Sinema sektöründe işlenen kadın karakterler genel itibariyle öteki, ikincil konumdadır. Sinema, bu öteki olma durumunu yeniden ürete dursun öyle güçlü kadınlar var ki sinemaya devrimi getiren kadınlar bu kadınlardır. Kültürel pratiğin karşısında mücadele veren kadınların varlığına inananlara armağan edilen bir film: Portrait de la jeune fille en feu. Film şu sıralar MUBI Türkiye’de yayında. Burjuvazinin etkisinde kalan ve kadınlık rollerinin biçimlendiği bir film göz önüne alındığında 21. Yüzyılda da bu rollerin biçimlendirmeyi sürdürmesi, filmin içinize yerleşmesine neden olan sebeplerin başında gelecektir.
Sinema, kadınlar ve dişillik ile erkekler ve erillik, kısacası cinsel farklılıklar üzerine mitlerin üretildiği, yeniden üretildiği ve bunların temsil edildiği kültürel pratiktir. (Smelik 2008: 1) Portrait de la jeune fille en feu; bu kültürel pratiğin karşısında durarak çok üzün süre adından söz ettirecek. Yönetmen ve senarist Céline Sciamma taşları öyle güzel bir zemine yerleştirmiş ki film boyunca sanki bir masalın içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz. Acele etmeden yavaş yavaş taşlar yerine oturuyor, izledikçe anlatılanın kendi hikâyeniz olduğunu görebiliyorsunuz. İki kadının birbirine olan aşkı ve bu aşkın romantik bir biçimde toplumsalı arkasına alarak ilerlemesi filmin genel hatlarını oluşturuyor.
Marianne ile Héloïse’in birbirlerine olan tutkusu, sisteme karşı kendi davranış biçimleri ile karşı gelmelerini, toplumsal olayların sinema filmlerine etkisini düşünerek irdelemek çok zor olmuyor. Bir erkeğe ihtiyaç duymadan da otoriteyi temsil etmenin mümkün olabileceğini gösteriyor Sciamma. Film dört kadın karakter üzerinden ilerliyor. Marianne’ın geçmişi üzerinden anlatılan film, son sahnelere kadar yine Marianne’ın gözünden ilerliyor. Héloïse’in bir tebessümü için zamanın nasıl aktığını görüyorsunuz, aynı zamanda Héloïse’in annesinin daha iyi bir gelecek için Héloïse’i hiç tanımadığı bir erkek ile evlendirecek olması ve bunun için kızının portresini yaptırması da otoritenin yüzünü gösterme biçimlerinden biri olarak karşınıza çıkıyor.
Sciamma, erkek karaktere ihtiyaç duymadan her şeyi biz hallederiz dercesine kadını hem otoritenin yerine koyabiliyor hem de naif bir zeminin içinde tüm duygusal kuşatmalara rıza göstermesini sergiletebiliyor. Héloïse’in portresini yapmaya gelen bir önceki ressamın Hizmetçi Sophie’yi hamile bırakan adam olması ve annenin evden gitmesinin ardından Sophie’nin kürtaj olması… Ardından kürtaj sahnesinde Sophie’nin acı bakışlarının yanında bir bebeğin olması ve bebeğin Sophie’nin kucağına gitmesine rağmen Sophie’nin yüzündeki kararlılık ve seçiminin arkasında durması da filmin en can alıcı sahnelerinden birisidir. Sistem her zaman üretmek istiyor ama Sciamma bu isteğe Sophie’nin kararlılığında bir cevap vermiş oluyor.
Yönetmen son sahnede Héloïse’in gözyaşları ile bilinmezliğe karşı verdiğimiz mücadeledeki öfkeyi, gururu, sevgiyi, yeryüzünde ifade edilmesi gereken ne kadar farklı duygu biçimi varsa hepsini tek bir sahnede içimize yerleştiriyor. Film boyunca Marianne’ın gözünden ve kalbinden ilerlerken son sahnede bu gözün ve kameranın artık sahibine teslim edilişini hissediyorsunuz. Marianne’ın Héloïse’i görmesi ve Héloïse’in ona bakmaması, Héloïse’in gözünden akan yaşın içinden geçen fırtınalara müziğin eşlik etmesi yönetmenin arzusunu da yerine getiriyor.
Bazı değerleri değer yapan şey ona verilenin ötesinde yer alabiliyor. Bizim sınırlarımız, bizim kurallarımız, bizim isteklerimiz, düzenin istediğini vermeyecek oluşumuz, hırçınlığımız tüm bunların hepsine yer vermiş Héloïse akan yaşlarında. Bizim için çizilen dünyayı elimizin tersiyle itmek istediğimizde gücümüzün sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Seçimlerimizin bize ait olmayışı, öfkemizin kalabalığı, kadınlık erkeklik rollerinin baskın bir biçimde gözümüze sokulması, tüm bunlar bu aşka hem inanmamızı hem de bu aşktan vazgeçmemizi temsil ediyor.
Erkeklerin kadınlar üzerinde iktidar sahibi olmaları nedeniyle kadınların baskı altında tutuldukları ve kadınların konumlarının değiştirilmesi için bu iktidar olma durumuna karşı çıkılması gerektiğini beynimize işliyor Sciamma. Bizim hikayemizi anlatan yönetmenlerin gücü hep var olsun!