Tanrı var, Belçika’da yaşıyor ve o bir baba.

Yeni Ahit / The Brand New Testament (2015) | birdunyafilm.co

“Tanrı ya kadın olsaydı?” sorusunu izleyicilere mizah unsuruyla soran “Yeni Ahit” filmi 2015 Biografilm Avrupa İzleyici ve 2015 Haugesund İzleyici ve Neşe Ödüllerini kazanan Belçika-Fransa-Lüksemburg ortak yapımı “Le Tout Nouveau Testament” filminin yönetmen koltuğunda Jaco Van Dormael bulunurken, başrollerde Benoît Poelvoorde, Catherine Deneuve, François Damiens, Yolande Moreau, Laura Verlinden, Serge Larivière, Pili Groyne oynuyor. The Brand New Testament kötü, içki bağımlısı, çocuğuna şiddet uygulayan, eşine sevgisiz davranan Tanrı veya baba, onun baskı ve şiddetine karşı evden kaçan ve ona gününü göstermek isteyen bir kız çucuğu olan Ea, bir heykel olarak hayatını sürdüren ağabeyi Jesus yani İsa ve Tanrı’nın dünyayı yönettiği bilgisayarın başına tesadüfen oturup dünyayı değiştiren, önce sıradan ev kadını, sonra ise dünyanın yeni yöneticisi Tanrıça-Anne’nin hikâyesidir. (Çaylı Rahte, 2018, s.10)

The Brand New Testament’ta Alternatif Bir Dünya Kurgusu: Babalık Krizi ve Anaerkil Ütopya adlı makalesinde Emek Çaylı Rahte, filmde kutsal olanın eleştirilmesine ve babalık krizine, babasız bir dünya ve anaerkil bir toplum tahayyülüne vurgu yapıyor. Eril yasalarla işleyen dünya kurgusunun filmde nasıl hicvedildiği temel sorusu üzerinden, patriyarka kuramı, kültürel feminist teori, ebeveynliğin ve ailenin psikanalitik ve politik analizi gibi geniş bir çerçeveden kurulan filme dair çözümlemeler, babalık krizi ve babasız dünyaya dair filmin öngörüleri ve alternatif bir dünya kurgusu olarak sunulan anaerkil yeni dünya tahayyülü etrafında örülmektedir. (Çaylı Rahte, 2018, s.12) Çalışma bazı toplumsal cinsiyet ve feminizm kavramları üzerinden daha net anlaşılır hale geliyor: babalık krizi, patriyarka, anaerkillik, özcülük ve biyolojik indirgemecilik, habitus ve toplumsal cinsiyetin performatif oluşu.

Patriyarka gücün erkekler veya elit erkekler tarafından tutulduğu ve gücün babadan oğula geçtiği bir toplum olarak anlaşılır. Filme erkek olarak resmedilen Tanrı figürü bir baba olarak patriyarkal sistemin temsilini gösterir. Tanrı baba patriyarkal şiddet yasalarını uyguluyor, hatta kendisi yazıyor, patriyarkanın varlığını sürdürerek insanlar üzerinde korku ile tahakküm kuruyor, eşine ve çocuklarına karşı sevgisiz davranıyor. Peki ya Tanrı kadın olsaydı hayat daha az mı kötü olurdu? Eşit, özgür, mutlu bir dünyanın varlığı kadın bir tanrıyla mı mümkündür?

“Her şey o zaman başlar. Tanrı, insanları kendi adı uğruna birbirlerine düşürür.

Savaşlar Tanrı adına yapılır”.

