60 milyon insanın ölümüne sebep olan tarihin gördüğü en kanlı savaş: II.Dünya Savaşı. Bu konu hakkında Amerikan propagandası içeren Hollywood yapımı dizi ve filmlere oldukça alışığız. Peki bu savaşı gerçekten her açıdan izleyip fikir sahibi olabildik mi? Çok daha nesnel bir şekilde savaşın birbirinden farklı insanlar üzerindeki yıkıcı etkilerini izleyebileceğimiz,çekildiği 2013 yılı 14 milyon euroluk bütçesiyle Alman dizi endüstrisindeki en pahalı yapım ünvanını taşımış olan 3 bölümlük bu mini-dizi kesinlikle es geçilecek türden değil. Savaşa bir de kaybedenlerin gözünden bakalım.

Avrupa’nın büyük çoğunluğunu ele geçiren Nazi’lerin gözünü Rusya’ya diktiği 1941 yılı; çocukluk arkadaşları olan Wilhelm, Friedhelm, Charlotte, Viktor ve Greta’nın büyük savaş öncesi birbirleriyle veda konuşması ve Noel’de tekrar buluşacaklarının umuduyla başlıyor hikayemiz.

  ‘’5 arkadaştık. Gençtik ve geleceğin bize ait olduğunu biliyorduk. Dünya onu çekip almamız için bekliyordu. Kendimizi yenilmez sanıyorduk. Yanıldığımızı daha sonra anlayacaktık.” 

Wilhelm Winter; Polonya ve Fransa’da savaşmış, Tazı Bölüğü’nde teğmen olan deneyimli ve askeri zekası oldukça yüksek hikaye anlatıcımız. Seyir esnasında ara ara onun sesinden gerçek görüntülerle birlikte savaşın gidişatını ve insanların psikolojilerini ortaya koyan sözlerini dinliyoruz. Ailesi tarafından küçük kardeşi Friedhelm’i sağ salim getirmekle görevlendirilmiş. Başlarda gayet soğukkanlı, ülkesine bağlı ve sorumluluk sahibi bir bölük lideri olan Wilhelm, ilerleyen safhalarda kendisinin ve askerlerinin değersiz bir kukla olduğunu, SS’lerin yerel halka ve Yahudi’lere uyguladığı zulümleri idrak edince çıldırma noktasına gelip her şeye olan inancını yitiriyor.

“Çoğunun öleceğini bildiğin bir savaşa askerlerini nasıl sürersin ki? Bu savaşın asıl galibi sinekler. Onları etlerimizle besliyoruz.”

Friedhelm Winter: Karakter değişimi itibariyle dizinin en iyi işlenen ve en ilgi çekici karakteri. Zeki bir kitap kurdu, savaş yanlısı değil. Savaşa zorla gidiyor ve abisi teğmen Wilhelm’ın bölüğünde yer alıyor. Başlarda bölükteki diğer askerler tarafından korkak olarak görülüyor ve eziliyor. Lakin savaşın insanı ne denli değiştirebileceğini gözler önüne seriyor. Cephede geçen yıllardan sonra insani duygularını yitiren ve bir ölüm makinesine dönüşen Friedhelm’i izliyoruz.

“Haklıydın. Savaş içimizdeki kötülüğü ortaya çıkarıyor.” 

Charlotte: Vatani görevini yerine getirmek üzere Wilhelm’ın gerisindeki askeri hastanede görevli gönüllü hemşire. Wilhelm’ı seviyor fakat itiraf edemiyor. Kurallara sıkı sıkıya bağlı olmasına karşın başından geçen olaylar ve vicdanı yüzünden zaman zaman kuralları çiğneyebildiğine tanıklık ediyoruz. Ayrıca dizi esnasında ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi bu karakterin sahneleriyle kavrıyoruz.

“+Bize neden yardım ediyorsun, düşmanlarına?” 

   “-Ben insanlara yardım ediyorum. Sen de aynısını yapmıyor musun?”

Viktor: Babasından kalma dükkanda terzilik yapan Yahudi bir Alman. Babası devletine bağlı ve emeklerinden dolayı saygı göreceğinden son derece emin.Viktor olacakları öngörüyor fakat zamanında ülkeyi terk edemiyor. 3 bölüm boyunca hayatta kalma mücadelesini izliyoruz. Savaşı Yahudi’lerin gözünden acıklı bir biçimde takip ediyoruz.

“Çoğu insan, savaşın çoğunlukla savaşarak geçtiğini sanır. Bu doğru değil. Savaş beklemektir. Sıradaki saldırıyı, sıradaki yemeği, sıradaki sabahı.”

Greta: Viktor’un sevgilisi, sahne yıldızı olma hayali var. Zaman zaman itici gelen bir karakter. Viktor’a ülkeden çıkış bileti alabilmek ve şarkıcı olabilmek için kıdemli bir Nazi subayına metreslik yapıyor. Ünü günden güne artan bir ses sanatçısı haline geliyor fakat işler umduğu gibi gitmiyor.

” Benimküçük kalbim 

     Sadece senin için atıyor 

     Geleceğin günleri sayıp 

     Sana kavuşmayı bekliyor ” 

Hitler Etkisi

Dizideki karakterlerin psikolojilerini anlayabilmek için biraz tarihten bahsetmekte fayda var. I. Dünya Savaş’ını kaybeden Almanya Versay Antlaşması’nı imzalamak zorunda bırakılarak kazanan devletler tarafından aşağılanıyor ve eli kolu bağlı halde bırakılıyor. Yıllarca sefalet ve utanç içinde süren halka 1929 ekonomik bunalımının da yardımıyla Adolf Hitler umut ışığı olup iktidara geliyor. Hitler, büyük çapta işsizlik sorununu çözüyor ve manipülasyonları sayesinde Almanları ne kadar üstün bir ırk olduklarına ikna ediyor.Saf ırk ideolojisini benimsemekle birlikte Almanlar’ın kötü günlerinin sebebinin Yahudiler olduğunu düşünüyor. Halka da 10 yıl boyunca uyguladığı propaganda stratejileri ve zoraki güçle bunu benimsetiyor. Ayrıca gücünü garantiye almak ve kirli işleri yürütmek adına ana ordudan (Wehrmacht) bağımsız, Hitler partizanı bir SS ordusu kuruyor.

