylıktan oldukça uzak. Öyle ki bu daracık evde ondan fazla insanın diyaloglarına odaklanıp dinamik kamera hareketleriyle vermek istediğini vermesi, yönetmenin sinemasını başarılı bir şekilde minimalleştirebildiğini de göstermekte. Bu yapım dar bir evde de olsa sinemanın işlerliğinin en büyük kanıtlarından biri olma kapasitesinde.

Film git gele müsait dramatik yapısıyla harmanlandığı kara mizahi ögeleriyle tamamlandığında evin tamamına hakim olmanın boşluğunu geriye bırakıyor. Teknik anlamda kusursuza yakın bir yapım olarak karşımıza çıkan Sieranevada, yönetmenin her zaman hatırlanacağı yapıtları arasında olacağı aşikar!

Kaynakça

  1. http://www.sinematopya.com/2014/10/romanya-sinemasina-giris-rumen-yeni-dalgasinin-en-iyileri.html
  2. Kabadayı, L. (2013). Film Eleştirisi, Ayrıntı Yayınları