The Brand New Testament - All 4

Filmin anaerkil dünya tahayyülünde eleştirilecek önemli bir husus, eril tahakküme eleştiri getirirken özcülüğe savrulma riskidir. Filmde şiddetin, savaşların, yıkımların sorumlusu olarak temsil edilen erkekliklere karşı annelik enerjisi ve annelik sevgisi, toplumu bir arada tutan ve dünyayı daha yaşanılır kılan bir güç olarak çizilir. Dünya sorunlarına bu kadınmerkezli bir çözüm vurgusunda bir yanda kadını güçlendiren ve dişil değerleri yücelten bir bakış mevzubahisken bir yandan da meselenin toplumsal ve siyasal temelini göz ardı eden bir biyolojik indirgemecilik söz konusudur. (Çaylı Rahte, 2018, 31) Buradan hareketle Ea’ya da annesine yüklenen kadın olma sorumluluğunu görmek mümkündür. Abisi Jesus’un aksine Ea evden kaçarken babasının şiddetinden sadece kendini kurtarmak değil, Tanrının kötülüklerine karşı tüm dünyadaki insanları kurtarmaya çalışır. Bunu yaparken de annesinin abisi Jesus!a verdiği on sekiz havari tavsiyesi için altı havari bulmaya çalışır. Makalenin çerçevesinin dışına çıkarken bu karakterlere ve onların toplumsal cinsiyet rollerine detaylıca bakmak gerekir çünkü Ea ile tanışmadan ve ölüm tarihlerini bilmeden önce hayattan ne istediklerini bilmeyen, mutsuz ve yalnız karakterler iken Ea ile tanıştıktan sonra kendilerini tamamlama imkanı bulurlar. Ea’nın Yeni Ahit’i yazmak için birine ihtiyacı vardır çünkü kendisi on yaşında olmasına rağmen ne okuma ne de yazma bilmektedir ve Victor ile tanışır. Victor bir evsizdir ancak sanılanın aksine sokakta bulduğu bir çocuğa merhametle yardım edecek kadar da iyi kalplidir, Ea keşke babam senin gibi olsaydı bile der. Ea Tanrının onun babası olduğunu Victor’a söylemesine rağmen Victor onu sorgulamaz, koşulsuzca inanır çünkü aile demek aile bireylerinin birbirine koşulsuzca inanması ve güven duymasıdır. Ea cenneti hiç böyle hayal etmediğini söyler, Victor ise kendisinin bir dünya kursa daha iyi yapacağını söyler çünkü Tanrı baba bencildir, sadece kendi zevkleri ve hazzı için insanlara acı verdirir, onlara felaketler gösterir ve korkuyla, ölümle kendine itaat edilmesini sağlar. Ancak Ea buna boyun eğmemiştir ve Victor ile altı havariyi bulma yolculuğuna çıkar, yeni ahiti yazmanın zamanı gelmiştir.

Ea ve Victor’un bulduğu ilk havari bir kadındır, Aurelia. Aurelia dünyadaki güzellik algısına uygun olarak zayıf, uzun saçlı, uzun boylu ve çekicidir ancak bunun dışında bir uzvunu kaybetmiştir. Çevresindeki erkeklerin çoğu ona aşıkken, kadınlar ona kıskançlıkla bakmaktadır. Güzeldir ancak yalnızdır. Ea Victor’un yeni ahite yazması için Aurelia’dan da kendi hikayesini anlatmasını ister ancak hikayesinin sonunda Aurelia’nın gözünden bir damla gözyaşı akar. Ağlamayı bilmeyen Ea bu gözyaşını bir tüpe koyar, bu sahne önemlidir çünkü film boyunca ağlayan sadece iki karakter görürüz tüpe giren. biri Aureliadır diğeri ise Martin. İkisi de filmin kadın havarileridir, erkek havariler de pek çok mucizeyle karşılaşırlar ama ağlayan sadece kadın karakterlerdir, filmde ağlamak sadece kadınlara mahsus gösterilmiştir.

Bir başka havari ise sapkın Mark’tır. Mark’ın sapkın olarak nitelendirilmesinin sebebi hayatını kadınları izleyerek geçirmesidir ancak hayatındaki kadınlar seks işçileridir. Hiçbiri ile duygusal bir ilişkisi yoktur çünkü aklı çocukken yazlıkta komşuları olan Alman kızdadır ve Ea ona mucizesini onu Alman kızla karşılaştırarak gösterir. Mark’ın aslında sapkın değil, hayatı boyunca hep tek bir kadını beklediğini gösterir bize film ancak bu toplumun sapkın anlayışını da gözler önüne serer.