“Yahudiler kanımızı kirletiyor. Kavgam’da öyle yazıyor.”

Dizinin başlarında Almanların savaşmaya ne kadar istekli olduğunu görüyoruz. Hitler savaş kazanılırsa askerlere arazi vadediyor. Avrupa’yıda elinde tutan Alman ırkı büyük bir özgüvenle Rusya’ya gidiyor. Askerler arasında leş yarıştırmasına bile şahit oluyoruz.

Ama savaş beklenildiği gibi gitmiyor. Kışa hazırlıklı olmayan Wehrmacht altı hafta içinde Moskova’ya ulaşamazsa donarak ölecek. Yalnızca bir sokağı ele geçirebilmek için onlarca asker feda ediliyor. Amerikanların savaşa girmesinden korkuluyor. Asker yetersizliğinden Hitler Junge (Hitler Gençliği) üyeleri bile küçük yaşta savaşa dahil ediliyor. Savaştan kaçanlara Alman vatandaşlığından men ve ölüm cezası verildiği için askerler çaresiz bir şekilde ölüme gidiyor.

“Mezbahaya götürülen hayvanlardan farkımız yok. Bugünün kahramanları, yarının domuzları. Mantık falan yok artık! Tanrı bizi terk etti! Sadece biz varız!”

Her şeye rağmen savaşın gidişatından bihaber ve hükümet tarafından üstü kapalı yalan söylenilen Almanya halkı oldukça mutlu, zafere inanıyor. Hatta zaferden şüphesi olanlar kodese tıkılıyor.

“Bu savaşı kaybedersek bizi Tanrı bile kurtaramaz. Hele Führer hiç kurtaramaz.”

Dizi savaştan ziyade savaşın insanlar üzerindeki etkilerine odaklansa da izlediğimiz savaş sahnelerinin oldukça gerçekçi olduğunu söyleyebilirim. Çatışmayı her açıdan takip etmemiz sağlanmış. Ölümler çok çarpıcı bir şekilde yansıtılmış, izlerken etkilenmemek elde değil.

Ayrıca boş mermi kovanlarının ağır çekimde siperdeki fotoğrafın üzerine düşmesi gibi estetik çekimler de mevcut. Dramatik sahnelerde tercih edilen müzikler gayet yerinde, piyano ağırlıklı klasik müzikler seçilmiş. Katharina Schüttler’in canlandırdığı Greta karakterinin meşhur bir müzisyen olmasını sağlayan“Mein Kleines Herz” (Benim Küçük Kalbim) isimli şarkıyı plak kaydı esnasında, sahne aralarında ve bölüm sonlarında dinliyoruz. Almanca’nın kaba olduğunu düşünenlere en güzel cevabın bu muhteşem şarkı olduğunu düşünüyorum.

   “Benim küçük kalbim

     Şanslı olmak istiyor

     Evde oturup seni bekliyor

     Yakında döneceğini biliyor”

Özellikle Wilhelm’i canlandıran, son dönemde Alman sinemasında yükselişe geçen Volker Bruch ve Friedhelm’i canlandıran Tom Schilling’i çok başarılı buldum. Sert ve soğukkanlı Wilhelm dizi ilerledikçe yumuşuyor ve savaştan soğuyor. Korkak ve savaşı geriden takip eden Friedhelm ise korkusuzlaşıyor Berlin’de kalma şansı varken kendi isteğiyle savaşa gidiyor. Zamanla kardeşler birbirlerine dönüşüyor ve bunu yansıtmak hiç kolay değil.

“İyi bir asker çoğu zaman korkak, bazen cesur olur.”

Nazi subaylarına da dikkat çekmek isterim. Dark dizisinden tanıdığımız ikili, Dorn karakterini canlandıran Mark Waschke ve az gözükmesine rağmen Hiemer’i canlandıran Sylvester Groth SS örgütünün bütün zalimliğini hissetmemize olanak sağlamış.Bu isimler haricinde de oyunculuklar sırıtmamış. Beş arkadaştan kalan üçü gayet yeterliydi. Alman askerler, Polonyalı direnişçiler, Viktor’un ailesi, Wilhelm ve Friedhelm’in annesi ve Charlotte’nin hastane kadrosu da kısa sürelere rağmen iyi oyunculuklar çıkarmış.

Tek bir milleti değil bütün insanlığı suçlayan özgün tarzıyla, savaşın kaçınılmaz etkilerini gösterebilme başarısıyla ve ödün verilmeyen objektifliğiyle izlediğim en iyi mini-dizilerden biriydi. Bitirdikten sonra üzerinizde duygusal bir etki bırakacağından şüphem yok. Kesinlikle kaçırmayın.

“Savaşın başında vatanınız için savaşırsınız. Daha sonra bazı şüpheleriniz olur. Yüzüstü bırakmak istemediğiniz yoldaşlarınız için savaşırsınız. Peki ya kimse kalmadığında? Yalnız kaldığınızda. Yalan söyleyecek tek kişi kendiniz olduğunda. O zaman ne için savaşırsınız?”