Ea’nın dördüncü havarisi bir katildir, haz aldığı tek şey öldürmekdir, halbuki öldürmek Tanrı’nın yasakladığı şeylerden biridir. Tanrı babanın evrensel bela yasalarına göre hiç kimse aşık olduğu kişiyle bir ömür geçirmez, Fransua için de karısı aşık olmadığı kişidir ve Aurelia ile karşılaşır, gerçek aşkı bulur ve bu onun mucizesidir. Aurelia’yı severken tüm dünyayı sevmeye başlar, aynada kendisiyle barışır. Aurelia ona öldürmemesini söyler ve Fransua hayatta ona en çok zevk veren öldürmekten vazgeçer. Çaylı Rahte bu iki karakterin toplumsal cinsiyet rollerinin değişimine dikkat çeker. Butler’dan hareketle toplumsal cinsiyetin performatif olduğunu, toplumsal cinsiyet rolleri ile kurulan ilişkilerde altüst edici pratiklere ve farklı performanslara her zaman yer vardır. (Çaylı
Rahte, 2018, 32) Ataerkil dünyada erkekler hamile kalmazken anaerkil dünyada erkekler de hamile kalmaya başlar ve kadınların maruz kaldığı soruları onlar da duymaya başlar: bacaklarını tıraş etmeyi düşünmez misin?”. Bu ütopik anlatım, sanki bir yandan kadınlara dayatılan güzellik ideolojisine bir eleştiri iken, bir yandan da, her hâlükârda, yolun sonunun bir cinsin diğer cins üzerinde egemen olmasına doğru gittiğinin mesajını verir gibidir. Mesele iktidar olma meselesidir. Ve gücü kim ele geçirirse kendini ve kendi gibi olanı ayrıcalıklı kılacak bir takım ayrımcılıkları hayata geçirecektir. Tanrıça da kadınlar için daha avantajlı bir dünya kurgular. (Çaylı Rahte, 2018, 31)

Filmdeki bir diğer kadın havari Martin, eşi tarafından sevgi görmeyen, genç erkeklerle para karşılığı ilişkiye giren ancak bundan sadece fiziksel olarak tatmin olan bir karakterdir. Ea ona mucizesini gerçek aşkı, bir sirkte bir gorille yaşatarak gösterir ve gorille olan ilişkisinden çocuk sahibi dahi olur. Sevmeyi, sevilmeyi görmek onun için çok büyük bir şeydir, çünkü bir kadının sevgiye, ilgiye ihtiyacı vardır, imajı yaratılır. Bir kadının kendini tamamlaması için bir partnere ve onun sevgisine ihtiyacı vardır, toplumsal cinsiyet rolleri bu karakterde yeniden görünür olmuştur. Burada farklı düşünmemizi sağlayan tek şey antroposenlik eleştirisidir ancak gorili sirkten kurtaran ve kendi hayatının kurallarının içine çeken yine bir insandır. Türcülük ve insan merkezciğine karşı çıkışın içinde dahi, diğer türlerin insana olan tabiiyetine şahit kalırız.

Filmin üzerine düşünülmesi gereken en önemli karakterlerinden biri trans çocuk Willy, az ömrü kaldığını öğrendiğinde ailesi ona ne istediğini sorduğunda oğlanlar kız olabilir mi, ben kız olmak istiyorum diyor ve kız olmaya karar verip, ertesi gün okula elbise ile gidiyor ancak arabadan çıkmadan ailesi emin misin diyor. Ancak burada iki şeyi düşünmemiz gerekiyor: Eğer Willy ölmek üzere olmasaydı ailesi oğullarının kız olmasını bu kadar kolay kabul edecek miydi ya da Willy kız çocuğu gibi hissettiğini ailesine açılabilecek miydi? Ancak filmin verdiği trans çocuklar vardır sloganı, makalede cinselliğe, cinsiyete ve aşka sınır koymayan huzurlu yeni dünyada herkesin ruhu ve bedeni özgür olur, vurgusu ile işleniyor. (Çaylı Rahte. 2018, 33) Son olarak Ea Willy’e havarisi olmak için bir mucize göstermiyor çünkü Willy onun mucizesi oluyor.

“Hepiniz ağabeyimi çok iyi tanıyorsunuz ama benim hakkımda bir şey bilmiyorsunuz”

Ea iğrenç bir dünyada yaşadığını dış dünya ile karşılaştığında anlıyor ve bunun sorumlusunun babası olduğunu biliyor. “Hepiniz ağabeyimi çok iyi tanıyorsunuz ama benim hakkımda bir şey bilmiyorsunuz” diyerek, ikinci cins olarak konumlanmaktan da rahatsız oluyor. Ea, ev içerisinde maruz kaldıkları şiddete ve baskıya, ev dışına çıktığında daha görünür oluyor. Ancak Ea on yaşına kadar babasının görünmeyen şiddetine, sistematik bir yapısal şiddete maruz kalırken, fiziksel şiddete maruz kaldığında evi terketme ve dünyayı değiştirme gücünü kendinde buluyor. Bu hikaye pek çok kadın için de bu şekilde işliyor, kendileri ya da çocukları yapısal ve psikolojik şiddete maruz kalırken görünmez olan şiddet, fiziksel şiddetle birlikte görünür oluyor. Tanrı babanın hem ailesinde hem de dünyada insanları tahakküm alarak hegemonik erkekliği üretiyor. Ancak Çaylı Rahte, bu noktada indirgemeci davranılmaması gerektiğini başka babalıkların da mümkün olduğunu, farklı erkekliklerin de mümkün olabileceğini söylüyor.

“Merhaba Tanrıça, seni tekrar gördüğüme sevindim”

Brand New Testament - Pera Sinema

Filmin ana karakterleri kadın peygamber Ea ve tanrıça, kadın tanrı anne iken ana tema ise anaerkil bir dünyadır. Erkek egemen, ataerkil bir dünyayı ütopik olarak düşünmezken, kadın egemen anaerkil bir dünya ütopik olarak bize sunuluyor. Halbuki tarih boyunca anaerkil toplumlar bulunuyor, ancak bu toplum yapıları ilkel ve kabile olarak nitelendiriliyor. Çaylı Rahte bunu filmle birlikte okuyor: “Tanrıçanın tesadüfen Tanrı babanın odası temizlik için girip Tanrıçanın yeni bir şifre girerek tekrar başlattığı bilgisayarın ekranında “Merhaba Tanrıça, seni tekrar gördüğüme sevindim” yazısı çıkar. Bu söz, eski toplumlarda rastlandığı varsayılan anaerkil düzene ve çok Tanrılı dinlerdeki Tanrıçalara bir gönderme olarak okunabilir.” (Çaylı Rahte, 2018, 29)

Sonuç olarak, film ne kadar dine mizah unsuruyla yaklaşsa da Tanrının emirlerine de gönderme yapıyor. İyi bir insan olmak için Fransua gibi kimseyi öldürme, Willy’nin ailesi gibi maddi şeylere değer verme, Mark gibi hayatına çeki düzen ver ve kötü alışkanlıklardan uzak dur, Aurelia gibi hayat sana karşı acımasız davransa bile mücadele
etmekten vazgeçme ve Victor gibi iyi bir insan ol. Film cennetin her zaman başka bir boyutta değil, dünya üzerinde de inşa edebileceğini düşündürtüyor ancak bunu yapma yetisini kadına veriyor. Kadınların yarattığı dünyada renkler değişiyor, elinin değdiği her şey güzelleşiyor, çocuklar çocuk gibi olup sınırsızca eğleniyorlar, savaşlar ve çatışmalar duruyor, insanlar ölüm korkusu yaşamadıkları için artık bir Tanrıdan korkmuyorlar ve korku ve itaat insanları yönetemiyor. Artık dünyayı Tanrıça yönetiyor ama elindeki gücün farkında değil, bu gücü Tanrı baba gibi kötü kullanmıyor. Tanrı baba evden gidince özgürleşen Tanrıça, yine de evinden çıkmıyor, gündelik hayatına devam ediyor. Dünya değişiyor ancak onun için değişen tek şey Tanrının evde olmaması. Kadınlara da toplum tarafından atfedilen toplumsal cinsiyet rolünde bu verili olarak sunuluyor. Tanrıça da olsan, kadınsın ve ev işlerinden sorumlusundur. Bu özcü ve biyolojik indirgemeci yaklaşımdan hareketle, kadınlar barışçıl, itaatkar, duygusal; erkekler savaşçıl, kaba, kötü, duygusuz olarak var oluyor ancak başka erkeklikler de vardır ihtimali filmde bizi umut olarak veriliyor. Daha barışçıl, umut dolu ve iyi, güzel bir dünya ütopik değil ancak günümüz dünyasında mümkün değil.

Referanslar
Bourdieu, P. (2016). Eril Tahakküm (Çev. B. Yılmaz). İstanbul: Bağlam.
Butler, J. (2008). Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi (Çev. B. Ertür). İstanbul: Metis
Connell, R. W. (1998). Toplumsal Cinsiyet ve İktidar (Çev. C. Soydemir). İstanbul: Ayrıntı. Çayl​ı Rahte, E. (2018). The Brand New Testament’ta Alternatif Bir D​ünya Kurgusu: Babal​ık Krizi ve Anaerkil ​Ütopya. sinecine, 9(2), 7-37.